Batı’nın Poetik Mirasının Politik Yansımalarına Bir Bakış: Batı-Yorum
Esma POLAT yazdı...
"Geçmiş", kaybolup giden değil, içinde bulunduğumuz zamana katılarak geleceğe uzanan bir olgudur. Kültürler, medeniyetler, bir kartopu gibi, geçirdikleri bütün evreleri ihata ederek gelişirler. Bu sebeple, içinde yaşadığımız zamanı, geçmişle birlikte değerlendirmek elzemdir. Kur'ân-ı Kerîm'de geçmiş milletlerin başına gelenlerden sıkça bahsedilmesi, bakışımızın bir ucunu geçmişte tutarak dünyayı geniş bir perspektiften algılamamız gerektiğine dair güçlü bir işarettir. Abdurrahim Karadeniz'in yakın zamanda yayımlanan Batı-Yorum adlı kitabı, bu yaklaşımla yapılmış bir çalışmanın ürünü. 2025 yılının Nisan ayında Uzam Yayınları tarafından okura sunulan bu eser, Batı dünyasının tarihine ve edebiyatına dair bilinenleri farklı bir bakış açısıyla gözden geçirmeye ve yeni bilgilerle besleyerek doğru bir mecrada örgütlemeye yardım edecek niteliklere sahip. Bu sebeple, bu çalışmayı iyi okurların dikkatlerine sunmak istedim.
Batı-Yorum'u Abdurrahim Karadeniz'in daha önceki eserlerinden istifade etmiş biri olarak, yazarın birikimine ve kalemine duyduğum güvenle okuma listeme almıştım. Troya Savaşı'na gönderme yapan bir kapakla okuyucusunu karşılayan bu kitabın sayfalarını merakla açtım. Medeniyet tarihine dair daha çok okumak istediğim bir dönemde karşıma çıkan bu çalışmanın muhtevası benim ilgi ve meraklarımla örtüşüyordu. Kitabı oldukça kısa bir sürede tam bir odaklanma ile okudum çünkü kitabın fikrî bir bütünlüğe ve akıcı bir dile sahip olması yanında konusunun iyi bir plan çerçevesinde işlenmesi, muhtevadan istifade etmeyi kolaylaştırıyordu. Okuma sürecini bitirdiğimde kitabın hemen her sayfasında altı çizili satırlar, işaretlemeler, küçük notlar vardı. Bu kitaba tekrar tekrar döneceğimi biliyordum.
Batı-Yorum, temelinde mitik anlatıların olduğu bir eser. "İlkel insan topluluklarının evreni, dünyayı, tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlamak; henüz sırrını çözmedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görünüşlerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacından doğmuş anlatı, öykü, mesel." olarak tanımlanan mitler (Önal, s. 34), toplumların kolektif bilincini hem yapar hem yansıtırlar. Mitler, genellikle destanlar aracılığıyla toplumsal hafızada yer edinir, geleceğe taşınırlar. Bugün sosyal bilimlerin hemen her sahasında mitlerin öneminden bahsedilmekte, onların toplumların kolektif bilinçdışının yansıması olduğu sıkça vurgulanmaktadır. Öyleyse geçmişin mitik anlatıları hangi evren tasavvurunu dile getirmektedir? Bu anlatılar hangi bilinçten sadır olmuş, hangi hayat anlayışını beslemiştir? Mitik anlatılar yoluyla dışa vurulan evren ve dünya tasavvuru, bugüne hangi kanallardan ulaşmıştır? Günümüz dünyasını şekillendiren arketiplerin izini daha çok hangi anlatılarda görmekteyiz? Bu sorulara günümüzün açısından bakılarak verilmiş tutarlı cevaplara sahip olmadan geçmişi ve bugünü hakkıyla anlamak mümkün olmayacak.
Abdurrahim Karadeniz, bu çalışmasında, Troya Savaşını Batı mitlerinden beslenerek anlatan İlyada, Odysseia ve Aeneas adlı destansı metinlerden hareketle Batı uygarlığının kültür kodlarının oluştuğu noktalara dikkatle bakıyor. Yazar, bu kitabın "biz"i rahatsız etmesi gereken toplumsal benzeşme yönünü kuran İlyada, Odysseia ve Aeneas gibi kanonik ve epik şiirlerin edebî, düşünsel, toplumsal ve siyasal var oluş sebeplerini, sonuçlarını, etkilerini izleyerek Greko-Romen düşünce geleneğinin üç bin yıllık öyküsünü ana hatlarıyla anlatmayı denediğini belirtiyor kitabın önsözünde. "Batı edebiyatının bu ilk büyük metinleri hangi zihniyeti yansıtmaktadır, bu zihniyet hangi yollardan geçerek bugüne ulaştı ve nasıl bir dünya kurdu?" sorularına cevaplar arıyor. Eseri değerli kılan en önemli özellik, bu arayışın sistemli bir bütünlük içinde yapılmış olması. Troya savaşlarının yapıldığı yıllardan (MÖ 12-13. yy) Antik Çağa, Helenistik Döneme, Roma'ya, Orta Çağ'a, Rönesans'a, Aydınlanma Çağına, modern döneme, oradan postmodern döneme uzanan ve Batı uygarlığını besleyen zihinsel kodların nesilden nesile aktarıldığı ana duraklardan geçilerek yapılan bu yolculukta, temel izlekten hiç sapılmıyor.
