Zamanın Ruhunu Okuyabilmek, Düşünce, Hayrettin DURMUŞ

Zamanın Ruhunu Okuyabilmek yazısını ve Hayrettin DURMUŞ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Zamanın Ruhunu Okuyabilmek

02.12.2024 09:00 - Hayrettin DURMUŞ
Zamanın Ruhunu Okuyabilmek

Kendi varlığımız üzerine düşündüğümüz zamanlar çok azdır. Haliyle kendimizi sorgulayan kitapların sayısı da bir elin parmakları kadardır. İşte bu kitaplardan birisi de Uğur Cumaoğlu'nun post modern insanın hallerini resmettiği "Zaman ve Ruh"[1]

Hemen belirtelim ki; yazarımız modern bir derviş, bilgi ve hikmetle donanmış kocaman bir yürek, Doğu'yu ve Batı'yı aynı teknede yoğuran çağcıl bir filozof edasıyla çıkıyor karşımıza ve hazreti insanla karşılaşıyoruz bu kitapta.

İnsan… Asırlar boyumca sırrı çözülemeyen muamma. Ömür bir parça et, bir avuç ot peşinde tüketmek için mi? Yoksa dünyaya gelişimizin başka bir amacı mı var? Diğer canlılardan farkımız olmayacaksa eğer neden insanız?

"Nereden geldim? Nereye gidiyorum?" Ben kimim, neyim?" Âdemoğlunun ilk çağlardan beri cevap aradığı en temel sorulardır. İnsan nasıl hazreti insan haline gelir? Eşref-i mahlûkat olduğunu nasıl hatırlar? Esfel-i safilin çukurunda debelenmek yerine ahsen-i takvimin tepelerine doğru nasıl yolculuğa çıkar? Yazarımız Uğur Cumaoğlu tam da bu soruların cevabını arıyor "Zaman ve Ruh" kitabında.

Biz muamma dedik ama belki de Alexis Carrel'in diliyle "İnsan denen meçhul" dememiz gerekir.

Kitapta varlığın gayesi ve anlamı anlatılırken "İnsan, öncelikli olarak iç dünyasını idrak ve tefekkür etmelidir." (s.16) cümlesi, işe kendimizi tanımakla başlamamız gerektiğini hatırlatıyor bize.

"Cevheri Kendinde Saklı" yazısını okurken, okuyabilene en büyük kitabın insanın kendisi olduğu hikmetli sözünü hatırlıyoruz.

Hakikati ararken "Terk ettiğimiz tüm manevi değerlerimizi, bu değerlerin yerine diktiğimiz dijital putları bizden sonraki nesillere miras mı bırakacağız?" (s.26) diye soruyor yazarımız.

Bu cümleyi okuyunca "Dijital Çağın Yeni Tekno-Dini DATAİZM"[2] kitabının yazılacağı da belli oluyor. Bu kitap ayrıca değerlendirilmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir eser. Kitaba dikkatlerinizi çekmek için şu kadarını söyleyelim ki eser ciddi bir araştırma ve düşüncenin ürünü. "Veriyi merkeze alan ve günümüzde yeni bir tekno-din olarak kabul gören dataizm daha geniş ölçekte dijital çağın seküler insanı için kutsallaştırılmaya çalışan bir ideolojidir." (s.96) şeklinde tarif ediliyor. Dataizm yaygınlaştıkça ne olur? İşte cevabı; "Dataizmin 'sınırsız veri paylaşımı özgürlüğü' ahlakı, kötü amaçların da yolunu aynı düzeyde sonuna kadar açmaktadır." (s.117)

Dataizme bir ara verip yeniden "Zaman ve Ruh" kitabına dönelim isterseniz.

"Hayata dokunmayan bilgi malumattır" (s.30) cümlesi öyle hemencecik okunup geçilecek bir cümle değil. Fizikten metafiziğe, dünyadan maveraya doğru derin düşüncelerle buluşacak erginlikte değilsek, öğrendiklerimizin uygulama alanı yoksa malumatfuruşluk olsun diye okursak, Âşık Veysel'in diliyle "beyhude dolanır", boşa yoruluruz.

Kitapta ilginç terimlerle de karşılaşıyoruz. "Yort Savul! diye bir nida ile karşılık verip yeni bir yenilgi için ayaklansa da kalbini, ruhunu ve özünü kaybetmiş bir trajedide insan için en büyük zafer unutulmaktır." (s.35) "Yort Savul" kelimesine Ece Ayhan'ın şiirlerinde rastlamıştım daha önce. Uzun bir aradan sonra Uğur Cumaoğlu'nun kitabında karşılaştım yeniden. Bir tanıdığa rastlamışçasına heyecan veriyor size.

