Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar, Edebiyat, Faik ÖCAL

Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar

04.04.2025 09:00 - Faik ÖCAL
Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar

Bülent Aksoy 2001-2002 öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü'nde verdiği "Hikâye Çevirisi" derslerinden hareketle Hikâye Sanatı Üzerine Yazıları derlemiş. Kitapta hikâyenin tarihi, hikâye kuramları ve terimleri başta olmak üzere hikaye ve hikayecilik ile ilgili birçok büyük yazardan önemli bilgiler var. Biz de bu yazımızda bu yazarların hikâye ve hikayecilik hakkında söylediklerine yer verdik.

Edgar Allan Poe: "Üstün dehalı bir sanatçının yeteneğini en iyi nasıl gösterebileceğini söylemem gerekirse, hiç tereddütsüz, 'bir saatte okunup bitirilebilecek uzunluğu geçmeyen uyaklı bir şiir yazarak' cevabını veririm." (s. 15).

"Eserin bütününde doğrudan doğruya ya da dolaylı yoldan, yazarın önceden tasarladıklarına hizmet etmeyen tek kelime bulunmamalıdır." (s. 16).

"Hikâyenin aşırı derecede kısa olması tıpkı şiirde olduğu gibi, hoşa gitmez. Aşırı derecede uzun olmasından özellikle kaçınılmalıdır." (s. 16).

"En iyi hikayeler, çoğu zaman, iyice düşünüp taşınarak yazılmış hikayelerdir." (s. 16)."

"Yaratıcı ya da özgün bir kafa, işlediği konulara olduğu kadar, üsluba getirdiği yeniliklerle de kendini gösterir." (s. 17).

Guy de Mauppasant: "Ciddi bir yazarın amacı bize bir hikaye anlatmak, bizi eğlendirmek ya da etkilemek değil; düşündürmek, olayların derin, saklı anlamlarını kavramamızı sağlamaktır. Görmüş geçirmiş çok düşünmüş bir yazar, evreni, nesneleri, olguları, insanları kendine özgü bir biçimde yorumlar. Yazarın yorumu gözlemleriyle düşüncelerinin bir araya gelmesiyle oluşur. İşte yazarın bize edebiyat ile vermek istediği şey de bu kişisel dünya görüşüdür. Hayatın cilvelerinden etkilenen yazar, aynı etkiyi bizde de uyandırmak için gerçekliği inceden inceye işleyerek eserine yansıtmalıdır. Yazarın metnini ustalık, üstü kapalı bir dil ve belirgin bir sadelikle dokumalıdır, böylece yazarın tasarladıkları ya da asıl niyeti açığa çıkmaz." (s. 18).

"Yazar kimi ayrıntıları önem derecelerine göre ayıklayarak, dikkati üzerine çekmek istediği bir hakikat ile ilgili derin bir izlenim yaratır. Yazar olayların kâğıt üstünde de gerçekmiş gibi görünmesini sağlamak için, gerçekliğin bir yanılsamasını (illusion) vermeli, olayların mantıklı sırasını takip etmeli, hayattaki kronolojik olayların karmakarışık akışını harfi harfine vermemelidir." (s.19).

Anton Çehov: "En iyisi kahramanın ruh halini vermekten kaçınmaktır; onu kahramanın eylemleriyle vermeye çalışmalıyız. Birçok karakter çizmek gerekli değildir. Ağırlık merkezi iki kişide olmalıdır; bir erkek ile bir kadında." (s. 21).

"Bırakın yargıçlar yargılasın onları (at hırsızlarını); benim görevim sadece ne tür insanlar olduğunu göstermek… At hırsızlarını yedi yüz satırda anlatmak için he an onlar gibi konuşup düşünmem, onlar gibi hissetmem gerekir. Yoksa öznelliğe kayarsam, görüntü bulanıklaşır, hikâye de her hikâyenin olması gerektiği gibi yoğun olmaz." (s. 21-22).

Sherwood Anderson: "Asıl ressam kendisiyle ilgili her şeyi fırçasının her darbesiyle açığa vuran ressamdır… Demek ki, hikayecinin kullandığı sözler tıpkı ressamın kullandığı renkler gibiydi. Biçim ise başka bir meseleydi. Hikâyede kullanılan malzemeler ile hikayecinin o malzeme karşısındaki tavrının bir sonucuydu biçim. Hikayeci gece uyumak isterken karnını tekmeleyen o şey de bir biçime bürünmeye çalışan hikayeydi… Hikâyenin dış yüzü, giysileriydi kelimeler." (s. 24).

