Sedat Umran’ın Sessiz Evreni

Bir yüksek lisans tezinin sayfalarından süzülen kelimeler, sonunda bir kitabın sayfalarına dönüştü. Akademik bir emeğin edebi bir esere dönüşmesine eserin tanıtım gününde moderatörlük yaparak yeni bir kitabın okura sunulmasında pay sahibi olmak değil; bir dönüşüm anının parçası olmaktı. Bir öğrencinin yazar oluşuna, bir şairin hayatının yeni bir anlatımla dirilişine şahit olmaktı.
Her yazarın bir başlangıç hikâyesi vardır. Kimi bir sokak lambasının altında, kimi bir yolculukta başlar. Bu yazımın konusu bir yüksek lisans tezinin dipnotlarında başlamakta. İki kapak arasında okura ulaştırdığı tez çalışmasıyla ilk kitabına imza atan Tuğba D. Can artık sadece bir araştırmacı değil kalemiyle edebiyat dünyasına adım atan bir yazar.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesinde 20 Nisan 2025 günü kitabın tanıtımını modere ederken gözlerinde gördüğüm; tezini savunurken ki titizliğini geride bırakmış, ilk kitabını eline alan birinin tarifsiz heyecanı koşuşturmakta. O, bilgisinin ötesine geçen anlatısını kendi sesiyle aktarırken duyumsadım ki cümleleri artık sadece dipnotlara değil duygulara yaslanmakta. Ve tahmin ediyorum ki her bir cümlesi yıllar önceki araştırma günlerinin, gecelerce süren okumalarının kütüphane sessizliğindeki yankısıyla bizlere ulaşmakta.
Sahneye davet ettiğimde elleri titremedi ama sesi hafifçe çatladı. Ancak bu bir savunma değil, bir doğuş anıydı. Kelimelerle kurduğu bağı konuşmaktaydı. Yaşadığı heyecan yazdıklarının artık sadece bir tez jürisine değil gerçek okuyucuya ulaşmasındandı.
Mart 2025'te okurun ilgisine sunulmasından sadece bir ay sonra kitap tanıtımında sorularıma yanıt veren Tuğba D. Can'ın Dumlupınar Üniversitesi'ndeki yüksek lisans tezinin kitaplaştırılmış halinin adı; Eşya Şairi Sedat Umran. Zengin kaynakçasıyla 208 sayfadan oluşan eserin en kayda değer taraflarından biri şairin hiçbir yerde yayınlanamayan ve vefatına yakın bir tarihte Mehmet Erikli'ye teslim edilen şiirlerin Ekler adlı bölümde bulunmasıdır.
Nesnelerin şairi olarak bilinen Sedat Umran'ı konu alan ve üç bölümden oluşan kitabın ön sözünde edebiyat çevrelerinde kıymeti bilinmemiş bir şair olarak değerlendirildiğine dikkat çekilmekte. Hayatına dair derli toplu bir çalışmanın olmayışı ve çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilerin bir araya getirilmesiyle oluşan eserin kapağı oldukça dikkat çekici. Saat, makas, daktilo ve düğme gibi gündelik yaşam içinde sıradan addedilen nesnelerin şairin varoluşun ve iç dünyanın bir parçası olma anlamına atıfta bulunmaktadır.
Şiirinde sıradan eşyalara derin anlamlar yükleyen, onları yalnızca bir eşya değil, bir duygu, bir düşünce, bir hikâye taşıyıcısı gibi gören Sedat Umran hakkında yazılmış olan bu eser hem biyografik hem de edebi analiz niteliği taşımakta. Onun dizelerinde devasa büyüklükteki soyut imgeler ve olağanüstü romantik duygulardan ziyade gözle görülebilir nesneler üzerinden evrensel ya da bireysel anlamlar bulunmakta. Adeta eşyaların da dili vardır der gibidir. Örneğin bir masa sadece masa değildir onun mısralarında; bekleyiştir, sessizliktir, geçmişte kalan bir akşam yemeğinin yankısıdır. Bir pencere, dışarıyı göstermekle kalmaz; içeriyle dışarının ayrımsandığı yerdir. Belki de bekleyişin kalbine taht kurmuş bir umudun simgesidir. Yani gözümüzün önündeki alelade bir koltuk, bir halı, bir abajur bambaşka bir bakışla nitelenirken ona hayat veren, duygu yükleyen yerine göre bir insan gibi onuna telepatik iletişim kuran Sedat Umran'a yeni bir gözle bakmayı sağlayacak bir çalışmadır.
