Belki Ebabiller Omuzlarımıza Konar, Edebiyat, Ethem ERDOĞAN

Belki Ebabiller Omuzlarımıza Konar yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Belki Ebabiller Omuzlarımıza Konar

29.09.2025 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Belki Ebabiller Omuzlarımıza Konar

Giriş

Soner Oğuz'un Belki Ebabiller kitabı, adeta bir fiction cenneti gibi karşılıyor okurunu. Her hikâye, kurmaca evreninin dış çeperlerini genişlemeye zorlayan, gerçeklik ile kurgunun iç içe geçtiği bir anlatı sunuyor. Soner Oğuz'un Belki Ebabiller adlı kitabı, kişi çözülüşü ile sosyal kırılmaların iç içe geçtiği bir anlatı evreni kuruyor. Kitapta yer alan metinler, postmodern tekniklerle örülmüş, şiirsel ve ironik bir dille yazılmış. Karakterler ise sıradanlığın içinde doğan sıra dışı kişilikler. Kitap, insanın yalnızlığını, kentlerin yabancılaştırma etkisini, iletişimsizliği ve savruluşları ele alıyor. Hikâyelerde bireyler hem kendisiyle hem de çevresiyle hesaplaşıyor, zaman zaman metafizik çağrışımlarla örülü bir düzleme taşınıyor. Ebabil metaforu, bu hesaplaşmanın kurtarıcı yönünü simgeliyor. Bu metinlerde fictionun en belirgin özelliği olan metafiction, yani üst kurmaca, fazla güçlü bir şekilde görülüyor. Yazar, hikâye anlatmayı bir mesele olmaktan çıkarıyor adeta, hikâyenin kurulma şeklini, anlatıcının durduğu yeri ve okurun bu kompleks yapıya dahil olma durumunu da görünür hale getiriyor. Böylece Belki Ebabiller, kurmacanın kendisini konu eden bir kurmaca olarak, edebiyatı düşünme eksenli bir derinliğe konuk etme gayreti taşıyor. Elbette cesur bir adım. Bu kitap vesilesiyle üstkurmaca için de genişçe bir anlatımda bulunmak gereğini yerine getirmiş olmayı umuyorum.

Üstkurmaca ve Aktif Okurluk

Üstkurmaca epeyce yayıldı edebiyat dünyasında. Artık bir hikâyeyi okurken olayların akışını izlemek mesele olmaktan çıkmış durumda. Metnin öz varlığı, yapısı ve yazım süreçleri de okurun dikkatine sunuluyor. Yazarlar, anlatının arka planını görünür kılarak klasik kurmaca anlayışını sorguluyor, yargılıyor hatta onunla alay ediyor. Bu yaklaşım, hikâyeyi sadece bir anlatı değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi haline getiriyor. Buna, okur, aktif olmaya zorlanıyor diyebilirim. Belki de gereken budur.

Okuru aktif okur seviyesine yükseltmek hayli güç bir mesele. Hibrit hikayelerde bunu gördük ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yeterli olacağını düşündüğüm nokta da üstkurmacadır. Çünkü temel şart karmaşık metinlerdir. Burada aktif okur ortaya çıkar. Çünkü bu tür metinler, okurun bir şeyi anlaması şartına bağlıdır: ne anlatıldığından çok nasıl anlatıldığının fark edilmesine. Bu fark etme sağlandığında okur, aktif olmuştur. Aktif okurluk, metni yüzeysel olarak takip etmekten çıkıp onunla bilinçli, sorgulayıcı ve etkileşimli bir ilişki kurma biçimidir. Pasif okuma, kelimelerin gözden geçirilip unutulmasına neden olurken; aktif okuma, zihni metnin içine çeker, anlamı derinleştirir ve okuma sürecini bir düşünme eylemine dönüştürür.

Özellikle postmodern dönemde öne çıkan bu teknik, okuru pasif bir izleyici olmaktan çıkarıp metnin aktif bir parçası hâline getiriyor. Hikâyenin kuruluşu, anlatıcının güvenilirliği, yazarın metne müdahale ölçüsü artık sadece eleştirmenin sorunu-işi değil. Aynı zamanda yazarın da işi ve anlatının doğal bir parçası. Üst kurgu, edebi metni bir oyun alanına dönüştürürken aynı zamanda okuma tecrübesini de yenilemektedir. Okur, artık "ne anlatıldığının" peşinde olamaz. Bir üst basamakta "nasıl anlatıldığı" vardır. Bu durum da edebiyatın sınırlarını zorlayan bir bilinç düzeyine işaret ediyor.