Margaret Atwood: "Konuşan, tıpkı müzikte olduğu gibi şarkı söyleyen birinin sesine benzer bir sesti anlatmak istediğim. Boşlukta ya da bir kitabın sayfalarında değil de 'zaman' boyutunda duyulan bir sestir bu." (s. 26).

"Hikâyede söz verilen bir şey varsa eğer, söz yerine getirilmelidir. Gizli kapaklı ne varsa sonunda ortaya çıkarılmalı, aynı anda hem kaçınılmaz hem de büsbütün beklenmedik bir sona ulaşılmalıdır." (s. 29).

"Size lazım olan şey, İhtiyar Denizci gibi, Şehrazad gibi olabilmektir; yani hikâyeye heyecan duygusu katabilmektir. İşte sana anlatacağım hikâye, işte senin dinleyeceğin hikâye… Heyecan demek, taşkınlık demek değildir. Hikâye, durgun bir hikâye olabilir; umutsuzluğun, kaçırılmış fırsatların, söze dökülmemiş sırların hikayesi olabilir. Ama ne olursa olsun, heyecanla anlatılmalıdır… Başkalarının hikayelerini dinleyerek, kendi hikayemizi nasıl anlatacağımızı öğreniriz." (s. 29).

Anne Mills King-Sandra Kurtinis: "Bir hikâyede zaman ile mekân, gerçekleşen olayın maddi art alanıdır. Buna karşılık atmosfer, edebi bir eserin anlatım biçimini ortaya koyar, yalnızca mekanı değil, eseri çevreleyen duygusal havayı da yansıtır… Mekan, olayın geçtiği yer, yani yıldızın kendisi, atmosfer ise bu yerin esinlendiği nitelik, orada olmanın nasıl bir duygu olduğudur…Olay örgüsü tasarlanmış, iç içe geçmiş bir olaylar dizisidir; bu olaylar, bir tırmanma noktasına ya da çözüme doğru yol alırken çatışan güçlerin mücadelesiyle gelişir… Olay örgüsü iyi kurulmuş olan bir hikayenin tırmanma noktası, olayın, eylemin yükseldiği en yüksek noktadır; çözüm ise hikayenin bütün parçalarının bir düzene oturtulduğu, çözüme kavuşturulduğu bölümdür." (s. 31).

"Edebi bir eserin yapısı, eserin tasarlanmış çerçevesi, hikâyede parçacıkların (romanda bölümlerin, tiyatroda sahnelerin) düzenlenmiş biçimidir… İnandırıcı kişilikler yaratmak isteyen yazar, tasvirlerden, olaylardan ve konuşmalardan faydalanarak gerçekleştirir bunu… Hikâyede bazı karakterler hiçbir zaman tam anlamıyla geliştirilmez, kâğıttan bir bebek gibi yalnızca yüzlerini gösterirler onlar. Bu karakterlere iki boyutlu denir… Üç boyutlu karakterler ise pek çok yüz sunarlar bize; onları hayatlarının çeşitli safhalarına göre tanıdığımızı ve onlara bütün açılardan bakabildiğimizi hissederiz." (s. 32).

"Görüş açısı terimi, yazarın hayatını ya da okuyucunun görüşlerini değil, yalnızca anlatıcının elinde olan tepeden bakış noktasını dile getirir… Bu mesafe bazen çok yakın olabilir; yazar bu durumda anlatıyı birinci tekil kişi ağzından, yani 'ben' zamiri kullanarak verir… Ancak, 'ben' anlatısı okuyucu için bir tehlike taşır; bazen yazarın anlatıcıyla karıştırılmasına yol açabilir… Üçüncü ağızdan verilen anlatıların çoğunda yazar geri çekilir ve kimliği belirtilmeyen bir anlatıcı hikâyeyi nesnel bir gözle anlatabilmek için üçüncü tekil kişiyi kullanır." (s.32-33).

