Yenilgiden Dönerken İzlediğimdir
İnsan kendini inceleyebilme özelliğine sahip değildir, kendini onaylama ya da onaylamama özelliğine de sahip değildir. Kendi kendini inceleme yetisini kitaplar ilerletebilir mi?
Yazılmış şeylere ilişkin bir yargı ortaya koyabilecek kadar... Düşüncelerle ilgili bir yargı ortaya koyabilecek kadar. O halde kitaplardan kendi kendisini inceleyebilir insan.
Dilbilim, kitaplar aracılığıyla kendinizi inceleme yetinizi geliştiren düşünceler bildirir.
Kitaplarda sözcükler ile sunulan düşünceler, hükmümüz altında hayata geçmeye hazırdır.
İnsan, hem okuyup hem düşünerek yetilerini gelişir. Peki, hayat ile bağ kurmamızı bildiren nedir? Hem kendini hem de öteki her şeyi inceleyebilen yetenek nedir?
Düşünebilme yeteneği; bize verilen yetenekler arasından... yalnızca bu kendini sınayabilir, ne olduğunu bilebilir, neler yapabileceğini bilir, kendini ve öteki her şeyi değerlendirebilir.
Yetenekler arsında en üstün ve en değerlisi bağ kurma, hükmümüz altında olan tek yetenektir bu... ötekilerin hiçbiri hükmümüz altında değildir.
Ali Ayçil, insanın kendini inceleyebilme özelliğini geliştirmeye; Yenilgiden Dönerken adlı deneme eseriyle katkı sağlar.
İlk baskısı 2011’de okura kazandırılan Yenilgiden Dönerken, yenildiğimiz hayata tutunduğumuz bağ üzerinde düşündürerek, yetileri geliştirmektedir. Ali Ayçil, eserlerinde sunduğu samimi dil ile gönül gergefinde okuru işler, düşünce ve yetilerine görünge kazandırarak yenilgilerden dönüşlere kuracağı bağı hükmü altına aldırır.
Yüreği sıcak, ruhu engin, zihni zengin Ayçil, okurun dimağına kıvılcımlar düşürmektedir. Eserleriyle okur kendini ve hayatı sevmeyi öğrenir.
Birşeye sahip olmak, ona kendimizi bağlamak hükmümüz altında olduğu için, daha fazla şeye sahip ve bağlanmış olmayı arzu ediyoruz; çok şeylere bağlanmış olduğumuz için bunlar bize yük oluyor ve peşlerinden sürükleniyoruz. İşte bu yüzden, elverişsiz şartlarda acı çekiyor ve bocalamalar yaşıyor, pes edişler ve yenilgilere çöküp kalıyoruz. O halde ne yapmak gerekir?
Hükmümüz altında olanları elimizden gelen en iyi biçimde; geri kalanlarını ise şartlara uygun biçimde kullanmak gerekmektedir. Verilen ile yetinmek için çaba gösterilmesi gerekmektedir.
Okurun akla uygun ve akıldışı olanları belirleyebilmek için yalnızca dış dünyadaki şeylerin değerini değil, aynı zamanda kendi kişiliği için neyin uygun olup olmadığını bilmesi gerekir.
Ekmeğini kazanabilecek olmanın aç kalmaktan çok daha değerli olduğunu söylemektedir Ayçil.
Olaylar, durum esyalar, nimetler, mekânlar, duygular üzerinden okuru çok içten bilen Ali Ayçil; okuru kendisiyle yüzleştirmektedir. Çünkü bu konular üzerinde düşünmekten, dış dünyadaki şeylerin değerini düşünmekten ve her birini ayrı ayrı hesaplamaktan vaz geçenlerin kendi kişiliklerini yitirmeleri birdenbire olur.
Ölümü değil hayatı, acıyı değil hazzı ifade eder Ayçil. Çünkü koşullara yeniden katılmak, yahut mücadele sahasını terketmek zafer kazanmaktır.
Bir yazar olarak güçlü kişilikleri yararlı hale getirmek… Yazarın gücü bu işte. İnsan birdenbire kahraman olamaz, bir işe başlayacaksa iyi hazırlanmalı. Kendi için uygun olmayan durumlara tedbirsiz bir şekilde kalkışıp perişan olmamalı. Yalnızca iradenizi ne konuda kullanabileceğinizi düşünün; bunun için düşünmüyorsanız yeteneklerinizden vaz geçmeye hiçbir şey neden olamaz.
Bir Ara
Benden Önce, Ben, Sen, O, Keyur ve Diğerleri, Benden Sonra ana başlıklarında topladığı denemeler; hayatın, kırık çerçevesinin köşelerini bildiği gibi tamir ediyor. İlk denemesi olan Önce Göğsünü Arala, en tenha yoldan gidersen üzerinde “Yaradılış Takvimi” yazan Kuzey Kapısına varırsın ama yetmiş yılda yalnız bir kez aralanmaktadır. Doğu Kapısı istikametine gidenlerle anlayamayıp geri dönenenler birbirine karışmıştır. Bir taraftan girip diğer taraftan çıktıklarını anlayamamışlardır bile. Batı Kapısına ulaşırsan aklına mukayyet olmalısın çünkü arada, kendi gözlerinden başka kilitlenmiş tek bir kapı bulamayacağını söylemektedir.