Üst kurgulu metinler okur açısından zor metinler tabiatıyla. Çünkü klasik anlatıların sunduğu okuma deneyimini bozan, konforu yok eden; akışa kapılmak isteyen okuru durduran, düşündüren, hatta rahatsız eden metinlerdir. Anlatıcı sorgulanır, zaman çizgisi kırılır, karakterler kendi varlıklarını tartışır. Okur, anlatının nasıl kurulduğunu takip etmek zorundadır. Bu da metni bir bulmaca gibi kurgular; her cümle, bir ipucu, her boşluk bir çağrı hâline gelir. Üst kurgu, okuru metnin dışına değil, tam merkezine yerleştirir—ama bu merkez, sabit değil, sürekli yer değiştiren bir düşünce alanıdır.

Bu noktada yazdıklarımızı çek etmek isteyenlere ansiklopedik veriler de sunalım: Üstkurmaca, özellikle postmodern edebiyatın temel yapı taşlarından biri olarak kabul edilen, kurmaca metnin kendi yapısını ve kurmaca olduğunu açıkça ortaya koyan bir anlatı tekniğidir. Bu teknik, okuyucunun metni sadece bir hikâye olarak değil, aynı zamanda bir kurgu süreci olarak algılamasını sağlar. Üstkurmaca, klasik anlatı kalıplarını kırarak edebi metni bir düşünce alanına dönüştürür. Yazarın yazma sürecini görünür kılması, iki önemli meseleye yol açıyor. Birincisi yazarın anlatısından ne derece emin olduğunu gösterir, ikincisi de okurun metne eleştirel yaklaşmasını sağlar. Bu teknik hem biçimsel hem felsefi derinlik sunar.

Bu kitapla ilgili genel durumu giriş bölümünde değerlendirmiştim. Bu bölümde son yıllarda edindiğim rutin gereği kitaptan sadece "Süleyman'ı Nasıl Kaybettik" hikâyesini irdeleyerek Soner Oğuz anlatısı ve üstkurmaca ile ilgili değerlendirme sunmak istiyorum.

Süleyman'ı Nasıl Kaybettik

Hikâye, üç arkadaşın –anlatıcı, Süleyman ve İhsan'ın– Nahit Bey adlı bir yazarla yaşadıkları tuhaf olaylar zincirini konu alır. Nahit Bey, metinlerinde karakterlerini öldürmesiyle tanınan, bir yazar figürüdür. Bu üç genç de, kendilerini onun bir hikâyesinin içinde bulurlar. Hikâye yazarı olan Nahit Bey, adeta tanrısal bir güçle kaderlerine hükmetmektedir.

Süleyman, kaderi değiştirmek ve bu hikâyenin içinde ölmemek için mücadele ederken, anlatıcı da kendi rolünü ve yazgısını sorgular. Karakterler, olayların kurgu olduğunu anladıkça, Nahit Bey'in kaleminden çıkacak sona karşı içlerinde bir hesaplaşma yaşarlar.

Hikâye boyunca gerçek ile kurgu bulanık bir çizgi halindedir. Okur, karakterlerin kendi kaderlerini değiştirme çabasına tanıklık ederken, aynı zamanda yazarlık, ölüm, özgür irade gibi temalarla yüzleşir. Bu hikâye, Soner Oğuz'un Belki Ebabiller kitabında yer alan en metaforik ve üst kurmaca yönü güçlü metinlerden biri. Süleyman burada tarihsel ya da dini bir figür değil; çok katmanlı bir sembol olarak karşımıza çıkar.

Genel İnceleme

Hikâyede, yazar ve karakterler arasındaki sınırlar hep bulanıktır. Metin, hem kurgu karakterlerin dünyasında geçer hem de bu karakterlerin hikâyeyi yazan/yaşayan biriyle doğrudan ilişki kurduğu bir meta-kurmaca düzlem sunuyor. Buna belki de iç kurgu demek lazım. Bu duruma dair verileri sıralayalım: Karakterler, hikâye içinde olduklarının farkında. "Nahit Bey" adlı karakterin, başka karakterleri öldürmesi, yazarın gücünü simgeliyor. "Yazgımız yazarın elinde mi?" sorusu hikâyede sık sık mesele oluyor. Yazarın bir karaktere can vermesi, onu öldürmesi ya da değiştirmesi; bu gücün sorgulanması… "Bir yazarı hiç de kolay olmayan uğraşlarından vazgeçirmek isteyen olabiliriz." gibi cümleler yazar-karakter ilişkisini doğrudan sorgulatıyor. Karakterler, kendi kaderlerini önceden bilerek yaşıyor. Nahit Bey ölümle ilgili kararlar alan biri olarak betimleniyor.

Anlatım Teknikleri:

İç monolog ve diyaloglar iç içe geçmiş. Yer yer okura doğrudan seslenme var (özellikle 23. sayfadaki "Evet, bunun en az 43 sebebi olabilirdi" gibi). Hikâye içinde hikâye anlatımı ("Nahit Bey'in yazdığı öyküde karakter olmak" gibi). Zaman atlamaları ve çok katmanlı anlatım mevcut.