"Üçüncü kişi tanrı-yazarın görüş açısı, yazara önce bir karakterin, sonra bir başkasının düşüncelerini, olayı gözleyebileceği şu ya da bu tepe noktasını seçmenin sınırsız özgürlüğünü verir… Bir eser hakkındaki izlenimimizi ve değerlendirmemizi büyük ölçüde şekillendiren şey, yazarın nerede durduğu, dolaysıyla da okuyucunun bir hikayedeki olay örgüsünü, olayları ve karakterleri nasıl algıladığıdır." (s. 34).

"Üslup, bir eseri yazarın has ürünü haline getiren şeydir. Söz vurgusu, cümle biçimi, paragraf yapısı gibi inceliklere dayanır üslup." (s.34).

"Usta bir yazar değişik cümle türlerinin değişik etkiler yarattığını bilir. Örneğin anlatımın açık, sade ve basit olması isteniyorsa basit bir cümle kullanmak gerekir." (s.34).

"Belirli aralıklarla telaşsızca tekrar edilen bir cümle hem ciddi, akılcı bir izlenim uyandırır, böylelikle ilgimizin dağılmasına izin vermez, hem de anlam belirsizliğini cümlenin sonuna dek korur." (s. 35).

"Yazarlar ayrıca metinlerde çeşitli ses tonları, nerdeyse ayrı sesler kullanırlar. Taklit ya da parodi, özellikle fark edilebilir bir sestir. Parodide tanınmış bir eser ya da üslup, genellikle hicivle ya da gülünç bir biçimde taklit edilir." (s. 36).

"İyi yazarlar sadelik ölçütlerini üsluplarına yedirmeye çalışmışlardır. Jonathan Swift'in 'doğru söz doğru yerde kullanılmalıdır' sözü unutulmaması gereken bir vecizedir." (s. 36).

J.Chesley Taylor'a göre nesirle yazılmış kurmaca anlatı türlerinin üç ortak özelliği vardır: Hikâye anlatılması, nesir dili tercih edilmesi, kurmaca olmasıdır.

Hikâyeyi nesir anlatı türlerinden ayıran üç özellik: Değişim gereksinimi, çatışma unsuru ve hikâyenin uyandırdığı etkinin gösterdiği birlik bütünlük. Hikâyenin birliği ise biçime bağlıdır.

"Hikâyede değişimi oluşturan unsurlar şunlardır: olayın ortaya çıkması; seyri, tersine dönme, gerileme, yoğunlaşma ya da sadece değişim olgusunun kabul edilmemesini yahut istenmemesini de kapsayan değişme olasılığı. Bizi asıl ilgilendiren ise değişim unsurunun bize sunduğu şeylerdir." (s. 40).

Flannery O'Connor: "Hikâye yazarken, sadece tek bir hikâye yazmak zorundasınız, ama yazdığınız hikâyeyi okumayı reddedecek insanlar daima olacaktır… Kurmaca metnin ayırt edici özelliği kuru yüzeyinin, bazı okuyuculara dar anlamıyla eğlence, daha derin birikimi olan okuyuculara da aradığı anlam zenginliğini verecek şekilde yazılmış olmasıdır. (s. 43). "Hikâyeyi kısa olmaktan kurtaran tek şey anlamdır…Hikâyenin temasını söylediğiniz, temayı hikâyenin kendisinden ayırabildiğiniz zaman, hikâyenin iyi olmadığından emin olabilirsiniz. Anlam hikâyenin içine işlenmeli, somut olmalıdır. Hikâye, başka bir şekilde söylenemeyecek olanı söyleme yoludur, anlamın ne olduğunu söyleyebilmek için hikayedeki her kelime gereklidir. Başka bir anlatım yetersiz olacağı için hikâye anlatırsınız." (s. 44).

"Fantezi yazarken bile, gerçeklik temeline dayandırılır. Bir şey çok gerçekçi olduğu için hayali, hayali olduğu için de çok gerçekçidir." (s. 44).

"Hikâye yazarken kişiliğin her iki parçasının (bilincin olduğu kadar bilinçdışının da) yer aldığı, bir gerçek. Sanat, sanatçının alışkanlığıdır; alışkanlıklarının kökleri de kişiliğin derinliklerindedir… Yaratılmış dünyaya bir bakış, duyuları kullanarak nesnelerde olabildiğince çok anlam bulabilme biçimdir… Şüphesiz, ne kadar çok yazarsanız, biçimin organik olduğunu, malzemenin içinden geliştiğini ve her hikâyede biçimin kendine has olduğunu o kadar iyi anlarsınız. İyi hikâye kısaltılmaz, sadece uzatılabilir. Her okuyuşta daha çok şey bulduğunuz, sizden kaçmaya devam eden bir hikâye iyi bir hikayedir. Edebiyatta iki kere iki her zaman dörtten fazla eder." (s. 46).

