Yüzüm Denize, İçim Mümkünlere Dönük

Alis, Harikalar Diyarı'na gittiğinde karşılaştığı ilk yol ayrımında kararsız kalır ve tercih konusunda tavşandan tavsiye ister. Tavşan; 'Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin önemi yok.' der. Esasında çok yerinde bir cevaptır bu. Zira hayatta attığımız her bir adım istek duymakla başlar. Salt adım atmak değil; yürümek hatta koşmak da. Yorulunca soluklanmak, acıkınca yemek yemek, susayınca su içmek de… Her şey zıddıyla varsa istememekten söz etmek gerek. Yaşlanmamayı, bekletilmemeyi, kandırılmamayı ve başarısız olmayı istemeyeceğimiz gibi. Peki ya kişi gerçek anlamda ne istediğini biliyorsa? Burada sözünü ettiğim işe giderken hangi renk gömleğin giyileceği yahut çayınızın şekerli olup olmayacağı değil daha fazlası.
Ne istediğini net olarak bilmek bazılarımız için hiç bir zaman mümkün olmazken bazılarımız içinse berrak bir su damlası gibidir. Neyi istediğini bilenleri beyaz, bilmeyenleri siyah renkle nitelersek eğer hayatın gri alanlarında olanlar yani kararsızlar göze çarpar. Kararsızların ne isteğini tespit etmesi çoğunlukla zaman alır. Çünkü onların istekleri genellikle yıllar geçtikçe netleşir. Belli bir yaşa erişildiğinde zihin berraklaşıp isteklerin farkına varıldığında şöyle bir durup düşünülür ve bazı sorular sıralanır; yeryüzü yolculuğumda hayatımı destekleyen özelliklerim, güçlü taraflarım, karar almama etki eden unsurlar neler, hayallerim var mı benim diye sorgulanır. Öyle gerçekleşmesi imkansız ütopik hayaller değil sözünü ettiğim. Hem kurulan hayaller hem de hayattan istenenler düşünüldüğünde ne istediğimizi bil(e)memek olasıdır. Söylenip durmak yerine neyi nasıl yapacağını, onu yaparken keyif alıp mutlu olacağını düşünmeye sevk olur insan. Sizi bu yazımda neyi istemediğini bildiği için neyi istediğini keşfeden bir yazarla tanıştırmak istiyorum; Özcan Aydın. Devamındaysa 'Mümkünlerin Kıyısında' adlı ilk kitabıyla…
Ailesinin ve kendisinin hobilerini dikkate alan, her zamana daha fazlasını isterken bunun için çaba sarf eden hatta bunun için birkaç sene yurt dışına çıkmayı göze alan biri Özcan Aydın. Evrenin sesine kulak verirken kalbinden gelen sesi göz ardı etmemiş biri o. Sevmiş sevilmiş, gülmüş güldürmüş ve kalbinden gelen sesi kulak arkası etmemiş biri o. Parayla pulla pek derdi olmamış, okumakla yazmakla ve değerli bulduklarıyla ömrünü doldurmuş. İstanbul'da doğup yaşayıp da İstanbul'u yaşayamayanlardan olmamış hiç bir zaman. Çünkü o bir Boğaz çocuğu. Tiyatro, sinema, konser, sergi ve yeni basılan kitaplarla haşır neşir bir sanat insanı o. 'Yüzüm denize dönük içim mümkünlere' diyen biri.
Mümkünlerin Kıyısında
Mayıs 2024'de okurla buluşan kitap 'Kalemime Renk Olanlar' adlı bölümle başlayarak 'Yolumda Olanlar' la devam ediyor. İnci Aral, Ahmet Ümit ve Türkan Şoray'ın arka kapak yazılarıyla içindeki renkler dışına taşmış. Edebiyatın gökkuşağında gözlerimiz kamaşmaya Yaşar Kemal'in eşi Ayşe Semiha Baban'ın, Fakir Baykurt'un kızı Işık Baykurt'un, Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü'nün kaleme aldıkları metinlerle başlıyor. Yalvaç Ural, Özge Özberk, Pelin Batu ve Feryal Öney gibi isimlerle sürüyor. Böylesine renkli kişiliklerin art arda yer alması akla şu soruyu getirebilir; bu kadar ünlü isim hangi sebeple bir araya geldi, bir ilk kitapta nasıl yer aldılar ve Özcan Aydın kimdir? Öyleyse bu sorulara cevap vererek yazıma devam edeyim.
