İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
Mustafa Öztürk, kitaphaber için kaleme aldı.
Tarihi kimler yapar sorusunun cevabı uzun zamandır tartışılmıştır. Tarihçiler bu soruyu farklı biçimlerde cevaplamışlar. Kimi; tarihi tanrı yapar, insan tarih ırmağının önünde çerçöp gibidir der, kimi tarihçi tarihi insan iradesiyle kendi yapar der. Zweig ise tarihi ''şahsiyetler'' yapar, hatta o şahsiyetlerin hayatındaki bir an tarihte belirleyicidir der. Tarihi yapanlar hayatlarında karşılarına çıkan şansı, o an için en iyi değerlendirenlerdir diyerek tarihi olayları şans ve zaman olgusuna bağlar.
Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate ve çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı böylesine trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları, ''insanlığın yıldızının parladığı anlar'' diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadır.
Her insanın hayatında ''yıldızın parladığı anlar'' vardır. Kimi o anın gelişini iyi değerlendirip cesaretli kararıyla hayatına yön verir; kimi de o parlak anın değerini kavrayamayıp hayatı boyunca kaçırdığı fırsata yanar. Hepimizin hayatında hayıflandığı, keşkelerle dolu anlar vardır. İşte o anlar karar anlarıdır.
Yazgı hep güçlülerden ve zorbalardan yanadır. Tek bir kişiye yıllar boyu kul köle olur. Sezar, büyük İskender ve Napoleon'lara olduğu gibi; çünkü o, kendisine benzeyen, kendisi gibi ele avuca sığmaz insanları sever. Bazen yazgının kendisini tuhaf bir biçimde önemsiz birine bıraktığı da olur ve – bu dünya tarihinin en şaşılacak anıdır- ipler, yalnızca birkaç dakika için onun eline geçer. Fakat böylesi insanlar, kendilerini yiğitliklerle dolu bir büyük oyunun içine sokan bir sorumluluk seli içinde mutlu olmaktan çok korku duyarlar ve bu yazgı oyununun üzerlerine yüklediği yükü, elleri titreyerek bırakırlar.
Zweig, tarihin değişimini bu anlara bağlarken, şans ve zaman faktörünün etkisini öne çıkarır. Bu görüşünü, on iki tarihi olayın bilinmeyen yönünün sırlarını ortaya koyarak temellendirir. Değişik zamanlarda, farklı bölgelere ait önemli anları akıcı bir üslupla anlatırken, tarihi gerçeklere uygun biçimde sunarak, o anların önemine vurgu yapar.
Tarihte öyle anlar vardır ki, değerlendirmesini bilenlerin yıldızı parlamış, değerlendirmesini bilemeyenlere hayat öyle bir ders vermiştir ki, tarihte unutulmayacak bir şahsiyet olacakken sıradanlığın içinde kaybolmuştur. Bu olaylarda klasik tarih bilgilerinin dışında, bahsettiğimiz anları yakalamaya çalıştığı denemelerinde Zweig, ilk olarak İstanbul'un fethi ele alıyor.
İstanbul'un fethi sırasında büyük bir askeri deha örneği ile Haliç'e gemiler karadan indirilerek Bizans'a darbe vurulmuş olsa da henüz fetih gerçekleşmemiştir. O anda kimsenin beklemediği bir şey olur. Surlarda yayaların kullandığı kapının açık unutulduğunu gören yeniçeriler bu kapıdan içeri sızarak Bizans'ı gafil avlarlar. Bizans teslim olmaktan başka çare bulamaz. Bu surlarda açık bırakılan kapı, fatihin yıldızının parladığı andır.
Başka zamanlarda kendi halinde, peş peşe ve yan yana gelişen olayla, her şeyi belirleyen ve her şeye karar veren o bir tek anlık zaman dilimi içine sıkışıverir. Tek bir evet, tek bir hayır, bir anlık erken davranma ya da bir anlık geç harekete geçme, bu anı yüzlerce kuşak da geçse, asla geri getiremez ve bu yitirilen an, bireyin ve ulusların yaşamını ve hatta bütün bir insanlığın yazgısını belirler. İşte o anlardan biri de Walterloo savaşıdır.
Walterloo savaşı ve Napolyon'un son yenilgisinde olduğu gibi. Mareşal Grouchy'nin kararsızlığının Napolyon'un sonunu getirişi ve tarihin seyrini bir saniyelik korkaklıkla nasıl etkilediğinin hikayesi! Emirleri uygulama dışında meziyeti! Olmayan edilgen insanların tarihi değiştirmeleri düşünülemez. Yine insanlığın yıldızının parladığı bir andaki fırsatı ancak, uyruk olmaktan kurtulamayanlar kaçırır.
Bir sanatçının en değerli eseri, yalnızca ve yalnızca ilham perisinin geldiği o pek ender rastlanan anlarda oluşmuştur. İşte o anlar bir sanatçı için yıldızın parladığı andır. Söz konusu ilham anlarından biri de Leo Tolstoy'a uğramıştır ama ömrü bu ilham anının tamamlanmasına yetmemiştir. Tolstoy 1890 yılında ölümüyle yarım kalacak bir dram yazmaya başladı. Aslında bu dram Tolstoy'un kendi dramının anlatılmasından başka bir şey değildir. Tolstoy, kendisine benzeyen Sarynzew'in kişiliğine bürünmüştür. Bu dramı, yaşamsal sorunlardan kurtulmak için yazdığına kuşku yoktur. Yazgısına teslim olup, ellerini tanrıya kaldırarak içindeki acıya bir son vermesi için ondan yardım isteyen bir insanın, müthiş bir çaresizlik içinde son bulan yaşamının anlatıldığı bu yapıtı yarım kaldı. Ve bu son perdeyi yazar hiçbir zaman tamamlamayı düşünmedi. Daha önemli bir şey yaptı ve o son perdeyi yaşadı.
Zweig, bu bölümde Tolstoy'un yarım bıraktığı kısmı ya da yaşanılmış son perdeyi tamamlama denemesi yapar. ''Benim yapmaya çalıştığım şey, bir eksikliği tamamlama değil, yarım kalmış bir yapıt için son deyiştir.''
Kısaca değindiğimiz bu üç olay, yazarın kitapta işlediği konulardan bazılarıdır. Zweig, Yine aynı düşünceden yola çıkarak on iki tarihi olayı bir anlık şans, tesadüf ya da ilham üzerinden değerlendirdiği eserinde, kısa zaman diliminin değerlendirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
Her insan hayatında kaçırdığı birçok fırsat için hayıflanır durur. Kaçırılan fırsat küçük bir imkân da olabilir, birçok insanı etkileyecek çap tada olabilir. İşte bu hayıflanma insanın cesaretsizliği, anı değerlendirememesi, hızlı ve doğru karar verememesinin itirafıdır. Bu fırsatı değerlendirecek cesareti gösterdiğimizde geleceğin anahtarı elimize geçmiş olabilir. O anı okuyamayan insanın hayıflanmaya hakkı yoktur zira anahtarı alacak yürekliliği gösteremediği için kendi kaderini başkasına vermiş olacaktır.
Stefan Zweig
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
Can Yayınları
245 Sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 18.03.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 21:39