Zaman Akışıyla Bilinç Akışını Bütünleştirmek
Zaman, tarih boyunca üzerinde çok düşünülen, konuşulan bir unsur olmuştur. Zaman kavramını; tam açıklayıcı olmamakla birlikte, insanın yaşamını düzenleyici sistem olarak genel çerçevede tanımlayabiliriz. Newton'a göre zaman, her insan için sabit ve değişmezken, Einstein ve Hawking gibi fizik kuramcıları buna katılmamıştır. Einstein; "Güzel bir kızla oturan bir adam için geçen süre ile aynı adamı sıcak bir fırının üzerine oturttuğunuzda geçen zaman aynı değildir, işte bu da Rölative kuramıdır." örneğiyle bunu açıklamıştır. Felsefede zamanı, tüm var olanların birbirlerinin yerini alarak oluşturdukları zincirlerdeki sonsuz süre olarak anlamaktayım. Lancaster Üniversitesi'nin profesörlerinden, İngiliz toplum bilimci John Urry'nin, Mekânları Tüketmek kitabında "Zaman, toplum açısından sadece değişim için değil, durağanlık ve istikrar, hatta düzen için de merkezî bir öneme sahiptir; zamansal bir düzen olmaksızın toplumda düzen olması düşünülemez" sözlerinden sosyolojideki zamanı; toplumun, toplumsal hayatın kaderi olarak algılayabilmek mümkündür. Psikolog Goncagül Kemancı'nın makalelerinden ise Psikolojide zamanı; bireyin bir olayda geçen süreyi o anda hissettiği olumlu ve olumsuz duygularına göre yorumlaması olarak anlayabiliriz. Mitolojinin Kronos'u ise zamanın simgesi durumundadır. Aristoteles zamanın değişim olmadığını söyler. Tüm bunlar bağlamında zaman üzerinden disiplinlerarasılığın ustaca kullanıldığı bir kitap okuduğumu söyleyebilirim. Tüm bu disiplinlerden esintiler taşıyan Recep Kayalı'nın, Bilinen Tüm Zamanlar kitabı Aristoteles'in haklılığına zihnimizde bir gönderme yapmaktadır.
Bilinen Tüm Zamanlar, kitap ismi ve kapağıyla en başta etkileyici ve ilgi çekici bulduğumu söylemeliyim. Kitabın sayfalarında dolaşmadan önce kapağını okumayı seviyorum. Zira içeriğine dair ipuçları orada gizli. Bilinen Tüm Zamanlar adlı eseri elime aldığımda; yazarın, zamanda değişmeyen düzenlerle değişmeyen kaderleri ya da kederleri işlediğine dair bir öngörüm oluştu. Kitap kapağındaki bordo renginin çarpıcı değil de silikleştirilip uçuk bir bordoya dönüştürülmüş olması bunu çağrıştırıyordu. Bordo özgüveni temsil eden bir renktir. Üzerinde taşıyana özgüven verir. Rengin üzerine kondurulmuş noktalar yaşamın anlarının iz düşümü gibiydi. Kapakta gördüğüm silikleşmiş bordo bireylerin zamanla olan savaşlarında silikleşseler de dik durma çabalarını hissettirdi. Zamanın ontolojik boyutlarında dolaşacağımı düşündüm. Okuduktan sonra ise kapağın içerikle oldukça başarılı özdeşleştirildiğini gördüm. Kapak tasarımını yapan Zeyd Karaaslan'ı tebrik etmeden geçemeyeceğim.
