İmanın Sancağı: Musab Bin Umeyr

Bazı sahabeler vardır ki bütün bir hayat hikâyeleri tek bir sözden ibarettir. Kırk yıl kadar ömür süren Hazreti Mus'ab bin Umeyr'in, Uhud'da hikâyesini kemale erdiren şahadeti de bu sözlerden biridir. Hürmet gösterilmesi gereken, bilinmesi elzem…
Güzellikler içinde bir ateştim Erkam'ın evinde sadece O'nun bildiği, Resul'ün duyduğu. Yol alıyordum annemin parmak uçlarından, ama sessiz, ama yalnız, ama vakur. Baş olmak içindi bütün bunlar Uhud'da. Baştan eksik hasır yüzümü açıkta bırakan, ayaklarımda yarım menzil şahadetimi taçlandıran. Gördüm ve teslim oldum bir anda. Ruhumdaki yatağını bulmuştu hakikat. Yol alacaktı ötelere gayrı. Ayrılık şarkısı kesilecekti bütün bir ömrüm, ney'i vatanından cüda kılan, hasretlik kancasını ihlâsında bulan. Rahman ve Rahim olan Allah'a ant olsun ki dönüşü olmayan ve beni aslıma kavuşturan hak yoluna giriyorum bir daha dönmemek üzere.
Resulullah ile soluk alıp veriyordum Mekke sokaklarında. Uzaklar yakındı, yakınlar sicim misali gözyaşları. Hasretim şahitti gece yarılarında uzaklara dalarken, ötelere bakarken. Hep aynı kelam: İllahi Rabbil âlemin, ayırma beni Sevgilinden. Mahpusum müşrik nazarların arasında. Darbı meseller okunur yüzüme, göğsüm pare pare. Sırtımdan geçer münkir mızraklar, kollarımdan patlar müşrik kılıçlar. İçten içe bilenir kalbimde iman ve şahadet utku.
İlk gençlik hatıralarım doluşur ateşin gözbebeklerimde, kızgın çöle indirilmiş narin tenimde. Geçip giderdim sokaklardan bin bir rayiha ile. Güzellikte boy ölçüşürdüm salkım saçak yıldızlarla. Böğrümde tutulurdu ay. Endamımda biterdi ağaçlar, sesimde uçarı kuşlar. Ne vakit bir deniz düşünsem, gideceğimden korkardım. Gitmek, ten kafesinden boğulmak... Sürmeli gözlerimde ince doğranır gemiler. Kalmak varmış kaderde, Uhud'un eteklerinde. Kalmak ve olmak Resulullah'ın dizlerinin dibinde. Varsın devrilsin içimdeki aşina gemiler, kırılsın gönül başım, kırılsın sözüm, yarım kalsın ahdim. "Bismillah" deyip yürüsün Resulullah.
Dönerim imanımın içinde. Allah bilir, kaç kıratlık ateş yakar imanımı. Dünya ve müşrikler üzerime üzerime gelir, kimi pek aşina, kimi de pek vahşi. Bilenir imanım göğüs kafesimde. Sadece O'nun bildiği, Resul'ün duyduğu…
Dökülür üzerimdeki müşrik eller, münkir diller. Muhacirim artık Habeşistan yollarında. Giderim uzaklara, taptaze bir imanla. Yeni bir aşkla dönmek, daha da güçlenmiş olmak için. Vuslat Resulullah'ın yurduna, Mekke toprağına. Yine yol görünür bana. Bu sefer Medine yurduna... Gidecektik ve Medine'yi Resul'e ve İslam'a hazırlayacaktık. Arşınladık Medine sokaklarını. İslam'ı anlattık dur durak bilmeden, davet ettik Medinelileri İslam'a. Sonra çığ gibi büyüdü İslam Medine yurdunda. Asıl hicretin yolu açılmıştı, akabelerin yolu gözükmüştü, Uhud'un eteklerinde büsbütün ebediyet olmaya ramak kalmıştı.
İslam sancağı elimde, çıktım yola, o duayla: "Allah'ım" demiştim, "Muhakkak yarın zor bir gün olacak, Uhud bana mezar olacak. Biz Medine korumak için varız, Medine Senin dininin geleceği demek, Hazreti Resul demek. Allah'ım, Hazreti Resul'ü harbin sonuna kadar korumayı nasip et."
Böyleydi duam ve söz vermiştim kendime Rabbimin huzurunda. Ne pahasına olursa olsun, koruyacaktım Hazreti Resul'ü. Nitekim böyle de olmuştu. Kolsuz kalıp düştüğüm, şehit olduğum yerde korumuştum Hazreti Resul'ü. Suretimde bir melek. Harbin sonunda sağ salim kurtulmuştu Hazreti Resul. Rabbim duamı kabul buyurmuştu, hitama erdirmişti bir meleğin suretinde. Ahzab Suresi'nin ardında şehitlerden bir şehit olmuştum her daim şehit olmaya amade.
İmanın Sancağı Musab Bin Umeyr
Ebubekir Subaşı
Çelik Yayınevi
Sayfa; 326
İstanbul, 2015
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 29.09.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.06.2025 10:30