Günümüzün Anlatıcıları: Çilem Dilber İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Kişinin yazmak için belki türlü sebebi vardır. Benimse ne hayallerim ne koşullarım. Hiçbiri yazmamı destekleyici nitelikte değildi. Yalnızca kurmaca evrene bağlılığım, sayısız insan tanıyıp sayısız duyguyu hissettiğim o koca evren beni büyüledi diyebilirim. Hâlâ da büyülemeye devam ediyor. Öncesinde tek kapı vardı önümde. Kapıyı aralayıp o hazır, muazzam dünyaya adım atıyor, istemediğim sürece de oradan çıkmıyordum. Şimdilerde iki kapım var. İkincisinden girince bomboş bir oda. Tabii bu kez elimde her renkten yazan kalemim. Odanın duvarlarına sıfırdan bir dünya çiziyorum. Kendi muazzam evrenimi yaratıyorum. Hangi kapı derseniz ayrımı zor, ikisi de aynı, vazgeçilmez. Benim için yazmaya yönelten etken, esasen, kurmaca dünyanın ta kendisi.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Sözcüklerin sadece harflerden oluşmadığını, harflerin bütününden fazlaca bir kıymete sahip olduğunu, dolayısıyla mananın anlamdan büyük olduğunu düşünüyorum. Anlatı kutsal mıdır, emin değilim. İşin içine anlatıcı girince kutsallık bozulabilir.
Ancak anlatının duvarları sözcüklerle inşa ediliyor, dil değiştikçe mana da genişliyor. Bu durumda onu kutsal tarafından ziyade yaşayan, canlı, fani tarafından gördüğümü söyleyebilirim.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Bence bir şablona gerek yok. Modernin peşinden post-modern, ardından post-truth. Zaman metne, metin zamana, türler birbirine alabildiğine meyyal. Bize ancak takibi bırakmamak, imkânlarından faydalanmak kalıyor bu durumda.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
İlk kitabım Kuyruklu Yalan'dan önce pek çok dergide yer aldım. Dergiler benim için bu işin mutfağı. Yazdığın metin editörden geçiyor, okura ulaşıyor. İlk defa bir okur sosyal medyadan bana ulaştığında, x dergisinde öykünüze denk geldim, çok sevdim, demişti. İnsanın öyküsüne denk gelinmesi nasıl güzelmiş, bunu şimdi ifade edebileceğimi sanmıyorum. Bu sebepten işte, dergilerde görünmek gerekir mi, gereklilik ne için, kimin için, mevzunun bu kısmına takılmadan, dergilerin salt okura giden tali yollardan olduklarını düşünerek, özellikle yolun başındakilere, illa görünün, derim. Kitap bir dağın zirvesi, tırmanmak zaman alır. Oysa okura göz kırpmak istediğiniz papatya bahçeleri olabilir edebiyat dergileri.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Yazarken yalnızım. Bazen kendimle diyaloğa girdiğim, bilinç akıştığım, monologdan kaçıştığım, serbest çağrıştığım oluyor. Yine de son raddede bir yalnızlık haliyle kurmacanın kapısından girmiş bulunuyorum.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Bir küre var elimde ışıklı, kurmaca bir küre. O küreyi, oyunda top misali, bir okurun kucağına atabilmek belki de tek nedenim. Yazmasam salt okur olarak hayatımı devam ettirirdim ki bence gayet konforlu bir alan. Risk almak, elinin yanacağını, topu atamayacağını, okurun topu tutamayacağını riske edebilmek yazma isteğini tetikliyor demek.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Tersten düşünüyorum. Otobiyografik kurgulardan mümkün olduğu kadar sıyrılmaya çalıştım, ne derece başarılı olduğumu henüz kestirmem zor. Kurgularımdan birinin kadersel bir ağa dönüşüp gelecekte beni sarmalayacağına dair öngörüde bulunamıyorum maalesef. Sanırım zaman türlü deneyimleri içinde bana bu konuda fikir verecektir.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Çağdaşım öykücüleri yakından takip ediyorum. Çoğunu yürekten sevmekle birlikte dostlarım İshak Edebiyat öykücülerine ayrıca büyük bir hayranlık da duyuyorum. Metin Nart'ın Hakan Sarıpolat'la bilek güreştirmesini izleyip Nart'ın davetine icabet edebilir ve iki öykücüyle bir parti 3-5-8 çevirebilirim. İkinci partide Ayla Burçin Kahraman ve Vildan Külahlı Tanış olmalı.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Bu tartışmayı ancak zaman bir sonuca ulaştırabilir sanırım. Yine de tercihimi öykü'den yana kullanıyorum. Her öykünün bir hikâyesi olduğunu düşünenlerdenim.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
Yeni çıkan öykü kitaplarını büyük oranda takip ediyorum. Yakın zamana kadar pek çok edebiyat dergisini edinebiliyordum. Ne yazık ki değişen koşullar ancak bir ya da iki tanesini takip etmeme izin veriyor. Okumanın yanında öyküler üzerine düşünmek, farklı bakış açılarıyla değerlendirmelerde bulunmak da çok önemli bence. Bu anlamda İshak Edebiyat dostları olarak öyküyü hakkıyla okumaya çalıştığımızı söyleyebilirim.
Okurla yeni buluşan Metin Nart'ın kitabı Zellenbur'un Sıradan Bir Günü'nü post-modern okuma serüveni isteyenlere gönül rahatlığıyla önerebilirim. Hüseyin Kılıç'ın Şimdi Karşıya Geçebilirsiniz'i de sıradan anlatıcı ve kurgulardan sıkılanlar için keyifli olacaktır.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 27.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.10.2022 23:25