Recep Kayalı'nın Bilinen Tüm Zamanlar adlı eseri yedi öyküden oluşuyor. Kendine özgü bir kitap okuduğumu söyleyebilirim. Yazar, öyküleri kendi içlerinde alt başlıklarla ayırarak üçlemeler oluşturmuş. Öykülerdeki bilinç akışı yöntemiyle sunulan bölümler zaman akışıyla bütünleştirilerek etkileyici bir biçimde okura sunulmuş. Sözlük anlamı "üstündeki elyazmasından temizlenerek tekrar tekrar kullanılmış parşömen parçası" olan palimpest kavramı, edebiyatta metinlerin iç içe geçmesinin temelini oluşturur. Palimpest sistemi, İki metini iç içe geçirerek anlamlı bir bütün çıkarmaktır. Recep Kayalı'nın alışılmışın dışına çıktığını ve hikâyelerinde palimpest sisteminin kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. Zamanın düzenini mümkün olan en ince haliyle işlemiş yazar. Burada alt başlıkların her birinin de altı çizilesi olduğunu belirtmek isterim. Örneğin; "Açılan Tüm Kapıların Eşikleri","Gündüz Düşlerine Müptela Olmak"... (S. 20 – 40)
Kitabın genelinde hikâyelerin içinde birçok duyguyu hissedebilirsiniz. Özellikle üçlemeler yaptığı yerlerde gerçekliği farklı biçimlerde okurun karşısına sunmakta. Sert duygulara naif ve ince dokunuşlar yaptığını söyleyebilirim. Olay akışının nabzına göre kısa ve etkili cümlelerle zamanı adeta yavaşlatıyor. Bu durumun en hâkim olduğunu hissettiğim öykü "Metin Üçlemesi" adlı hikâyeydi. "Metin" ismini taşıyan karakterin çocukluk, gençlik ve ebeveyn olduğu dönemlerine şahitlik ediyor okur. "Saat Beşte Çay Servisi" alt başlığıyla Metin'in çocuğuyla oyun oynadığı sahne beliriyor okurun gözünde. "... Balkondaki tabureyi alsam olmaz mı?" (S.43) gibi esasında basit bir cümleye, yaşamında konforu yaşayamamış bir hayatın hissiyatının yüklendiğinin sezgileri sızıyor okuyucunun içine:
"Cebinden beynine uzanan yokluk ağrısını Zeynep'e çaktırmıyor." "Gidesi yok, kalası da." "Metin'in dilini hayal kırıklığı tutmuş." " Yorgunluğun ardına saklanmış güzelliği. Yıpranmış." (S.41)
Öyküler varoluşsal bir sorgulamanın izlerini taşıyor. Ortaya konulan metinlerin zamanla, yaşamla bir kavgası var. Arabesk bir havaya bürünmeyen cümleler damlamış Recep Kayalı'nın kaleminden. Kelimeler acındırmıyor ama acıyı hissettiriyor. Örneğin;
"Nefeslerin karışmadığı, omuzların çarpışmadığı bir hayat ne büyük bir lükstü onun için."(S.31)
Göze batmayan lirik bir dili var yazarın. Finallerini mısralar halinde yaptığı öyküler ayrı bir hava katmış kitaba. Recep Kayalı duyguların dengesini düzeyli bir biçimde ortaya koymuştur bu eseriyle. "Kara Ulak Ensar'ı Tüketen Şeyler" isimli öyküsünde, hikâyenin yoğun duygularıyla sona geldiğimde okuduğum bu mısraların bana ferahlık kattığını söyleyebilirim.
"Mezarın çevresini taşlarla sardı.
Karlar eriyince güneş gösterdi yüzünü.
Kara kabanını geçirdi sırtına
Kasabadan çıktı.
Yürüdü.
Şehir merkezine giden otobüslere bindi.
Radyoda zafer türküleri çalıyordu." (S.22)
Tüm hikâyeleri sevmiş olmakla birlikte özellikle ilk iki öyküyü çok başarılı bulduğumu da belirtmeliyim. Oldukça sıra dışı kurgulanmış ve etkileyici sahnelerle benzenmişler. Sanıyorum ki özellikle bu iki hikâyeye ara vermeden devam edebilecek öykü okuyucusu yoktur. İlk hikâye olan "Kara Ulak Ensar'ı Tüketen Şeyler" başlığı altında ölümün soğukluğuna ve çeşitli hallerine, kimsesizlikler perdesinden şahitlik ediyorsunuz. Eğer okur Recep Kayalı'nın cümlelerinin derin anlamlarını irdelerse uzun süre bir cümlede takılı kalabilir. Benim takılı kaldığım; "Duvarlara, tavana, perdelere yerleşmiş ölümün kokusu. Salon buz gibi. Yine de dağılmıyor betona sinmiş ruh artığı."(S.18) cümlelerinden birisidir.