Bir eseri tanıtmanın en alışıldık yöntemi yazarını tanıtarak yol almaktır. Ben de öyle yapacağım fakat küçük bir farkla; onu kendisini tanıtmasına olanak sunacağım; 'Hayatta hayallerimizin peşinden gitmek için iradeyle birlikte bize rehberlik eden anılarla dolu duraklar vardır. Ben de kendi hayal yolculuğumda bu özel duraklarda soluklandım, akıl aldım ve cesaret buldum. Yolculuğum boyunca karşıma çıkan harika insanlar, gönül dünyamda iz bıraktı. Onlar olmasaydı belki de bu muazzam yolculuğun kendisi olmazdı. Bu kitap, hayallerime ulaşmamı bu özel insanlara bir teşekkür niteliğindedir. Yolumdakilere sonsuz minnettarım.'(s.21)
Özcan Aydın hayallerinin peşinden gitmek için hayatın gri alanında duralayarak biraz vakit geçirenlerden biri. İsteklerinin peşi sıra giderken neyi isteyip neyi istemediğine hisleriyle ve iç sesiyle yön vermiş. Kitabına isim olan mümkünlerin kıyısı onun doğup büyüdüğü ve hâlihazırda yaşadığı eski bir İstanbul semti olan Kireçburnu. Kireçburnu onun hayallerinin gerçekleşmeden önceki son durak. (s.23)'Yüzüm denize dönük içim mümkünlere' diyen yazar hayatında gerçek mutluluğu bulmak için içsel çiçeklerinin renklerini keşfe çıkarken 25.sayfada şu çıkarımda bulunuyor; 'İnsan hayatta üç defa doğar ilki annesinden, ikincisi 18'indeki tercihleriyle, üçüncüsü 40'ında hayattan çıkardığı derslerle.' Kırklarında olmanın verdiği yaşanmışlıkla çocukluk hayalinin peşi sıra gittiğini de ilave ediyor söylevine.
O yazınsal yolculuğuna lise çağında bir dergiyle başlayanlardan. Arkadaşlarıyla birlikte çıkarttıkları 'Umudun Işıltısı' adlı dergi hayatındaki önemini daima korumuş, varlığını etkileriyle hissettirmiş. Sayfaları çevirdikçe yazarı çocukluk hayallerinin peşi sıra sürükleyen şeyin 'mekân' Olduğunu okumak şaşırtmıyor beni. Çünkü Kuzguncuk ekseninde çalıştığım yüke lisans tez konumda da ilk kitabım 'Roman ve Coğrafya,' da da üstünde durduğum ve savunduğum konuydu benim. 'Doğup büyüdüğüm Hisarüstü 'nü, hayatının önemli bir parçası olan boğazı, Aşiyan'ı ve mümkünlerin kıyısını düşünüyorum. Her şey burada başlamıştı. Edebiyata tutkum, yazma isteğim. Hepsi buradan ilham almıştı.'(s.26) anlatımıyla yazarın kaleminden mekânların ilham verdiğinin teyidi mümkünlerin kıyısında zamanı durduran bir şarkı gibi notaya geçmekte. 'İnsan çevresiyle bir bütündür. Çevresi ona bir ayna gibi yansır ve karakterini şekillendirir.' diyen Reşat Nuri Güntekin'i hatırlayarak yıllardır edebiyat adına biriktirdiği ne varsa incelik ve güzellikler adına kâğıda dökmenin vaki geldi dediğinde ise tarih Dünya Öykü Günü'nü yani 14 Şubat'ı yıl ise 2022 'dir. Yer ise; 'Bugünkü benliğimi var eden birçok değeri işledi' dediği Hisarüstü. (s.41)
Yazıya dökülme kararı ile biz okurlara ulaşması arasında aşağı yukarı iki yıl gibi bir vakit geçen kitap yazarın Aşiyan Mezarlığı civarında geçen hayatından kesitlerle başlıyor. Aşiyan Mezarlığı'ndaki ebedi uykularında dinlenen Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Atilla İlhan, Orhan Veli Kanık, Özdemir Asaf, Edip Cansever ve daha pek çok isim sebebiyle 'yazarlar mezarlığı' olarak bilinen Aşiyan'ın kelime anlamı 'kuş yuvası'. 'Yazarlar mezarlığı' olarak da bilinen boğazın Bebek ve Rumelihisarı arasındaki sırtlarında bulunan mezarlıkta dinlenen büyük ustalar yazarın bilincini ve kişiliğini derinlemesine etkileyerek içindeki edebiyat sevgisini yeşertmiş. Onlara böylesine yakın olmanın ilhamıyla hayatına yön vermiş.
