15 Maddede Ayşe Şasa
1.1941 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Ayşe Şasa, Türk sinemasının usta ve unutulmaz senaristlerindendir. Onu sadece senarist ve sinemacı olarak değerlendirmek eksik kalacaktır. Delilik Ülkesi isimli eserine şu şekilde başlar Şasa; "İnsanlığın tüm serüveni, milyonlarca, milyonlarca yıllık aşamalar, bir delilik nöbetinin tek bir dakikasında yaşanabiliyor…". Bu eser, akıl ve delilik üzerinden hakikat sorgulaması yapan bir zihnin en iyi ürünlerinden biri. Kendisiyle ile yapılan nehir söyleşide kim olduğundan çok kendisi olmanın nasıl olduğu üzerinde durur. Bu soru"Ayşe Şasa olmak nasıl bir şey?"dir. cevaben ise "Evet…Bu isim bile hayatımda çok şey belirliyor. Şasa, hayatım boyunca bilhassa telefonlarda telaffuzunu kimseye aktaramadığım bir soyadı. Kafkasya'da ok-yay anlamına gelen bir kelime; okun temrenini yapan usta anlamına da geliyor. Kerbela şehitleri arasında Ebu Şasa adında bir zat var, bizimle ilgisi olup olmadığını bilmiyorum"
2. Kendi hatıratında annesinin kendisiyle pek ilgilenmediğini, bu yüzden de dönemin de varlılık aileleri arasında moda haline dönüşmüş mürebbiyelere çocukları bırakma usulüne maruz kalmış. Kendisiyle Avrupa'da önemli bir çocuk okulundan diplomalı Macar Yahudisi Frau Katie adındaki kadına 5 yaşına kadar bırakılmıştır. Frau Katie, Şasa'dan önce Arnavut Kralı Zogu'nun oğlunu yetiştirmiştir. Dadısının kendisiyle sürekli Almanca konuşması dolayısıyla, ana dilinin Almanca olduğunu üzülerek belirten Şasa, daha sonra Türkçesini düzeltmek için çok uğraş verdiğini ifade etmiştir.
3. Baba ve anne tarafından Çerkes ve Kürt kökenleri vardır. Babası Türkiye'nin önce gelen kereste tüccarlarından Avni Şasa, annesi ise Melike Hanımdır. Dayısı Hamidiye Kahramanı olarak anılan ve Mondoros Mütarekesini hükümet adına imzalayan Bahriye Nazırı Rauf Orbay'dır. Ailesini, özellikle anne ve babasını değerlendirirken; geleneğe ait, yerli olan pek çok şeyi hafife alan bir zümreye mensup olduklarını, geçmişlerini hor gören bir anlayışa sahip olduklarını ifade eder. Onlar için Batılı olan, yeni olanın iyi olduğunu ifade ederken yanlış batılılaşmanın dönemin hâkim anlayışı olduğunu da gözler önüne serer.
4. 12 yaşında şimdiki adı Robert Koleji'ne başlar. Bu yaşlar ayrıca onun kısa oyunlar yazmaya başladığı zamanlardır. İlk uzun senaryosunu 1963 yılında yazar.
5. 1980 senesinde kendisine ağır şizofren tanısı nedeniyle uzun süreli tedavi sürecine girer. Delilik Ülkesinden Notlar isimli eseri bu süreçte ve yaşadığı rahatsızlığın ondaki yansımalarını ortaya koyar. Bu rahatsızlıktan kurtulmanın yollarını ararken İbn-i Ârabî'nin Fusûsu'l Hikem'ini okur, bu eser dolayısıyla hastalığı hafifler, tasavvuf ile tanışarak kendisindeki bu iyilik halini devam ettirir, en son da kurtulur.
6. Mustafa Kutlu, Ezel Erverdi aracılığıyla Dergâh dergisinde yazmaya başlayan Şasa, "şükrün ifası" olarak gördüğü yazı hayatını Yeşilçam Günlüğü (1996), Düş Gerçeklik Sinema (Sadık Yalsızuçanlar-İhsan Habil ile 1997), Delilik Ülkesinden Notlar (2003), Şebek (2004), Bir Ruh Macerası (2009), Vakte Karşı Sözler (Ömer Tuğrul İnançer ve Berat Demirci ile, 2012) isimli kitapları ile birlikte 27 film senaryo yazmıştır.
7. Sinemaya olan ilgisinin artmasında etkili olan isimlerden biri Cevat Çapan'dır. Ondan sinemaya dair aldığı kitaplar dolayısıyla bu alandaki bilgi ve birikimini arttırmış, yazacağı senaryolar için teknikleri öğrenmiştir. Daha sonra yazdığı Yaşadığımız Odalar isimli senaryosu dolayısıyla Cevat Çapan Pazar Postası'nda buna değinmiş, överek bahsetmiştir. Bu durum da Şasa'nın duyulup bilinmesine katkı sağlamıştır. Kemal Tahir, Halit Refiğ ile de bu dönemlerde tanışır. Kemal Tahir'in "yerlilik" düşüncesi Şasa'yı çok etkilemiştir. Bu düşüncenin Atıf Yılmaz sinemacılığında da büyük etkisi vardır.