Varoluşsal temaları ve insanı nesneler üzerinden anlatmasında bir parça mistik, bir parça melankolik sayılabilecek üslubuyla, bu dünyada kapladığı yerin sıkıntısını okuru düşündürerek izah etmeye gayret etmiştir. Felsefi ve tasavvufi izlere rastlamanın mümkün olduğu şiirlerinden en çok dikkatimi çekenin şiir isimlerindeki sıfat tamlamaları oldu. Bozuk gramofon, Kristal sürahi, Kara ayna, Altın eşik gibi…
Asıl adı Osman Sedat Öcal olan şair için; şiir içinde şiir arayan okura aradığını bulmuş hissi yaşattığını, süsten çok derinlik için, duygudan çok sezgi için kalem oynattığını söyleyebiliriz. Hatta küçük yaşta babasız kaldığı için annesiyle birlikte büyükannesi ve büyükbabasıyla geçirmiş olmasının verdiği yalnızlık duygusuyla yazmaya yöneldiğini, bu yönelişle cansız nesnelere ruh kazandırmak suretiyle yazdıklarına dâhil etmiş olma olasılığını da.
Alman Dili ve Edebiyatındaki üniversite eğitiminde Almanca konusunda sergilediği büyük performans Alman şairlerini okuyabilme arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu konuda öylesine konsantredir ki Almancadan Türkçeye yaptığı çeviriler ödüllerle taçlandırılır.
İlk şirini 23 yaşında yazan ve 89 yaşında hayata gözlerini yuman şairin kişiliği ve hayatındaki diğer ayrıntılar ve vefatı konusunda derli toplu bir kaynakça olma özelliği taşıyan eser Sedat Umran'a içten bir teşekkür niteliğinde.
Yazımı, kısa süre önce İstanbul'da buluştuğumuz, Kuzey Makedonya'da yaşayan şair Muhammed Yakupi ile gerçekleştirdiğimiz anlamlı bir sohbetle sonlandırmak istiyorum. Tesadüf bu ya, bu buluşmamız Tuğba D. Can'ın kitabını okuduğum günlere denk gelmişti. Muhammed Yakupi'nin kısa bir süre önce kabul edilen "İkinci Yeni Şiirindeki Parodi, Pastiş, Satir ve İroni Yansımaları" başlıklı doktora tezinden söz açıldı önce. Ardından sözü, kendisinde derin izler bırakan bir şiire getirdi: Sedat Umran'ın "Gittin" adlı şiiri.
Hatta şiiri gözlerini kapatarak ve hissederek okudu. İlk okuduğunda yaşadığı sarsıntıyı, günlerce süren düşüncelere nasıl gömüldüğünü anlattı okuması bitince. Kelimelerin yükünü, sessizliğin şiirdeki yankısını, ayrılığın içimizde bıraktığı izleri öyle derinden hissetmişti ki, konuşurken bile gözlerinin uzağa daldığını fark ettim. O an anladım ki, şiirin yürekte açtığı boşluk, bazen bir coğrafyanın, bazen de bir insanın kendini bulma çabası kadar derin olabilmekte.
Yazımın sonunda siz değerli okurları bu etkileyici şiirler ve Tuğba D. Can'ın kitabıyla baş başa bırakırken mısralarca selam gönderiyorum.
Gittin, dağ gibi büyüdü yalnızlık
Issızlığın iki ucunda şimdi sen varsın
Tam ortasında: yokluğun yokluğun yokluğun
O konuşsa konuşur, sussa susarsın
Gittin, taş atarak denizlerime
Halka halka genişleyen anıların kaldı
Girdin çıkmamak üzere dehlizlerime
Birden yaşamanın hızı azaldı
Gittin, boşandı içimde sevincin yayı
Kim öğretecek bana ah, sensiz yaşamayı
Eşya Şairi Sedat Umran
Tuğba D. Can
Ahenk Kitap
İstanbul Mart 2025
Sayfa 216
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 01.10.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.09.2025 12:02