Özgürlük Dosyası: Erich Fromm’a Göre Özgürlükten Kaçış
Özgürlük insanın kendisi olmasıdır, özüyle barışık yaşamasıdır, başkalarına sırtını dayamadan kendi ayakları üzerinde durmasıdır. Kendi olmayı başaramayan insanlar özlerini başkalarına teslim ederler ve o başkaları da çoğu zaman Hitler gibileridir. Onlar o özleri istediği gibi biçimlendirirler, sonra da onlardan meşru suç makinaları yaratırlar. Eric Fromm yedi bölümden oluşan kitabında otoriteryen kişilik tespitiyle bu tehlikeye dikkat çekmektedir. İçindeki özgürlük dürtüsünü kontrol edemeyenler, otoriteryen kişiliklerin asıl müsebbiplerdir.
Fromm kitabın yazılış amacını şöyle ifade etmektedir: "Çağdaş insanın kişilik yapısında bulunan ve Faşist ülkelerde insanın özgürlüğünü bırakmak istemesine yol açan ve kendi halkımızdan milyonlarcasında da böylesine yaygın olarak ağır basan dinamik etkenleri analiz etmektir." (s; 19).
Kitap ruhsal etkenlerin toplumsal sürecin tamamı içinde oynadığı rol üzerinde yoğunlaşırken Freud'un birçok görüşünü referans olarak göstermektedir.
Fromm ekonomik, ruhsal ve öğretisel etkenlerin nasıl geliştiğini ve bu etkileşimden daha başka hangi sonuçların çıkarılabileceği üzerinde durmaktadır.
Fromm'un kitap boyunca üzerinde durduğu kavram "asal bağlar"dır. Asal bağlar bireye güvenlik ve yönelim verirler. Birey asal bağlarla kendini güvenli bir çevrede hisseder ve mutludur. Ama kapitalizm ile birlikte bu asal bağlar yerini bireysel bağlara bıraktı. Artık insanlar bireyselleşmiştir. İnsan özgürdür ama kendini güvende hissetmemektedir ve mutlu değildir. Bunun için birey kendinden yani özgürlüğünden kaçmaya başlar. Özgürlüğünden kaçan birey daha çok yalnız olduğunu görür ya da kendi gibi yalnız olan bireylerin çokluğunu fark eder; bu onu daha da dehşete düşürür. Bireysellikle yalnızlık kapanına elini kolunu kaptırmıştır; yalnızlığın da bireyselliğiyle baş edemeyeceğini fark etmiştir. Bu durumda birey kendinden, kendi gerçekliğinden, çaresizliğinden kaçmaya başlar.
Özgürlüğünden kaçarken çoğu zaman sadist ve mazoşist tavırlar gösterir; ama ayakları üzerinde duramamaktadır. Sadistken kendi acısında kendini unutmak isterken, mazoşistken başkalarının acılarında kendini yok etmek istemektedir. Bu bir çözüm müdür? Luther ve Calvin örneklerinde görüldüğü gibi bu bir çözüm değildir. Bu iki isim sevgisiz ve katı bir ailede yetişmiştir, bu yüzden "otoriter kişilikler" olarak ortaya çıkmışlardır. Her ikisi de görüşleriyle yükselen kapitalizm tarafından tehdit edilen, güçsüzlük ve önemsizlik duygusu altında ezilen orta sınıfa umut kaynağı olarak görülmüştür. Yine aynı şekilde Hitler de I.Dünya Savaşından yenik olarak çıkan Almanların aşağı orta sınıfını harekete geçirmesini bilmiştir.
Luther ve Calvin bireyin özgür olduğunu ama güvende olmadıklarını, bu yüzden birey özgür ve güvende olmak istiyorsa kendisini kiliseye değil Tanrıya teslim etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Tanrının asıl temsilcisi de kendileridir. İlginçtir üç yüz yıl sonra benzer şeyleri Hitler söylemiştir; tabi bu söylemi modernleştirerek, Tanrının yanına kaderi, tarihi ve doğayı ekleyerek. Bu açıdan Calvin'in ilk yazgı kuramının Nazizm'de insanların temel eşitsizliği ilkesi olarak ortaya çıkmasına şaşırmamak gerekir. Calvin ilk yazgı kuramında "bireysel güçsüzlük ve önemsizlik duygusunu" dile getirir. Buna göre "insanın yazgısı üzerindeki karar, onun ellerinden hepten alınmıştır ve onun bu kararı değiştirmek için yapabileceği hiçbir şey yoktur." (s; 87). Buna göre iki tip insan ortaya çıkmaktadır: kurtarılanlar ve sonsuz lanete layık görülenler.
Kurtarıcılar, tuzaklarına düşen bireyleri kaçırmamak için kendi gibi olmayanları düşmanlaştırma yoluna giderler. Gerçekliğini ve hayatın anlamını kendi özlerinden bulamayanlar önce kendilerinin düşmanı kesilirler sonra da başkalarına düşman gözüyle bakarlar. Özgürlükten kaçanlar hem kendilerinin hem de başkalarının düşmanlarıdır. Özgürlükten kaçanlar dünyayı kana bulayan savaşların ham maddesidir; hep birileri çıkıp bu ham maddeleri acımasız bir silaha çevirmiştir ve "düşmanların(!)" üzerine doğrultmuştur.
Fromm'a göre iki çeşit özgürlük vardır: Bireyi dünya ve başkalarıyla olan ilişkisinde uzak ve güvensiz, benliği zayıf ve sürekli bir tehdit olarak gören negatif özgürlük; kendiliğindenliğe dayanan pozitif özgürlük. Kendiliğinden sevgi ve çalışmaya dayanmaktadır. Fromm'a göre biz başkalarına göre değil kendimize göre yaşamalıyız; bunun için de bütün duygularımız ve düşüncelerimiz kendiliğindenlik taşımalıdır, spontane olmalıdır.
Eşitsizlik doğaldır. Önemli olan herkesin kendiliğinden hareket ederek yaşamasıdır. Kendiliğindenlik insani yaşama yönelik Stalin komünizmi gibi materyalist ve Hitler faşizmi gibi idealist bütün tehlikeli sosyal sapmaları ve kişisel sapıklıkları bertaraf eder.
Özgürlüğün siyasa teminatı ancak "demokratik sosyalizm" gibi bir düzende mümkündür. Özgürlüğün nihai zaferi ancak kendiliğindenliğin evrensel bir yaşam felsefi olmasıyla mümkündür.
Özgürlükten Kaçış
Erich Fromm
Öteki Yayınevi
Çev. Selçuk Budak
Sayfa 256
Ankara, 1993
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 17.01.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.01.2024 11:41