Yolcu Dergisi 79. Yürüyüşü: Yoldan Çık!
Bu Sayıda
ömer idris akdin, mustafa uçurum, hamza çelenk, faik öcal, ali korkmaz, mustafa everdi, rıza kemal g., banu özbek, hikmet kızıl, y. bilal aydeniz, faik adıyaman, d. ali sazkaya, ümit evran, yiğit yüce, metin kondel, aziz savaş, selçuk küpçük, mustafa oral, bülent sönmez, selim nacar, nadir aşçı, davut güler, şahin eroğlu, mustafa yıldız, sümeyye gedizli, ismail aykanat, süleyman bozkurt.
ÖMER İDRİS AKDİN 'SEYİR DEFTERİ'NDE YAZDI:
"Dün asabiyetin zehirli tılsımıyla vurdular bizi, bu gün din adına bağlanır dillerimiz. İktidarlara amade din birbirimizi yok etmemiz gerektiğini telkin eder. Mezhep ve meşrepler adına bilenir savaş baltaları. Hangi kutsala sarılmışsak o kutsal üzerinden karılıyor oyun. Hançeremizde tekbir sesleri ile firavunların ehramlarına taş taşınır. Kafirin silahı ile kafasına sıkan mücrimlerden başkası kalmaz geriye. Vurdukça ve vuruldukça küresel efendilerin enseleri kalınlaşır, kahkahaları daha bir gür çıkar. Kutsal cihadınız mübarek olsun. Dininiz hakkı için birbirinizi kesin ve satılmış ruhlarınıza atılan bir parça kemik olsun cennet."
MECMUANIN ORTA YERİ'NDE SELÇUK KÜPÇÜK GÜVEN ADIGÜZEL'İ KONUŞTURDU:
"İbn-i Arabi, 'Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Anadolu'yu kapsayan uzun bir seyahati sonrasında şöyle bir cümle kurar, ya da daha doğru bir ifadeyle şöyle bir cümlenin içinden geçer; "Seyahatim kendimden başka bir yerde vuku bulmadı" Bunu duyduğum ilk anda ağzımdan şu söz çıkmıştı; 'içinden geçenleri' söylemiş işte pir. İçimizden geçiyoruz. Evet, sorularım var, kendi sorularımın peşinden gidiyorum. Bütün yaptığımız iç dünyamızda -dış dünyaya nazar ederek- bir cevelan çabasıdır belki de."
ALİ KORKMAZ "HALİ PÜR MALELİMİZE DEĞİNDİ:
"Okunan kitaplar İslami olmaktan ziyade İslami moda kapsamında yayınlanmaya başladı. Yükselen alimler, düşen alimler sınıflandırması yapılır oldu! Kıssacı ve hurafeci din adamları ile diğerleri karşı karşıya! Ümmetin derdine çözüm üretmek yok! Bin yıldır çözülemeyen konular hala revaçta… Din pazarlayıcı adamların önemli bir kısmı ya sermaye peşinde, ya da sermayenin emrinde!… Mustazaf pozisyonunda olanlar, bu Firavunların piramitlerine taş taşıyarak mutlu oluyorlar!"
MUSTAFA EVERDİ KİTAPLAR ARASINDA DOLAŞTI:
"Uykuları unutturan, kandilde biraz yağ varsa kendini okutturan kitaplarla. Tamamlanmış insan demek bir bakıma kitap. Görücüye çıkmış, yazanın müdahalesinden uzak bize teslim olmuştur. Elde somut bir şekilde tutulabilen, karıştırılan, altı çizilen sonra tekrar bakılabilen. Cimrinin paraya, uykusuzun yatağa, üşüyenin ateşe olan iştiyakı bizde kitaplara yönelik. Kitapların verdiği cüretle sanatsever ve düşünür bile olabiliyoruz. Etik, estetik ve hayal gücüne abanan bir açgözlülükle. Rahatlama ve gevşeme fırsatı tanımayız kendimize. Sürekli başımızı bileme taşlarına eğmeliyiz. Beynimizi bileylemek için. Kalp atışı gibi. Atar ve toplar damarların eylemliliği gibi zinde tutmalı bizi kitaplar."
BANU ÖZBEK "ÖMRÜMÜZDEN BİR SENE"FİLMİNİ TAHLİL ETTİ:
" Aydınlanma tanrıdan boşaltılan yere insanı/aklı koyan ve böylelikle daha güzel, daha yaşanılır ve insanın daha da yüceltileceği bir dünya tasavvuruydu. Özne olan insan kaderini eline alacak hatta onu yeniden yazacaktı. Peki, tanrıdan boşaltılan yere insan/akıl geçti de ne oldu? Batı yasalarla insanı ve haklarını koruyabilecek hale geldi. Üstelik bu ötekine hayat hakkı tanımayan bir dünyaydı. En basit davranışlar için bile yasalar konulurken yasayla donanan birey –bombayla donanmış gibi sanki- başkalarının lehine feragati, diğerkâmlığı unuttu. İnsan adeta kötürüm kılındı. Öte tarafta yani batı dışında kalanlar ise en asgari yaşamsal vasatlardan mahrum. Birer istatistik. "Hani insan özneydi?"
HİKMET KIZIL "VEREMİN SANATA BULAŞMIŞLIĞINI" İRDELEDİ:
"Kafka, veremden ölmeden iki ay önce günlüğüne şunları yazar; "Sohbet ederken hiçbir şey öğrendiğim yok, çünkü verem üstüne konuşurken herkeste bir çekingenlik, kaçamak davranışlar ve donuk bakışlar ortaya çıkmakta." Bu dert beni verem eder" türküsünü fena halde ciddiye almalıyız belki de. "Tabiplerde ilaç yoktur yarama" Avrupa'da roman ve şiirin bizde ise türkü ve sinemanın 'konusu' olan ince hastalık, pençesine aldığı Chopin, Moliere, Çehov ve Kafka gibi dehaların ebediyete göçmelerine sebep olmuş bir felakettir. Ruhu ve bedeni aynı anda esir alan bir felaket. Türk edebiyatında ise Memet Fuat, Cenap Şahabettin, Cahit Sıtkı Tarancı, Peyami Safa, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu gibi değerli kalemlerin veremle boğuşmuş isimler arasında olduklarını görüyoruz."
Yazar: Dergihaber - Yayın Tarihi: 13.04.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 28.11.2021 21:22