"Hikâyeyi hikâye kılan iki özellik vardır. Bunlardan biri, esrarlı olanı fark etmekse, öbürü davranış biçimlerini fark etmektir. Davranış biçimlerini, sizi saran dokudan çıkarırsınız." (s. 47).

"Yarattığınız kişiliği inanılır, dikkate değer bir toplumsal bağlam içine oturtmadığınız sürece kişiliğin esrarı hakkında anlamlı hiçbir şey söyleyemezsiniz. Bunu başarmanın en iyi yolu da kişilerin kendi dillerini kullanmaktır… Pek çok hikâyede, olayı yaratan karakterin kişiliğidir…. Gerçek bir kişilik, gerçek bir karakter yaratarak başlarsanız hikayenize, mutlaka bir şey olacak demektir; başlamadan önce de bunun ne olduğunu bilmek zorunda değilsiniz." (s. 48).

Edith Wharton: "İnandırıcı bir etki uyandırabilmek için gerekli olan en önemli şey ise, olayları yansıtan karakterin doğal bilgi kaynaklarından öğrenemeyeceği hiçbir şeyi bildirmesine izin vermemektir. Bina inşa edecek olan bir kimse nasıl önce o binanın yerini seçer, binanın hangi yöne bakacağına karar verirse, bir hikayecinin ilk kaygısı da olayları yansıtacak kişiyi bilinçle seçmek olmalıdır." (s. 59).

Frank O'Connor: "Akın üstüne karayı koy, Maupassant'ın bizlere öğüdü buydu… Benim için ön önemli şey hikâyenin nasıl kurulduğudur; nasıl kurulduğuna bakarak eksik olup olmadığını, bir eksikliği varsa bunu nasıl gidereceğimi görürüm. Hikâyenin işlenişine değil, kuruluşuna bakarım ben hep… Önce hikâye kişilerinin ne yaptıklarını görür, ondan sonra güzel bir ağustos akşamı mı, bahar akşamı mı olduğuna karar veririm. Yazarken biraz yol alabilmek için önce hikâyenin temasını bilmem gerekir." (s. 60).

Norman Friedman: "Edebiyat eseri, gerçekliğin bir yorumudur, eleştiri ise o yorumun yorumudur; bu yüzden de sürekli olarak düzeltilmeye ve yenilenmeye ihtiyacı vardır." (. 71).

"Bir metni anlamak için metinde konu edilenlerin gerçek hayatta meydana gelen olaylardan çok, yazarın zihninde kurduğu ve yazıya döktüğü ilişkiler olarak düşünmeliyiz." (. 71).

"Roman ilerledikçe temasını geliştirir, hikâye ise temasını 'göstermek'le yetinir." (s. 83).

"Modern hikâyede bizden istenen şey yazarın bıraktığı boşlukları doldurmaktır." (s. 83).

"Bir edebiyat türünü bir bütün olarak açıklamak için, şu dört etmeni açıklamamız gerekir: kullandığı malzeme (kullandığı araçlar ya da dil), konuyu işleyiş biçimi (üslup ya da teknikler), biçim (yansıttığı nesne ya da yapı), amacı (eserin sonu ya da uyandırmayı amaçladığı etki)." (s. 85).

"Öyleyse yargılayan tanrı-yazarın ayırt edici özelliği, yazarın hayat, davranış biçimleri, ahlak anlayışları hakkındaki genel görüşlerini, hikâye ile yakından ilgisi olsa da olmasa da araya girip bildirmesidir." (s. 98).

"Her şeye kadir' yazarının başlıca özelliği, bir sahne ortaya koyduğu zaman bile hikâye ile okur arasına girmeye her an hazır olması, kahramanlarının gördüklerinden çok kendi gördüklerini anlatmasıdır." (s. 101).

"Tanrı-anlatıcı okura birinci tekil kişi olarak seslenen, hikâyede bir rolü olduğu için hikâyenin içinde yer alan, olaylara az çok karışan, olayların kahramanlarını az çok tanıyan bir karakterdir." (s. 102).