Yaşadığı semt onun için bir başlangıç noktası olan Özcan Aydın'ın attığı her adım bir sonrakinin öncüsü, akışın bir parçası olmuş. Sadece bu da değil ünlü kalemlerin yaşam sürdüğü evlerini hatta ölümsüz eserlerini yazdığı çalışma odalarını da görme şansı olmuş ki onlar içinde onu en çok etkileyenin; Ayşe Semiha Hanım'ın teklifi ve refakatiyle görme şansı bulunduğu Yaşar Kemal'in odası olmuş. Büyük yazarın yazı mamasına yaklaştıkça ruhunun derinliklerinden gün ışığına çıkan yazma isteğiyle yüzleşmiş. O gün bu his ona henüz on beş yaşında olduğu ve yüzmeyi yeni öğrendiği günlerde büyük gemilerin cirit attığı boğazın esintili bir gününde Avrupa yakasından Anadolu yakasına yüzme cesaret gösterdiği günü hatırlatmış. Bu yüzme mesafesinin tam ortasındaki iç motivasyonunun benzerini hissetmiş. İlk gençlik çağlarına ait bu özel deneyiminin ardındansa birkaç gönül vermişle çıkarttıkları 'Umudun Işıltısı' adlı dergi olmuş. Derginin adındaki ışık onun kalbini aydınlarmış ve yüzmeyi tamamlamış. Mahallelinin şaşkın ve korkulu gözlerle izleyicisi olduğu bu boğaz yolculuğu Yaşar Kemal'in yazı masasının başında "Neden olmasın?' dedirtmiş ona. İşte okumakta olduğunuz yazıya konu olan Mümkünlerin Kıyısında adlı kitap Özcan Aydın'ın edebiyat uğruna yaptıklarının geçmişten günümüze uzanan serüveninin kitabı olarak oluşmasına vesile olmuş.
Yazarın edebiyatla tanışması yine hayatını sürdürdüğü yerle ilgili. Boğaziçi Üniversitesi Yerleşkesine yakınlığı sebebiyle öğrencilerin ikamet yeri olarak tercih ettiği Hisarüstü'nde edebiyat okuyan pek çok öğrenciyle tanışma fırsatı yakalamış yazar. Üniversiteli kiracıların oluşturduğu edebiyat sohbetleri, çıkardığı dergi, emek verdiği etkinlikler ilmek ilmek işlemiş onu. Umudun Işıltısı Dergisi'ni çıkartmalarının temelleri böyle atılmış. Kapı kapı dolaşıp tüm mahalleliden dergi için öykü, şiir, yazı toplayan bir genç böylesi bir ortamda sürgün vermiş. Sonrasında toplanan bu yazılı dokümanları birbirlerine okumak için mahallelinin bir araya gelmesi fikri hasıl olmuş. Umudun Işıltısı Dergisi'ne Boğaziçili öğrencilerin enerjisi, gençlik coşkusu, edebiyat ve sanat tutkusu renk verirken farklı yaşlardan ve kültürlerden gelmiş mahalleliyi bir araya getirmiş. Dergi içinde taşıdığı anlamlarla her satırında bir mahalle hikâyesi anlatmış o vakitler.
Edebiyat başta olmak üzere sosyal ve kültürel etkinliklere hayatı boyunca ilgili olan Özcan Aydın üniversitede aldığı eğitimden sonra çekirdek ailesini kurup büyütmüş. Gün gelmiş hayat rotası Almanya'yı gösterince lise yıllarında kompozisyon ve münazara yarışmalarına, gençlik yıllarında ülkede olup bitene duyarlılık gösterdiği günler uzakta kalmış. Nürnberg'de aldığı dil eğitimi gelecek yılların inşasında en önemli yapı taşı olmuş. Almanya'da geçirdiği zamanda da kültür sanatın içinde olmasına vesile olacak kişilerle yolları kesişmiş. Örneğin; Almanya Türkiye film festivalleri düzenlendiğine şahit olduğu bu zaman dilimi onda farkındalık yaratmış. Kurulan temaslarla kültürlerarası köprülerin sadece etkinliklerle değil bireyler arasındaki bağlantılarla kurulabileceğini görmesini sağlamış. Ailesi ile birlikte hayatlarına İstanbul'da devam etme kararı aldıklarındaysa Sarıyer Belediye Başkanı seçilen bir mahalle büyüğüyle hayatı yeni bir yolda ilerlemiş. Ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği gibi; 'Yurda dönüş sadece coğrafi bir dönüş değil aynı zamanda ruhsal bir yeniden doğuş' olmuş onun için.
