Kaosa Karşı Huzur: Şebek Romanı
Sena Alper yazdı...
Bugüne kadar izlediğim ütopik ve distopik filmleri düşünüyorum: Gattaca, Zamana Karşı, Açlık Oyunları ve Uyumsuz serileri. Her biri yeniden sınıflandırılmış bir toplum yapısı ve sistem eleştirisi barındırıyor. Gattaca'da ve Zamana Karşı'da sistem eleştirilerinin sonu hezimetle bitiyor. Seri filmlerde ise insanların sisteme başkaldırmaları sonucunda bir "basitliğe dönüş" ya da bir "doğaya dönüş" le hikâyeler sonlanıyor. Evrensel denilen temel değerler üzerinden inşa edilen toplum sosyolojisinin ve sistem eleştirisinin nihayetinde genellikle benzer sonlarla bir kurtuluş, belki de yeni doğacak bir ütopya fikriyle bitiyor filmler. Dinin ise ne eski sistem ne de önerilen yeni sistemde esamesi okunmuyor.
Ayşe Şasa'nın bir bilimkurgu parodisi olan Şebek Romanı'ında ise distopya/kaos ve ütopya/huzur birlikte yaşanılabiliyor. Bu dualitenin ütopya denilebilecek ayağı olarak dini, yani İslam'ı ortaya koyuyor. Bir de buradan bakın diyerek inandığı değerlerin zaman ve zeminden münezzeh olduğunu vurgulamış oluyor. Zamanın ruhu ne olursa, bu ruhla birlikte yaşanabilecek değerler dünyasını açıkça kaosa karşı bir huzur kaynağı olarak sunuyor. Huzur İslam'da diyor yani yazar. Tabi bunu demeden önce sınıflandırdığı toplumu eğlendirirken düşündüren bir dille aktarıyor.
2075'te kişilerin, beğenilerinden kaynaklanan lakaplarına göre sınıflandırdığı galaksiyel imparatorluğun eski adıyla Viyana yeni adıyla XB21 şehrinde hikâye başlıyor. 2020'lerin gökdelenleri artık demode ve yeni trend yerdelenler; sarsıntılara ve kaos ortamına karşı temkinli yeni yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Gezegende ikisi deri, biri kas hastalığı biri de korkunç bir grip olan dört çeşit yeni virüs görülüyor ve gezegen mütemadiyen orangutan saldırılarıyla çalkalanıyor.
Neo-Darwinci Aydınlama'dan sonra Orangutanlar, Şebekler, tek tük Normaller'den oluşan üçlü konsil yönetimde. Göçmen nüfusu ise Zeka Özürlüler(Z.Ö.)'den oluşuyor. Melankolik Amadeus, Manyak Arşimend, Şizoid Re-Re adlı üç arkadaşın cephesinden bu sınıfsal toplumun işleyişi anlatılıyor. Kitabın sol sayfalarında anlatıyı çoğaltan çizimlerse, hikâyeyi katmanlaştıran ayrıntılarla dolu.
Ayşe Şasa'nın hayatı, seküler kültür sanat çevrelerinde olup da koşulları sorgulayıcı ve Müslüman kimliğini yaşamaya gayret eden bir portre olarak okunduğunda Şebeklerin kimler olduğuna dair bir akıl yürütme de absürt kaçmıyor.
Yıllar önce, Şule Yüksel Şenler'in portresini anlatan bir söyleyiş dinlemiştim. Huzur Sokağı kitabı filme aktarılırken Rabia'yı oynayan Türkan Şoray, namaz kılma sahnesine gelindiğinde, çevresine onu yalnız bırakmalarını rica etmiş ve dışarda bekleyenler içerden gelen ağlama seslerini duymuşlar. Bu beni kültür sanat çevrelerindeki maneviyatı dışlayan yaşam tarzına dair hep düşündürmüş ve üzmüştür. Tuhaf bir şekilde, kültür sanat çevreleri bir insanın müslüman kimliğiyle var olmasını engelleyen bir yapıya sahipmiş gibi gelir.
Romanda Şebekler, Taocu ya da Budist ritüelleri andıran "şebeksel bir meditasyon"la manevi yanını doyurmaya çalışıyor. Melankolik Amedeus'ta gördüğümüz tatmin olamama, huzuru bulamama vurgusu, Ayşe Şasa'nın döneminde ve hâlâ süren, manevi hazzı mistik doğudan almaya çalışan kültür sanat çevresini resmediyor gibi. Meditasyonla manevi hazza ulaşmayı hedefleyenler kadar, inancını gizlemek durumunda olanlar da var. Örneğin, tüm şehrin en sevilen maskotu Manyak Arşimend, bir yandan lakabına uygun işiyle insanları eğlendirirken, bir yandan da kulluğunun gerekliliklerini gizlice yerine getiriyor.
Ayşe Şasa, kaosun ve terörün günbegün arttığı bir toplumda yitiğini mistik Doğu'da değil kendi geleneğinde arıyor. Dingin bir çevreye sahip Oğlak Çukuru'ndaki mağaranın yakınlarında bir kulübede yaşayan Bâtın Baba cephesi her şeye rağmen huzurun tadılabileceği bir mekân olarak aktarılıyor. Buraya gelenler bir şebek değil eşref-i mahlûkat olduklarını idrak edip bunalımlarından kurtuluyor ve bu mağara zaman zaman kaosun içinden sıyrılıp soluklanabildikleri bir sığınak oluyor. Bu huzura giden yolda mağara metaforunun olması, böyle bir yoruma zemin hazırlıyor. Çünkü Platon hakikati bulmak için insanı mağaradan çıkarıyordu, Ayşe Şasa ise belki de Hira mağarasına atıfla insanı mağaraya, yani inzivaya davet ediyor.
Kısacası Ayşe Şasa, 2075'lerin dünyasının teknik imkânlarını ve yaşam tarzını eğlenceli adlandırmalarla anlatırken, koşullar ne olursa olsun, inanan bir insanın hayat serüveninde şiddete ve salgınlara karşı sığınacağı güvenli bir limanı hep var olacak, diyor. Ya distopya ya ütopya değil; hem distopya hem ütopya diyerek, hayatın içindeki dualitenin sadece 2070'lerde değil, her zaman olabileceğini vurguluyor. Bu yönüyle bilim kurgu anlatılarının çizdiği kaotik geleceğin mutlak bir hezimetle sonuçlanmayacağını, mutlak bir huzurla da bezeli olmayacağı gerçeğini öne çıkarıyor.
Şebek Romanı
Ayşe Şasa
Timaş Yayınları
124 Sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 17.08.2020 08:00 - Güncelleme Tarihi: 12.12.2023 11:36