"Tıpkı tanrı-anlatıcı gibi başkişi-anlatıcı da olayları hem özetleyebildiği hem de doğrudan doğruya sunabildiği için, okurla hikâye arasındaki mesafe yakın ya da uzak ya da hem yakın hem uzak olabilir." (s. 104).

"Romanın etkileme gücü belli bir tekniğin belli bir etki yaratmak için elverişli olup olmamasına bağlıdır; çünkü her hikâye türünün o türü besleyecek belirli bir yanılsama türüne ihtiyacı vardır." (s. 110).

"Tekniğin incelenmesi, Schorer'in dediği gibi, yazarın amacını, dahası, yazarın o tekniğin aracılığıyla biçimlendirdiği yapısını gözler önüne seriyorsa, çok büyük bir önem taşır." (s. 111).

"Yazar romanda siliniyorsa, romana hâkim olmak için silinir; romandaki sanat gerçeğini dile getiren 'hikaye-yanılsamayı' daha etkileyici kılmak için belirli ayrıcalıklardan vazgeçip belirli sınırlar içine yerleşir. Yazar bütün yaratıcılığını bu gerçeği dile getirmek için kullanır." (s. 113).

Selden L. Whitcomb: "Bir olay örgüsünün bütünlüğü, büyük ölçüde, seçilen (anlatıcının seçtiği) konumun açıklığına, değişmezliğine bağlıdır." (s. 92).

Sylvia Beach: "Hikâye kendini anlatır; kendi adına konuşur. Yazar karakterlerini savunmaz; ne yaptıklarını bile kendilerine anlattırır. Hepsinden önemlisi, neler düşünüp neler hissettiklerini, içinde bulundukları durumlarda hangi izlenimleri edindiklerini de kendilerine anlattırır." (s. 93).

Allen Tate: "Olayı bilen kişiyi o olayın çerçevesi içine yerleştirerek eyleme sınırlı, dolaysıyla inandırıcı bir bilgi kaynağı sağlamsı, modern romanın belki de ayırt edici özelliğidir; odak noktası sürekli olarak değiştirilebilirken, romancıya nesnel bir yapı kurma imkânı veren, en özgül niteliği de budur." (s. 94).

Eudora Welty: "(Çehov) Karakterin bedenine, ruhuna, zihnine ve kalbine girecek kadar özgürleşmiş; karakteri kendi sözcüsü yapmak, bir ahlak timsali ya da günah keçisi olarak kullanmak gibi hikâyeyi sakatlayacak isteklerden kurtarabilmiştir kendini. Hikayelerini yazarken, bilinçli olarak sadece insanı insan yapan duygulara boyun eğmiştir. Çehov için hiçbir insan girilmesi yasak bir bölge değildir. Hiçbir sağlık durumu, bilinç düzeyi, hayat kesiti tuhaf gelmez ona. Bir hikayeci olarak yarattığı her karakterin içindedir." (s. 129).

Kafka: "Birinin kimseye yardımı dokunmuyorsa, o kişi susmalı. Kimse, kendi umutsuzluğu yüzünden, hastanın durumunu daha da kötüleştirmemelidir. İşte bu yüzden karaladığım şeylerin hepsi yok edilmeli. Işık falan yok bende. Ben kendi dikenleri arasında yolunu kaybetmiş biriyim. Çıkmaz sokağım ben." (Akt., Janouch, 1953).

Bülent Aksoy: "Romanda ve hikâyede ise, epifanya bir karakterin, bir durumun, bir olayın iç yüzünün anlık bir esinlenmeyle aydınlığa çıkmasıdır. Bu yaşantı bazen bir tavır, bir davranış, hatta bir söz ile gerçekleşir. Okurun hikâye-roman kişisini yepyeni bir ışık altında görmesini sağlar." (s. 136).

Hikâye Sanatı Üstüne Yazılar

Haz. Bülent Aksoy

Pan Yayıncılık

Sayfa, 157

İstanbul, 2009


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 04.04.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2025 12:20
943

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

- 101 Kürtçe Roman 2. Cilt Sitav Yayinevi, 2024
- 101 Kürtçe Öykü, Sitav Yayınevi, 2024
- Alacakaranlık Filozofu Nietzsche, 2024
- Deprem Günlüğü, KDY, 2023
- Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
- Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
- 101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022
- Uzaktaki, Az Kitap, 2021
- Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012
- Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008
- Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 121 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 9 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com