Sarıyer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğünde ilk işe başladığında kültür turları düzenleyerek ilçenin doğal güzelliklerini tanıtmış. Sonra zamanla farkına varmış ki Sarıyer doğal güzellikleri, kültürel değerleri, müzeleri, tarihi ve turistik yerleriyle ihtişamını onda yaşayanlarca bilinmiyor, tanınmıyor. Sarıyerlilere Sarıyer'i tanıtmaya verdiği emeği uluslarasın ilişkileri güçlendirmeye de vakfetmiş. İşletme eğitimi ve otelcilik geçmişiyle İngilizce ve Almanca konuşabilmesinin verdiği ayrıcalıkla ilçedeki konsolosluklarla, müze ve üniversitelerle işbirliği kurmak kültürel anlamda vizyon katmış. Bu esnada özellikle Avusturya Konsolosluğu ile gelişen ilişkiler ve gerçekleşen etkinliklerle adından söz ettirmiş yazar. Sonrasında İstanbul'un kültürel hayatında önemli bir yere sahip olan Sarıyer Edebiyat Günleri gelmiş. Şiir Teknesi, Şiir Hatları ve Fakir Baykurt Öykü Yarışması da onu takip etmiş. Böylece de kitaplarını okuduğu insanlarla dostluklar kurmaya, edebiyat dünyasında yer edinmeye başlamış Özcan Aydın.
Sarıyer'de yaşayan yazarları, edebiyatseverleri, kültür sanat kurumlarını görünmez fakat sıkı bir bağla birbirine bağlamış Sarıyer Belediyesi'nin bu önemli kültür sanat etkinlikleri. Ahmet Ümit, Selim İleri, Vedat Türkali, Hıfzı Topuz, Yalvaç Ural, Latife Tekin, İnci Aral, Canan Tan gibi pek çok ismin katılıyla süregelen bu organizasyonlarda ve Beyaz Martı Edebiyat Ödüllerinin sahiplerini bulmasında emek sarf etmiş, etmekte. İşte bu yolculuğunu ve yoluna çıkarak onda iz bırakanları anlattığı kitabıyla Hasan Ali Yüzel'in dediği gibi; 'Hedef güneşe varmak değil, güneş olmak.' olmuş onun için.
Bugün dünya ile paralel ilerleyen yaşantısıyla kendisine yerel yönetimlerin kültür sanatında yer ediniş biri o. Edebiyat sevgisindeki ilham kaynaklarından ilki ve en büyüğü doğup büyüdüğü semt olurken ikincisi lise yıllarındaki edebiyat öğretmeni Gülnur Öğretmen olmuş. Ardından ise bir sembol olarak sevdiği güneş üçüncü ilham kaynağı olmuş.(s.61 ve 65) İş sahibi olmayı sadece hayatını idame ettirmek için değil çocukluğunda kurduğu hayalleri gerçekleştirmek olarak değerlendirmiş. Çünkü o duygularına hayat boyu güvenmiş.
Sonuç
Bir gün Alaattin'in sihirli lambasını bulsanız tesadüfen lambayı okşasanız ve o meşhur cin çıksa lambadan. Kaytan bıyığıyla gülümseyip kollarını kavuştursa ve 'Üç hakkın var, dile benden ne dilersen' dese… Ne isteyeceğinizi bilip bir çıpırda söyler misiniz? Yoksa bi' şöyle bir duraksayıp en iyi üç dilliğinizi bulmaya mı çalışırsınız? Ya da en iyi dileği bulmak için zaman tüketip cini usandırıp lambasına geri mi kaçırırsınız? İşte tam bu noktada ne istediğini her zaman bilemeyen ama ne istemediğini her zaman bilmekten iyi bir hareket noktası olabilir. Tıpkı Özcan Aydın gibi.
Ne istediğimizi bilmek çoğunlukla karmaşık ve çokça değişken içerse de hayatı getirdiği sürprizler, gitmeyi istediğimiz yerden çok daha güzel yerlere götürebilir bizi. Değişim ve dönüşümleri kabul etmek ve yeni yollar çizmek hayatın kendisi demek oluyor. Özcan Aydın hayatın ona verdiği mesajları hem görmüş hem de iyi anlamış biri. Ne yaptığını bilen ve neyi yapabileceğinin ayırdında olan. Bu bağlamda bir edebiyat tutkununun ülkemizin seçkin yazarlarıyla bir araya gelerek böylesi özel bir oluşumun doğurduğu duygulara ortam oluşturmaya verdiği emekten dolayı kendisini kutlarken yolculuğuna biz okurları da davet ettiği için teşekkür ediyorum.
Mümkünlerin Kıyısında
Özcan Aydın
Meteor Yayınevi
Mayıs 2024
151 syf
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 09.08.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.08.2024 02:25