Yazarın üst kurmacayı sezdirdiği ve hikâye tekniği üzerine tartıştığı önemli bir cümleyi burada dikkatinize sunmak isterim. Bu cümle, hem anlatı derinliğini hem de edebiyata dair düşüncelerinin boyutunu gösteriyor: "Ölümünün ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği, insan için korkunç ama bir yazar için muazzam bir malzemedir."

Anlatıcının Konumu

Anlatıcı, Süleyman'ın kaybını anlatırken kendi anlatma eylemini de sorguluyor: "Süleyman'ı nasıl kaybettiğimizi anlatmak istiyorum." Bu cümle, anlatıcının niyetini açık ederken aynı zamanda bir belirsizlik üretiyor. Çünkü anlatmak istediği şeyin kendisi bile muğlaktır. Öte yandan üst kurgu özelliğinin açığa çıkması için şu cümleler şart: "Yalnız tüm bunları aklıma karşı beslediğim saygıyı büyütüyor; korkumu ise daha bir derinleştiriyordu." "Nahit Bey için belki de üç dakikaya karşılık gelecek olan üç günümüzü yazmak."

"Süleyman yoktu. O zaman ben de yoktum." Bu kristalize cümle, hikâyenin ontoloji boyutu. Süleyman bir birey değil, bir anlam taşıyıcısıdır. Onun yokluğu, anlatıcının kendi anlamını da siler. Bu hikâyenin, üstkurmaca özelliklerine dair bir veri daha: Anlatıcı, hikâyeyi anlatırken hikâyenin neden anlatıldığını da sorgular.

"Yalnızlık üzerine, 'Olmaz' üzerine, 'Gitme' üzerine, 'Yokluk' üzerine hikâyeler yazmak istiyorum." Bu ifade, anlatıcının yazma arzusunun tematik yönünü gösterir. Süleyman'ın kaybı, ölecek olması, bir motivasyona dönüşür.

Sonuç

Bu metin oldukça katmanlı bir hikâye. Olaylar bir üst kurgu dünyasında geçiyor, bu dünya yazar tarafından kuruluyor. Karakterler de bu farkındalıkla yaşıyor. Ortaya çıkan manzaraya göre durum: okur olay örgüsünden çok, karakterlerin kaderi ile yazarın yazarlık üzerine ürettiği sorgulamalara yönlendiriliyor. Bu hikâye, anlatılan olaylara bağlı değil. Asıl meselesi biçim. Karakterlerin kaderine dair bilinç kazanmaları da oldukça ilginç. Onlar metinde sıradan figür konumunda iken, yazarla ve dolaylı olarak okurla diyaloğa girerek karakter haline geliyorlar. Bu tavır, anlatının sınırlarını genişletme arzusunu gösteriyor bize. Bu arzu da hikâye yapısının dışına taşmaya sebep oluyor. Bunu anlatı için pozitif etki olarak görüyorum.

Yazarın varlığı, metin boyunca hem tehdit hem de umut kaynağı oluyor. Karakterlerin kendi sonlarını değiştirme çabası, edebiyatın tabiatına dair metaforik bir sorgulamaya da sebep oluyor. Bir metnin kaderi yazarın elinde midir, yoksa karakterlerin direnciyle bambaşka yönlere evirilebilir mi? Burada bunu tartışacak değiliz elbette. Yazı bitiyor ve kitaptaki Türkçeye dair bir şey söylemediğimi fark ettim. O halde bir öneri sunmuş olayım: yeni cümlelere anlamsız kelimelerle (Edat – bağlaç / ve – ki) başlamanın metnimize bir katkısı olduğunu düşünmüyorum.

Oğuz, S. (2025). Belki Ebabiller. Ankara: Hece Yayınları.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 29.09.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.08.2025 11:34
174

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Yayınlanmış Kitapları

- Cari Şiir: Modern Şiir İncelemeleri, Hece Yayınları, 2025
- Türkçe'nin Çığlığı, Çıra Yayınları, 2024
- Hastalıklı Hikayeler, Hece Yayınları, 2024

- Modernite ve Beyaz Bayrak, Çıra Yayınları, 2024
- Anlatıya Giriş; Roman/Hikaye Öykü İncelemeleri, Ahenk Kitap, 2024
- Şiirden Şaire, Çıra Yayınları, 2021
- Şiirden Şuura, İzdiham Yayınları, 2021
- Ela Bentleri, Yedi İklim, 2017
- Yakaza-n / II Kılıçarslan, Mana Kitap, 2017

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 205 yazı bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com