Bilim-Kurgu’dan Salgın’a
Günümüz teknolojik imkanların oluşturduğu gelişmelerle geleceğe dair değişen yaşamın edebiyattaki yansımalarını takip ettiğimiz bilim-kurgu, edebiyat çatısı altında spekülatif kurgunun bir alt dalı olarak kendine has doktrinleriyle müstakil varlığını gün geçtikçe güçlendirmektedir. Bilgiye kolay erişilmesi, bilginin yeniden üretilmesine uygun bir ortamın olması, bilimsel gelişmeler ışığında "geleceğin" anlık değişimlerden etkilenmesi ve dijital teknolojik dünyanın sunduğu sınırsız materyal bu alanı beslemektedir. Büyüyen bu alan kendini edebiyatın yanında tiyatro, müzik ve sinemada da kendisini göstermekte ve uygun alanlarda eserler takipçilerle paylaşılmaktadır.
Bilim-kurgunun ne olduğunu incelerken veya düşünürken aklımıza gelen şeyler genelde fantastik kurgu ve hayal edilenin ötesi olmaktadır. Bu alan bilinenden ortaya çıkarak oluşturulmasına rağmen gün geçtikçe bilinmeyen üzerinden anılmaya ve tanınmaya başlamaktadır. Bilim-kurgu'nun bilim kısmına yoğunlaşmadan yapılan bu hareket bir sınır oluşturmaktadır. Bu sınır kurgu olarak kalırken, bilimsel olanın eksikliği yapıtları tek düze, hayalci, fantastik ve ulaşılamaz kılmaktadır. Oysa bilim-kurguda amaç biraz da bilginin işlenerek kurgunun gerçekçi yanına odaklanmaktır. Bu yönden bakıldığında bilim-kurgu ile ilişkimiz genellikle yüzeysel olmaktadır:
"Televizyonda izlediğimiz dizilerin ve sinema filmlerinin etkisi ile bilimkurgu denince sadece uzay üzerine yazılıp çizilmiş eserler akla geliyor. Bu da yanlış bilgilenmekten kaynaklanıyor. Oysaki bilimkurgu eserlerinde sadece uzay değil, bilimin girdiği her alan işlenebilir. Zamanda yolculuk, uzay yolculuğu, ışınlama bilgisayarlar, robotlar, siborglar, sibernetik sistemler, genetik mühendisliği, ruh ve düşünce nakli, kuvvet alanları, hiper uzaylar, telekinezi, telepati, ufo'lar, zaman makinesı, lazer araçları, çevre kirlenmesi, mutonlar (Mutant: Mutasyonla değişime uğramış insan), düşünce okuma cihazları, beyin dalgaölçerleri ve daha akla hayale gelmedik nice bilimsel spekülasyonlar, bilimkurgu eserlerinin konusunu oluşturmaktadır" (Alperen, 1996, s. 262).
Bilim-kurgunun edebiyattaki gölgesi kurgusunun salt bilimsel verilere dayalı bir hipotez olması değil, onun yeniden hayal edilerek gerçeğe yürüyebilir hale getirilmesidir. Edebiyat bunu dilin maharetiyle mekânları, karakterleri ve gündelik rutinleri bir yapılandırmaya tabi tutarak gerçekleştirir. Soyutu somuta indirgeyerek anlatırken, somutun soyuta yükseltilmesini de aynı kurgu içinde başarmak gerekmektedir. Genellikle roman veya hikâye türü olarak karşımıza çıkan bu alan, gün geçtikçe takipçilerini artırmakta ve özellikle genç kesimlere hitap etmektedir.
Salgın hastalıklar bir dönemin tarihsel akışını değiştiren gerçeği olurken, bir dönemin sadece geçmişte kalmış, unutulmaya yüz tutmuş ve bir daha karşılaşılması oldukça güç bir hastalığı olarak görülmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda yaşadığımız covid-19 tecrübesi, bu hastalıkların zaman mefhumu olmaksızın günün birinde ve her an karşımıza çıkabilecek güçte olduğunu bizlere öğretmiş oldu. Her alanı etkileyen, eski anıları canlandıran bu hastalık, bütün alanlar için de üzerinde çalışılabilecek geniş bir birikime sahiptir. Salgın hastalıkların Bilim-kurgu ile kesiştiği noktayı, bilimin salgının da etkisiyle bir değişime öncü olması ve salgın hastalığın somuttan soyuta geçiş için gerçekçi bir imkan sunması olarak tanımlayabiliriz. Çevresel faktörlerin kurgusal bir zemine aktarıldığı ve insanın yapısının değişime uğrayıp bir üst insan ırkının ön planda olduğu bilim-kurgu eserlerinde, salgın hastalık bu kurguları gerçekçi bir çizgiye taşıyarak akışa aksiyon ve heyecan katar.