Batı-Yorum, 'Batılı' olarak tanımladığımız kültürel sınıfın nasıl oluştuğunu ve kimleri kapsadığını, Batı'nın önce kendi mitlerini oluşturan sonra da ondan beslenen zihniyet dünyasının sanatta ve edebiyatta kanon oluşturabilme dinamiklerinin neler olduğunu, Batılı zihnin vahye dayalı dinleri dahi hangi sosyo-psikolojik gerekçe ve arzularla kendileri için kullanışlı hale getirdiğini sistemli biçimde göstererek tarih bilgilerimiz arasında daha anlamlı bağlar kurmamıza yardım ediyor. Eserde, Batılı zihnin kendinden olmayana bakışını ve yaklaşımını ortaya koyan "barbarlık" kavramı üzerinde özellikle duruluyor. Bu kavramın Batı mitolojisindeki kökenleri, Batı insanının ilişkilerine nasıl yön veren etkisi ortaya konulurken antik çağlardan bu yana Batı'nın sömürgeciliğini ve kültürel hegemonya kurma pervasızlığını nasıl beslediği incelikle ele alınıyor. Batılının "barbar" yaftasını diğer kültür mensuplarına nasıl kolayca vurduğu, bu yafta yoluyla karşı kültürleri nasıl incelikle asimilasyona açık hale getirdiği örneklerle ortaya konuluyor. Yazar, kitabın önsözünde, bu hususlardaki derinleşme çabasının gerekçesini şöyle ortaya koyuyor: "Zamanımızda dünyanın her yerinde kültürel sınırların öyküleri giderek unutuluyor. Kültürel sınırlar inceliyor, eriyor. Her kültürde Batı'yı gösteren benzeşme yönünün dramatik yakıtını tanımak, bu poetik oluşumun politik derinliğini fark etmek; dil, tarih ve coğrafya mirasının anlam üretme biçimini görmek, kendimize ve kendi kültürümüze daha sağlıklı yaklaşma imkânı verebilir."
Batı-Yorum'da yazar, bugün küresel çapta kültürel hükümranlık sahibi olan Batı aklının beslendiği kaynaklara dikkatimizi çekiyor. "Felsefe ile hukukun dilini icat etmiş iki halk" olarak tanımladığı Eski Yunan ve Roma'nın Batı zihniyetini halen nasıl beslediğini ana hatlarıyla ortaya koyuyor. "Batı uygarlığı bugün bile Yunanlılarla düşünür, Romalılarla organize eder." tespitini yapan yazar, bu tespitine dayanak olacak önemli örnekler ortaya koyuyor. Batı sanatındaki kutsala yönelik laubali dilin ve satirin, aydınlanma ile gelen tanrıtanımazlığın, postmodern dönemlerdeki gündelik imajlara ve sanal gerçekliğe sarılmışlığın dayanaklarını ve nedenlerini anlamaya çağırıyor bizi. Kitabı okudukça önümüze Çin'den Hint'e, Babil'den Mısır'a, Girit'e, Atina'ya Roma'ya ve oradan bütün Avrupa'ya açılan geniş coğrafyalar seriliyor; Ön Asya'nın üstünden bir perde daha kalkıyor. Kitabı okudukça Batı'nın büyük fatihleri, filozofları, şairleri, ressamları ile yeniden, ilgi çekici bir bağlamda karşılaşıyoruz. Kitabı okudukça Barbar dediği Perslere karşı, barbar bildiği Makedon askerini kullanan hatta bu savaşçı kavmin hanedan soyunu eğitip kendi kültürünü dünyaya yayacak fatihlere dönüştüren Yunan aklı, bunu hangi ideal uğruna, hangi argüman ve araçları kullanarak yapıyordu sorusuyla karşılaşıyor, bu soruya cevap ararken günümüzün temel problemlerinin sebeplerini de fark ediyoruz.
Batı-Yorum'un dikkat çekici yönlerinden biri de eserde ortaya konulan tezin ve bu teze dayanak olan özgün fikirlerin, zengin bir düşünsel birikime ve ilmî etüt sistemine dayandırılmış olması. Eserin kaynakçası şaşırtıcı derecede zengin. Bu durum, yazarın bu eseri, uzun yıllara yayılmış bir inceleme, düşünme ve gözlem safhasından sonra ortaya koyduğunu açık biçimde gösteriyor. Kitaba genişçe bir "dizin" eklenerek bu çalışma okuyucular için daha faydalı ve kullanışlı hâle getirilmiş.
Batı-Yorum, ancak bir ömürlük okuma ve düşünme yoluyla yazılabilecek bir eser. Bu eseri, kültür ve edebiyat dünyamıza armağan eden kıymetli müellife teşekkürü bir borç bilirim. Kendilerinin dikkatlerimize sunduğu bir Albert Camus cümlesinde söylendiği gibi: "Edebiyat olan her yerde umut vardır."
Kaynakça
Önal, Sema. "Kültür Dünyasının İlk Üretimleri: Mitolojiler". Flsf Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 23 (Mayıs 2017): 233-40.
Batı-Yorum
Abdurrahim Karadeniz
Uzam Yayınları
Nisan 2025
221 s.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 24.10.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.10.2025 15:43