Platon'un mağara deneyi, Aristoteles'in metafiziği, Thales'in felsefesi sizi hikmete götürecek yol oluyor ve Gazali, İbn-i Sina, İbn-i Arabi ile Mevlana size eşlik ediyor bu hakikat yolculuğunda.

İnsan nedir? sorusuna cevap ararken Gönül Dağı dizisinde Rıfat karakterinin söylediği; "İnsan insan derler, insan nedir bilir misin?" repliği canlanıyor gözünüzde. Sezai Karakoç bu sırra ermek için bize anahtar verirken, Şeyh Galib "zübde-i âlem" diyor. Sadi Şirazi "İnsan bir damla kan ve yüz bin endişedir" diye katılıyor sohbete. Sümmani "Dünyayı sevenler veli değildir" derken, Neşet Ertaş "Cahildim dünyanın rengine kandım" avazıyla eşlik ediyor size.

"Zihnimiz, bir örümcek ağı gibi gereksiz birçok şeyin takıldığı, titreştiği bir kaygı alanına ve kontrolümüz dışındaki gölge oyunlarının yansıdığı yamalı bir perdeye dönüşüyor" (s.44) tespiti yapıldıktan sonra "Kutsal kitabımız Kur'an insanı 'Ne kadar az düşünüyorsunuz' diye tendik ediyor" (s.44) cümlesi sizi kendinize getiriyor.

ugur_cumaoglu_kitap_alt Âşık Veysel'in diliyle "Derdini söyleme dertsiz insana" deyince bizim zihnimizde İlhami Çiçek'in "Yalnız hüznü vardır kalbi olanın" dizesi dolanıp duruyor. Zaten kitabın bu bölümü de İsmet Özel'in "Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!" (s.50) dizesiyle bitiyor.

Yazarımız, "Yıkıntıları içerisinde kaybolduğumuz, enkaza dönmüş hayatımıza yeni bir sayfa sayfa açmak istiyoruz" (s.53) diyor. Hangimiz can atmayız ki böyle bir sayfa açmaya?

"İnsanın Ölçütü Olarak İnsan" yazısını okuyunca Nuri Pakdil'in "İnsan! Seni Savunuyorum Sana Karşı" sözü gelip oturuyor aklımıza.

İnsanların –maalesef- canlı cenaze haline geldiklerini "Canlı taklidi yapan ölüler olarak, hiçbir rüyası olmayan renksiz, soluk bir hayat yaşıyoruz" (s.57) cümlesi ne güzel anlatıyor. Bunun sebebi de "Her insanın özünde, kendisinde saklı sırlara ulaşma becerisi olarak bulunan insani ve fıtri özellikler, aklın çağı olarak nitelendirilen modern/seküler asırda körleştirilmiştir." (s.61) hükmüyle dile getirilip, perçinleniyor.

"Şuur ve Put" yazısını okuyunca hele Muhyiddin ibnü'l Arabi'nin"Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzer. İçtikçe susuzlukları artar." (s.71) sözünü duyunca dünyanın, sineğin kanadı kadar değeri kalmıyor gözümüzde. Cemil Meriç'in "İdeolojiler (izmler) idraklerimize giydirilen deli gömlekleridir." sözünü hatırlıyoruz yeniden. Yazarımız da "İnsan ruhu, dünyevi ne kadar çok ağırlıktan kurtulursa, yükselmesi ve olgunlaşması da o kadar hızlı olur." (s.78) cümlesiyle konuyu özetliyor. Eğer böyle davranmazsak "açık hava akıl hastanesine dönmüş bir dünyada, her şey normalmiş ve yolundaymış gibi yaşamaya devam ederiz. " (s.85) diye de ekliyor.

"Bu Koca Dünya Bir Hiç İmiş" bölümü de dikkatle okunması gereken bir bölüm. biz Âşık Mahzuni'nin dörtlüğüyle özetleyelim konuyu:

"Hey erenler bir kâmile danıştım

Er olana edep, erkân hoşumuş

Kalırsa dünyada insanlık kalır

Kuru hayal, fani dünya boşumuş."

"İnsan İnsanın Umududur" yazısı bize Thomas Hobbes'in "İnsan insanın kurdudur" sözü ile Şükrü Erbaş'ın "İnsanın acısını insan alır" sözlerini hatırlattı.

Büyük resmi göremezsek Medusa'nın gözlerine bakıp dururuz. Oku(ya)mayan aklı tırmalamak içimizdeki buz denizini kırar mı?