8. İsmet Özel şiirlerini her sabah ve her akşam okur, aksatmadan, en çok da "Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar/ben yaşarken koptu tufan/ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat/her şeyi gördüm içim rahat/gök yarıldı, çamura can verildi…" dizelerini okur, bu şiir onun ifadesiyle bütün çağrışımlarıyla kendi biyografisini gördüğü bir şiir. Fusûsü'l-Hikem'e her gün 2 saat ayırır.
9. Şebek isimli romanı, hayatından izler taşıyan futuristik denilen geleceği ele alan bir romandır. 2075 yılında hayali bir toplumda geçen eser, modern toplumun paradosini işler. Yaşanan çelişkiler mizahi bir dille ele alınır.
10. Yeşilçam Günlüğü, Ayşe Şasa'nın Türk sineması üzerine yaptığı derinlikli düşüncelerin bir ürünü. Bu eserinde Şasa, Yeşilçam sinemasının dönemin düşünürleri tarafından yalnız bırakıldığını, gerektiği ölçüde üzerinde durulmadığını, gelişmesi için katkıların sunulmadığına dair içerden bir eleştiri getirir. Türk sinemasına dair çıkarımları, ulusal sinemanın gelişimine katkılar sunmakla birlikte, birçok tartışmayı beraberinde getirmiş, en nihayetinde de Türk sinemasının daha çok konuşulmasına imkan aralamıştır.
11. Fatih Karagümrük'teki Nureddin Cerrahi Tekkesi'nin postnişini Safer Efendi'nin sohbetlerine katılıp, burada tasavvufî yolun edep ve adaplarını öğrendi. Safer Efendi'nin ona "İbn Arabî'nin kızı" diye hitap ettiği söylenir. Safer Efendi'nin ona nasihatını bir ömrünün sonuna kadar tutmuştur: "Derviş yolunu tut, Allah'a sevgiyle hizmet et ve dünyadaki her şeye şefkatle yaklaş".
12. 1980'lerde tasavvuf düşüncesiyle tanıştıktan sonra sinemayı bir öğretim aracı olarak görmüş, bu bakış açısıyla tasavvuf kavramları ile birlikte Mevlana ve İbn Arabi'nin öğretilerini duyurmak için özgün bir sinema dili geliştirmiştir.
13. Ayşe Şasa, "yaralı bir bilinçtir". Hayatında yaşamış olduğu badireli yolcukta sükûneti elde edene kadar çabalamıştır.
14. Ayşe Şasa için huzur ve sükûneti hakikat ile bağdaştırarak açıklar. Âkif Emre, Ayşe Şasa hakkında şunları aktarır: "Ayşe Şasa'nın bireysel deneyimi, modern aklın esiri olan insan tekinin kurtuluşunu bir tür delilikten, başka bir deyişle divaneliği göze almaktan geçtiğini söyleyenleri haklı çıkarıyor. Ayşe Şasa'nın seyir defteri aslında 68 kuşağının bir başka öyküsüdür. Hakikat sandığı idealler uğruna gemisini kayalıklara sürme cesaretini göstermiş bir neslin farklı bir hikâyesi bu. Ne moderniteyi kavrayabilmiş ne de gelenekle sağlıklı iletişim kurabilmiş nesilleri üreten çağdaşlaşma projesinin tükendiği noktaya işaret ediyor; kendi bireysel deneyimi ışığında." Sadık Yalsızuçanlar, Şasa hakkındaki yazısında onun entelektüel boyutunu irdeler ve evinin bir düşünce, sanat, kültür mahfili olduğuna değinir: "Rüyaya dayalı bir film estetiğinin temellendirildiği, tasavvufî birikimin beslediği daha yerli, millî ve bu yüzden de evrensel bir Türk film ortamının nasıl oluşturulabileceğinin derdindedir Şasa. Bu sancıyla kıvranmaktadır. Bu yüzden yüzlerce dost edinir, onlarla saatlerce telefonda konuşur, Gayrettepe'deki evi bir dergâh gibidir, sürekli konuklar gelir. Bunlar arasında Orhan Pamuk'a rastlamak da mümkündür, Karaügümrük'ten bir dervişe isabet etmek de… Prof. Dr. Şerif Mardin başta olmak üzere birçok sosyal bilimciyle, yazarla, düşünürle, kanaat önderiyle, gazeteciyle, oyuncu ve yönetmenle, özellikle de genç şair ve yazarlarla dolup taşar evi".
15. Hayretini hiç yitirmeyen Şasa, 16 Haziran 2014 yılında doğup büyüdüğü şehirde, İstanbul'da hayatını kaybetti.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 04.11.2025 10:50 - Güncelleme Tarihi: 06.11.2025 22:26