"Süt Üçlemesi" başlığını taşıyan ikinci öyküsünde ise Recep Kayalı baba kavramını odak noktasına koymuş. Tufan adlı karakterin çocuk, genç ve dede hallerinde okuyoruz. Her hali ayrı etkileyici ve kesinlikle sasıtıcı. Burada yazarın kullandığı metaforların ilgi çekici bir finalle bağlayıcı gücüne de hayran kalmamak mümkün değil. Anneyi temsil eden süt ile babayı temsil eden yılan metaforlarını zekice bir kurgu bağlamında okura, babasızlığın getirdiği, kahramanın içine oturan ukdeleri hissettiriyor. Örneğin;
"Sıkılı yumrukların sürekli çözüldüğü bu tuhaf hayat, çökertmişti omuzlarını." (S.32)
Kitaba adını veren "Bilinen Tüm Zamanlar" öyküsünde ise daha ilk satırlarda okuru kilitliyor yazar. Atatürk büstüyle konuşan çocuğu kelimeleriyle çizmiş, sinematografik dildeki başarısını da göstermiş Recep Kayalı. Bir annenin yaşam mücadelesi ilikleri titretiyor diyebilirim. Bu öykünün en çarpıcı cümlesi ise; "Kulağından akıp gidince başkalarının neşesi, zihninin üzerindeki ağırlık da buharlaşıp uçtu." (S.53)
"Yumurtacı Ragıp'ın Amorti Yaşamı" öyküsü ise ismiyle dahi ironik bir dilin habercisi niteliğinde. Recep Kayalı kara mizahta da başarısını ortaya koymuş görünüyor. Okuru beyniyle güldürmeyi başardığını söylemek mümkün. Grev yapma kararı alan fabrika işçilerinin anarşist olmaktan korkan iş arkadaşlarına söyledikleri sözler gibi;
"Neşe Abla'nın içi rahat etsin diye grevimizi cuma namazı sonrasına erteliyoruz. Erteleme kararından sonra Neşe Abla'ya dönüp 'Gördün mü? Anarşist adam cumaya gider mi hiç?' Diyorum. Rahatlıyor." (S.73)
İyi bir kitap okuyacağımı biliyordum ancak itiraf etmeliyim ki bu kadarını beklemiyordum. Öyküye doyduğumu hissettim diyebilirim. Kitabın bitmesini gerçekten istemedim. Bir solukta okunabilecek bir kitapken araya başkalarını alarak zamanı uzattım. Çok beğenip de sindirmeden, merakla devamına koştuğum kitaplar vardır. Ancak burada her öykü öylesine güçlüydü ki sindirilmeden geçilmesi büyük haksızlık olurdu. Aralarda başka kitaplarla hemhal olsam da zihnim Bilinen Tüm Zamanlar kitabında en son okuduğum öykünün tadını çıkarıyordu.
Öyküleri ve edebiyat yazıları İzdiham, Mahalle Mektebi, Edebiyat Ortamı, Heceöykü, Edebiyatist ve Palto Öykü Fanzin'de yayımlanan Recep Kayalı, rahatça öykü yazabilmek hayaliyle yüksek lisans eğitimini yarıda bırakmıştır. Bilinen Tüm Zamanlar adlı eserinden önce, Dip (2013), Taşın Dediği (2019), Kamburuma Üç Sebep (2020) isimli eserleri yayımlanmıştır.
Recep Kayalı
Bilinen Tüm Zamanlar
Vacilonda Kitap
95 Sayfa
Yazar: Merve YURTSEVER - Yayın Tarihi: 09.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 04.10.2023 22:42