"Salgın" ve Uzay
Erin Bowman'ın kaleme aldığı Salgın adlı roman, Epsilon yayınlarından Sefa Emre İlikli'nin çevirisiyle okurlara sunulmaktadır. Kurgusal bir mekân olan uzayda geçen eserde, mikrobiyoloji alanında çalışmalar yapan bilim adamlarından oluşan bir ekibin, acil yardım koduyla farklı bir gezegende sondaj çalışması yapan bir ekibe destek için gitmeleri ve orada karşılaştıkları salgın hastalık ile mücadele etmeleri anlatılmaktadır. Mekânın kavranması ve somutlaştırılması için eserin girişinde birleşik gezegen koalisyonu Beşik, Üçlüler, Sınır-1 ve Sınır-2 adıyla görseller eşliğinde okurlara sunulmaktadır. Eser içinde genellikle bu gezegen yapılarının isimleri bölüm başlıklarında geçmektedir ve o bölüm genellikle gezegenin o bölgesindeki olayları içermektedir. Yine her bölümden önce kısa bir hikâye ile romanın akışıyla uyumlu ve sona doğru birleşecek olan gizemli bir kişinin gözlemleri sunulmaktadır.
İki aylık bir yolculuk sonrası acil kodu alınan gezegene giden ekip, burada birçok insanın hayatını kaybettiğini, araştırma yerinin terk edildiğini ve olağanüstü bir durumun olduğunu fark ederler. Ünlü mikrobiyolog Dr.Lisbeth Tarlow, stajyeri olan Thea, kaptan Dylan, Pilot Nova ve Satır, Sullivan, Toby'den oluşan ekip Achyls adlı bölgede geniş araştırmalara başlar. Bu araştırmaların sonucunda yere kanla yazılmış bir yazı görürler ve bunun ne demek olduğu üzerine eserin sonuna kadar gizem sürdürülür: "Bize bulaştı ve çoğumuz öldü. Decklan yardım için uçtu. Çocuğa güvenmeyin" (Bowman, 2020, s. 77).
Uzaydaki Achyls adlı gezegeni tanıtmak, eserin mekan kurgusunu zihinlerde berraklaştırmak ve okurlarına zorlu şartları açıkça aktarmak için bir zorunluluktur. Ayrıca çalışma yapılan alanın nerede olduğu ve ekibi bekleyen zorlukların önceden aktarılması okurları dünya ölçeklerinden koparmak ve yeni kurguya dâhil etmek içindir. Dünyanın tanımlanmasındaki hususlar, uzayda başka bir gezegenin tanımlanmasında da oldukça makul görünmektedir:
"Achlys acımasızdır ve affetmez. Gezegenine ait bir uydu gibi aynı tarafı her zaman güneşe bakar, bu da asla gündoğumu ve günbatımı yaşanmadığı anlamına gelir. Gün tarafı pişer. Gece tarafı izole bir buzul çağı yaşar ve rüzgârlar sürekli batıdan eser. Korkunç, önceden kestirilemeyen hava koşulları olacak… Siyah Taşocağı'nın gece tarafının sınırlarında olduğunu söyleyebilirim" (Bowman, 2020, s. 90).
Bu ölçeklerde kısmen belirli ama aynı zamanda da kaotik bir gezegen tanımı okuyucuyu belirli paradigmalara hapsetmektedir. Yazarın kurgusunu derinleştirdiği ve düşünce yapısını eserinde ustalıkla sergilediği kısım da gezegenin bu tanımında gizlidir. Gezegendeki tehlikeli maddeler, kazılar, koraryum, siyah taşocağı ve cesetler bu kaotik zemini destekler mahiyettedir. Yazar, kurgusunu olumsuzluklar üzerine kurarken karakterlerin yaşamlarına da bu karamsar kurgunun izlerini yansıtır. Nova okulu bıraktığı için ailesi tarafından dışlanmış biridir. Ünlü doktor Tarlow konuşmayı çok sevmeyen ve kendi içinde hayatı yaşayan bir karakterdir. Thea yetimhanede büyümüş ve hayalleri için zorluklarla mücadele vermeye çalışır. Sullivan ailesiyle daha çok vakit geçirmek isteyen ama acil koduyla çıkan iş nedeniyle onların doğum gününü bile kaçırmak zorunda kalan eksik bir babadır. Nova kendi varlığını bulmaya çalışan, geminin kaptanlığını yapan ve patronuna karşı içinde derin duygular olan bir karakterdir. Dylan, liderliğin verdiği özgüvenle hareket eden, insanların duygularını pek önemsemeyen biridir. Örneklerini verdiğimiz bu ve eserdeki diğer karakterler genellikle olumsuz bir ruh haliyle okurlara tanıtılmaktadır.
