Yoldaki İşaretler - Seyyid Kutub

Esra Şen, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
Seyyid Kutub'un islamî mücadele manifestosu olan Yoldaki İşaretler yıllardır olduğu gibi bugün de "tevhid" başlığı altında bir araya gelmiş birçok cemaatin alfabesi niteliğinde bir kitap.
Üstad kitabı ile tüm nizamlara karşı islâm nizamını metodu ile birlikte ortaya koyuyor. Kapitalizm ve sosyalizm gibi dünya düzenlerine meydan okuyor.
Değinilen iki ana başlık var:
İslam toplumu ve cahiliye toplumu. Kutub'a göre İslam toplumu dışındaki tüm toplumlar cahiliye toplumlarıdır. Hepsi kula kulluk ettirir ve tevhidi arka plana iterler.
Kitabın amacı ise bu cahiliye toplumlarını ardında bırakmak üzere yola çıkan ümmete yoldaki işaretleri göstermektir. Her bölüm yoldaki başka bir işarete dikkat çekmekle mü'min kimseyi menzile ulaştırmayı amaçlamaktadır.
Kutub'ın işaret ettiği ilk konulardan biri örnek sahabe nesli ve bu neslin beslendiği nihâi kaynak olan Kur'an'ı Kerim. Sahabenin Kur'an'ı bilmek ve tatbik etmek için gösterdiği çaba adeta cahiliyeyi düzeltmenin öncelikle kendini düzeltmekten geçtiğine vurgu yapıyor. Daha sonra Üstad Kur'an metodunun tabiatından bahsediyor.
Bildiğimiz gibi Risalet on üç yıl Mekke ve on yıl Medine olmak üzere yirmi üç yıllık bir süreçte tamamlanmıştır. Bu sürecin ilk on üç yıllık kısmında ise Allah'ü Teale mü'minlerin yalnızca "akidelerini" inşa etmiştir. Kur'an'ın tedricen inmesi bu metodun gerekliliğinin bir kanıtıdır. Ve Kutub'a göre günümüzde bu inşanın akidevi kısmı hep en hızlı yapılandırılan kısmıdır. Bu da cahiliye toplumlarına karşı yenik düşmemize neden olmaktadır. Öyle ya temeli sağlam olmayan her bina er ya da geç çökmeye mahkumdur. Bu sebeple cahiliye toplumundan uzaklaşmak isteyen bir ümmet ilkin kendi toplumunun akidesini sağlamlaştırmakla uğraşmalıdır.
Ayrıca İslam'ın "akide bağı" bu yolun en önemli duraklarından biridir. Müslümanlar ancak "Lailahe İllallah" Kelime-i Tevhidi etrafında toplanırlarsa herhangi bir kast sisteminden kendilerini koruyabilirler. Örneğin Roma yahutta Büyük Britanya imparatorlukları bu bağ ile kurulmadıkları için "kölelik" gibi insanı değersizleştiren bir değerle sömürgecilik yapmışlardır. Akide bağı, mü'mini mü'mine kardeş kılar. Aynı amaç için birbirine kenetler. Bu bağa sahip olmayan teorik müslümanlar da inandıkları halde cahiliyede yaşamaya devam ederler.
Kutub'un dikkat çektiği kavramlardan biri diğeri de "cihad"dır. Cihad din metodundaki ciddiyeti, pratiği ve hukuk disiplinini ortaya koyar. Yalnız Allah'a kulluk etmenin en açık delilidir. Fakat tüm kavramların olduğu gibi, İslam tarihinde cihadın da bir metodu vardır. Müslümanlar bireysel savaşlarını dinlerinin ilk günlerinden itibaren sürdürmüş olsalar da topluca ve kılıçları ile olan cihadlarına ancak Medine döneminde müsade verilmiştir.
Seyyin Kutub "Mekke de cihad yoktu çünkü Peygamber Efendimiz(sav) Haşimoğulları tarafından himaye edilmekte ve açık davette bulunmaktaydı." der. Dolayısıyla Allah(cc) cihadı; İslam toplumu için ilk inşa sürecinin ardına alarak, cahiliye toplumunun da cehalet kuyusunun en dibine indikleri zamana ertelemiştir. Bu İslam metodundaki önemli zamanlamalardan biridir. Çünkü cihad içine nefs ve kin karışmadan yalnızca "tevhid" için yapılmalıdır.
Müslüman kimse menzile ulaşmak için ilerlediği bu yolda kendinden emin olmalı, islamın şerefine inanmalıdır. Kutub bu inanç için ise "İslam Medeniyeti"ne Endülüs üzerinden değinir. Bugün batının medeniyetini(!) kuşanmaya çalışan müslüman topluluklar bilmemektedir ki batı medeniyeti İslam'dan almıştır. Bu sebeple hâla sindirilmiş bir din yaşayamayan gençler gerek kılık kıyafetiyle gerekse kavramlarıyla batıyı üzerlerinde taşırlar. Bu ise cahiliyenin içimize sızmasına izin vermektir. "İslam Toplumu" olmanın en önemli kaidelerinden biri de müslümanın kendisinin farkına varmasıdır. Ancak kendinin farkında olan müslümanlar kendi değer yargılarını belirleyebilirler.
Kutub son bölümde bu değer yargılarına atıfta bulunarak "imanın üstünlüğü" hususunu inceler. Müslümanın üstünlüğü şüphesiz dinine sarılışı, sorumluluk almak için etrafımda kim var diye bakınmadan öne atılışı hülâsa inancını sırtlanışıyla paraleldir.* İslam toplumları bu inanca sahip oldukları takdirde hiçbir gücün sömürgesi altında girmezler.
Yoldaki işaretler okuyucusuna yeryüzündeki tüm savaşların "akide" savaşı olduğunu birkez daha hatırlatmakta ve insanlığı İslam Birliğinin o ihtişamlı kubbesi altına davet etmektedir.
Bu kutlu amaç için rehberlik yapmış ve davasına canını şâhit tutmuş Üstad Seyyid Kutub'u rahmetle anıyoruz...
*"Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer mü'minseniz, üstün olan sizlersiniz." [Âli-İmran, 139]
Yoldaki İşaretler
Seyyid Kutub
Fecr Yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 21.02.2011 00:19 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 14:39
Birilerinin 'ütopik hayalerin, olmazların edebiyatçısı' dediği Üstad Şehid Kutub'un hayatın gerçekleri ve gerektirdikleri karşısında işaret taşları, yol feneri denilebilecek 'müslümanca kalma/olma rehberi'. Hayatıyla çeşitli cilvelerine şahit olduğu engellerin farukiyeti ile ortaya koyduğu ve ümmete armağan ettiği teyakkuz levhası.
Düşün Yayıncılıktan, Murat Hazine isimli çevirmenin Seyyid Kutup'a ait kitap çevirisini hiç beğenmedim. Kuran'ı Kerim'de geçen kıssalardan hikaye (masal) diye bahsedilmesi, İlah (bazen de Allah) kelimesi yerine sık sık tanrı safsatasının kullanılmasını (Necm, 53/23) samimiyetsiz buldum. Bu eserin arapça ismi 'mealimü fi't tarik'dır. Anlamı Hak Yolun İlkeleridir. Başka bir anlamı ise İslam'ın İlkeleri'dir. Yoldaki işaretler ismiyle tanınmıştır. Oldukça faydalı ve güzel bir kitaptır. Lakin doğru çevirisine denk gelirseniz.