Güney Kapısına varanlar önce Göğsünü Arala ifadesini görürler. Bu denemesinin etkisini yıllarca arayan bir okur olarak keşfedettiğim yıldızlardan fazlasının varlığıyla müşerref oldum.
Ali Ayçil, eserlerinin okuru nereye vardıracağını bilmeden çıkılan bu dünyevi seyr-i sülukûn, her bir kıvrımında cisminin biraz daha hafiflemeye başladığını, göğsünün genişleyip yeryüzünün ağırlığını üzerinden attığını anlatmakla kalmaz.
Ali Ayçil’in eserleri tekrar tekrar okuyacağınız kitaplarınız arasında yerini alacak. İnsan bir yazarı sevince onun satır aralarında beklettiği hikmeti aramaya başlıyor. Hikmet çünkü, yitiğimiz…
Ruhu işgal eden bütün imgeler isimsizdir; imgenin kendine değil bir işgalin adını bu eserle koyuyoruz. Büyük eserler, büyük çabayla ortaya çıkarlar ve samimidirler. Kişilikleri birbirinden farklı sayısız okurun aynı kitaba kahramanıyla ve yazarıyla arasında benzer bir yakınlık kurmasının, kendini onun yerine koymasının bir sebebi; insanın sahici yanlarıyla kurgulanmış olmasıdır.
İnsanlar, incelikten yoksun bir yüz okuyucusudurlar ve başkaları hakkındaki kararlarını çabucak vermekte kaçınmazlar. Bizi büyüten gelenek, kararsızlık ve kafa karışıklığını önlemektedir. Gelenekler aracılığıyla kurduğumuz bağ, yenilginin ardından tutunacağımız bağdır. Bu bağ yeni yenilgilerin zırhını oluşturmaktadır.
Yenilgiden Dönerken Hüzün İşgalinde Bir Nazire
O ülkeyi sevdiğinde, içinde bir siren sesi vardı. Her yere sinmiş bir korku, nereye gitse peşi sıra giderdi. O sokaklarda tankları yürüten miğfer; evlerde, okullarda, önlükleri yakıştıran kudret! İnsan hıçkırığının gökteki yankısı duyulurdu. Şehirlere yeni bir yüz yapıldı. Yeni korku çağı başladı.
O kızı sevdiğinde, içinde bir flüt sesi, utangaçlık sinmiş, nereye gitse güzelliği peşi sıra gelir. Tereddütte bırakan heves; sonra ayartıcılarını gönderdi zaman, kırık kalplerin üstü kapatıldı. Yeni ayrılık çağı böyle başladı.
O yenilgiyi sevdiğinde, içinde bir zafer şarkısı vardı. Simitlere, çaylara, işçilere, dilencilere nereye gitse peşi sıra o bakış gelirdi. Apoletlerin, kravatların, incinmiş bir gururun, terk edilmiş bir bakışın yeni efendilerini gönderdi zaman. Eskiler toplandı, yerine yenileri geldi. İncinmiş gururlar eşyayla onarıldı. Yumruk, ustalıkla çözüldü. Yeni yenilgi çağı böyle başladı.
Şimdiki zamanın ve gerçekliğin nesnel yarısı yazgının elindedir ve onun tarafından değiştirilebilir. Öznel olan diğer yarım ise bizizdir. Dolayısıyla bu yarım esas olarak değiştirilemez. Bu durumda, her insanın yaşamı, dıştaki tüm değişikliklere karşın istisnasız aynı karakteri taşır.
Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz. Tıpkı içine sokulduğu tüm koşullara karşın, özüne doğa tarafından karşı konulamaz bir biçimde çizilmiş dar bir çember içinde kalmak zorunda olması gibi.
İnsanın olası mutluluğunun ölçüsü bireyselliğiyle önceden belirlenmiştir. Özellikle zihinsel gücünün sınırları, yüksek bir hazzı alma yeteneğini sonsuza dek belirlemiştir. Bu sınırlar darsa, dışardan gelen tüm çabalar, o kişiyi sıradan mutluluğun ve hoşnutluğun ötesine geçirmez, duygusal zevklere, rahat ve aile yaşamına, dost canlılığına bağlı kalır. Eğitim bile, çemberini genişletemez...
Mutluluğumuzun ne olduğumuzla bir ilgisi vardır. Yazgımız, neye sahip olduğumuz ya da neyi temsil ettiğimizle önemlidir. Ayrıca iç dünyası zengin olan bir kişi yenilgiden döner. Bunun için Goethe der ki:
Halk ve hizmetçi ve ermiş kişi,
Her zaman teslim ederler ki,
Yeryüzü çocuklarının en yüce mutluluğu
Sadece insanın kendi kişiliği.
Yenilgiden dönerken kitaplara başvurun. En iyi dost kitaplardır.
Yenilgiden Dönerken
Ali Ayçil
Dergah Yayınları
Sayfa 143
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 15.03.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.02.2021 22:37