Eserin salgın hastalık ile kesişmesi mekan ve karakter tasvirlerinden sonra gelmektedir. Eserin hızlandığı ve olay akışının ön planda olduğu bu bölüm yüzyirminci sayfadan sonra okura sunulmaktadır. Toby'nin ölmüş cesetlerin üst üste yığıldığı yerde araştırma yapmak için bir cesedi torbaya koyduktan sonra cesetlerin arasından bir şeyin kendisini aşağı çektiğini fark etmesiyle salgın hastalık durumu ortaya çıkar. Toby'nin çok korunaklı olan elbisesi yırtılmış ve bacağındaki kanlar yaşanan durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Toby izolasyon odasına alınır, gözbebeklerinin etrafı gittikçe kızarır. Salgın hastalık durumu aynı zamanda gezegende sağ kalan tek kişi olan Coen tarafından verilen bilgilerle pekiştirilir. Bir suyun varlığı ve bu suya dokunan herkesin enfekte olduğu ve öldü diye görülen cesetlerde hala yaşamsal bulguların olması… Bu bilgiler salgın hastalığın kişiden kişiye bulaşması gerçeğini de ifade etmektedir.
Salgın hastalığın enfekte olan vücudu oldukça güçlü, ölümsüz varlıklar gibi hareket eden ve kendisinden başka kimseyi tanımayan bir karaktere dönüştürmesi "zombi"leri çağrıştırmaktadır. Eserin gençlere hitap etmesi fantastik kurgunun salgın hastalıkla bu şekilde beslenmesini tutarlı kabul etmeye bizi zorlamaktadır. Aynı zamanda kurgunun gerçeklikle ilişkisi de bir tutarsızlık içermediğinden eserin temelini oluşturan bu insanüstü varlık bilim-kurgu romanına yakışır düzeyde tutulmuştur.
Sonuç
Bilim-Kurgu eserlerinin insanüstü varlık oluşumuna zemin oluşturacak bir gerçeği salgın hastalıkla sağlaması oldukça yerinde görülmektedir. Bilimsel çalışmaların merkezinde olan salgın hastalıklar hem olay örgüsüne gizem vermekte hem de biyolojik ve fizyolojik değişimlere kapı aralamaktadır. Günümüz dünyasının geleceğe açılan teknoloji dünyasında, aklın sınırlarını zorlamadan kabul edilebilecek bir kurguyla bunu işlemek de eseri başarılı kılacak en önemli husustur.
Erin Bowman katmanlı bir anlatım, sürükleyici bir üslup ve bölüm başlarına süregelen bir hikayenin parçalarını serpiştirmekle oldukça farklı bir eser ortaya çıkarmaktadır. Salgın hastalık gerçeğini yerinde kullanması, esere girişte sıkıcı olan fakat karakterler ve yapılan iş hakkındaki açıklamalar sonraki bölümler için bir zemin oluşturmaktadır. Her bölümün başında olayın içeriğiyle ilgili sunulan kavram ve olayın geçtiği yerin aktarılması da eserdeki her detayın hassasiyetle işlendiğinin bir göstergesi olmaktadır. Eserin sonu da bu detaylarla bezeli bir sonlanmayışı okurlara sunar. Beklentileri boşa çıkaran yazarımız, eserin ikinci kitabı olan "Bağışıklık" ile okurları buluşturmak istemektedir.
Salgın hastalık teması eserde ayrıntılı bir şekilde aktarılırken; hastalığın kaynağı, bulaşma hızı ve hastada yarattığı etki doktor ve yardımcısının çalışmaları üzerinden anlatılmaktadır. İzolasyon odası karantina sürecini hatırlatırken, çatışma ve iktidar kavgası dolaylı olarak hasta-hasta olmayanlar üzerinden ifade edilmektedir. Merkezi otoritenin rolüne fazla atıf yapılmazken, hastaların tedavi süreçlerinden çok, oluşan durumdan kurtulmak ve uzaklaşmak daha çok tercih edilmektedir. Eserin sonunda salgın hastalığın biyolojik bir silah olarak kullanılabileceği ise farklı bir düşünceyle aktarılmaktadır. Genelde salgın hastalığın pençesinde vefat eden hastalar düşmana hastalığı bulaştırma metodu olarak kullanılsa da, bu eserde salgın hastalığa karşı bağışıklığı olanların insanüstü gücünden askeri güç olarak istifade etmek düşünülmektedir. Bugün bununla ilgili çalışmalar bir şehir efsanesi olarak anlatılsa da, gerçeklik payının olabilmesini de ihtimal dahilinde görmekteyiz.
Eserde yer yer Nova'nın derin bir duygu olarak Dylan'a olan aşkı aynı cinsiyete sahip iki kişinin birlikteliği projesinin bir parçası gibi görünmektedir. Çok ayrıntıya girilmemesi ve eserdeki isim ve karakterlerin cinsiyetinden çok görevlerine vurgu yapılması bunun arka planda kalmasını sağlamıştır. Bu bilinçli bir tercih midir, bilemeyiz. Son zamanlarda gerçekleştirilen ve bir proje dâhilinde dizilerde ve filmlerde sıklıkla gördüğümüz atıfların edebi eserlere yansıtılmasını doğru bulmadığımızı ifade etmeliyiz.
Kaynakça
Alperen, A. (1996). Bilimkurgu Romanlarındaki Zamanötesi Dünya. Bilig, 261-265.
Bowman, E. (2020). Salgın. İstanbul: Epsilon Yayınları.
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 28.11.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 21.11.2022 22:41