İnsan bu dünyada olmasa bile öteki dünyada mutlaka kendi kitabını okuyacaktır yani "Kitaptan Öte Yol Yok" (s.108)

"Alacakaranlıkta Görülen Rüya" nasıl tabir edilir? "Nehrin olmadığı yere köprü kurmak" ne demek? "Karanlığa atılan bombalar" sizin de üstünüze düşer mi? "Gözgü Bin Bir Parçaya Bölünürse" ne olur?

Voltaire göre hukuk nedir? "Modus Operandi" ne demek? Fosmodern Distopya" nasıl olur?"(N)isyana Karşı İsyan mı? Horatius'un "Quid Rides? De Fabula Narratıuır!" sözü de mi aklımızı başımıza devşirmemize yetmeyecek? Bir Tasarıma Dönüşmek", "Yatay Aklın Yapaylığı", "Yeni Dünya Düzensizliği", "Kurgu ve Öteki" ile "Kültürün İktidarı, İktidarın Kültürü" ibretle okunacak yazılar. Meraklısı ulaşıp okusun diye bu yazıları bilerek ismen zikrettim.

Asırların geçmesiyle çok şey değişse de özü ve problemleri itibariyle aynı kalıyor insan, problemler değişmiyor. Şekil değiştiriyor, yenileri ekleniyor ama sıkıntı devam ediyor. Elbette insan statik bir varlık değildir. Değişmeye meyyaldir. İyilikten kötülüğe zikzaklı bir yol çizebileceği gibi, zikzaklarını düzelterek kötülükleri terk edip iyilik limanına da varabilir.

Nefislerimizi inkılâba uğratmazsak, hayat anlayışınıza her gün yeni bir renk ekleyemeyiz, kendimizi tazeleyemeyiz ve olgunlaşamayız. Hayatı sorgulamazsak önümüze yığılan bilgileri, efsaneleri, kabulleri ve dayatmaları gerçek manasıyla değerlendiremeyiz ve daha da önemlisi içimizdeki gizli putları kıramayız. Hz. İnsan olma yolunda uyanış ve dirilişi gerçekleştiremeyiz. Kısacası mutlak gerçeğe sevdalanamayız.

Bu kitap bize bizi, yani insanın kendini ve gerçeği arama serüvenini anlatıyor.

Post modern hayatın getirdiklerine teslim olmamamızı, bize sunulan hayat şablonlarını kabul etmeyerek kendi adımıza yaşama sanatını öğretiyor. Güdülen insan olmaktan kurtulmaya çağırıyor.

Görünmeyen zincirlerinizi kırmaya hazır mısınız?

[1] CUMAOĞLU, Uğur. (2023) Zaman ve Ruh. Ahenk Kitap, İstanbul.

[2] CUMAOĞLU, Uğur. (2023) Dijital Çağın Yeni Tekno-Dini Dataizm. Ahenk kitap (2.Baskı), İstanbul.


Yazar: Hayrettin DURMUŞ - Yayın Tarihi: 02.12.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.11.2024 00:04
2.295

Hayrettin DURMUŞ Hakkında

Hayrettin DURMUŞ

Afyonkarahisar’ın Sultandağı ilçesine bağlı Karapınar Kasabasında 1965 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu yerde yaptı. Liseyi yatılı olarak Ankara’da, Meteoroloji Teknik Lisesi’nde okudu. Daha sonra Çukurova Üniversitesi Seracılık ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimini bitirdi.

Şiir ve yazıları; Bayrak, Çınar, Yedi İklim, Yitik Düşler, Hikmet, Lodos, Şardağı, Diyanet, Güneysu, Altınoluk, Yolcu, Yüzakı, Söz Ola, Edep, Yeni Adana, Yaşam Sanat, Yörtürk, Bosna, Kültür Ajanda, Sincan İstasyonu, Gökmavi, Gergef, Ihlamur, Edebiyat Daima, Dil ve Edebiyat, Söğüt, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Edebiyat Ortamı ile Hece gibi dergilerde ve internet sitelerinde yayınlandı.  Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

Değişik tarihlerde şiir, makale ve deneme dalında aldığı ödüllerin yanı sıra; şiir ve yazıları antolojilerde, Kültür Adamları Ansiklopedisinde ve MEB ders kitaplarında yer aldı. Halen bir kamu kurumunda yönetici olarak çalışmaktadır.

Yayınlanmış Eserleri

- Yokuş Ömrüm, (Deneme-2024)
- Kitap Yürekli Adamlar (Deneme, Eleştiri-2017)
- Bir Irmaktır Yaşamak (Deneme-2014)
- Araya Dünya Girdi (Deneme- 2006)
- Kapına Geldim (Şiir-2003)
- Çağır Beni (Şiir-2001)
- Soylu Sevdalar (Şiir-1996)

Hayrettin DURMUŞ ismine kayıtlı 26 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Kitapyurdu.com