Modernizmin Patolojisi: Karnaval ve Yamyam
Baudrillard Okumaları
Üç.
Baudrillard'ın modernizm eleştirilerinin bir nevi pik yaptığı eserlerinden biri olan Karnaval ve Yamyam adlı eseri, modernleşmeyi ele alırken modernleşmenin sömürgeci, ezici ve dikta ettirici yönlerine vurgu yaparak bu olgudaki ikilikleri, zıtlıkları işleyerek eleştirel bağlamda çok yönlü bir sorgulama yapmaktadır.
Baudrillard, modernleşmeyi ele alırken modernleşmenin Batı Avrupa'ya özgü bir serüven olduğunu, Batı Avrupa'dan dünyanın dört bir yanına buraya özgü unsurların (bunlar dinî, teknolojik, ekonomik, politik değerlerdir) ihraç edildiği, bir hareket biçimi olduğunu ifade ederken, bu ürünlerin de komik taklit ürünlerden ibaret olduğunu belirtmektedir (Baudrillard, 2012, s. 5). Baudrillard, Yamyamlık ve Karnaval adlı eserinde ilkin "yamyamlık" meselesine açıklık getirir: "XVI. yüzyılda yerlilerin hiç direnmeden Hıristiyanlığa geçişini kutlamak üzere Portekiz'den özel olarak gelen başrahiplerin aşırı boyutlara varan Hıristiyanlık aşkıyla yanıp tutuşan o yerliler tarafından kızartılıp yenmeleri (konukseverliğin en uç örneği olarak yamyamlık) ile ilgili olarak Brezilya'da gerçekleştirilen şaşaalı dinî Recife tören(ler)i olduğu" (Baudrillard, 2012, s. 5-6) nu ifade eder. Bu durum "ayı sevdiğini öldürür", "ölümcül bir sevgi" şeklinde bir durum örnekliği sunmaktadır. Baudrillard, bu durumun bir takas örnekliği de sunduğunu ifade eder "yerlilerin ruhlarını vererek misyonerlerin bedenlerini yeme". Ruhunu satma, ruhunu sürgün etme yahut ruhunu bir unsura bağlama Mephisto ile anlaşma ya da Dr. Faust'ın serüvenleri, insanlığın bir şekilde ruhunu satma girişimlerinin okuması olarak geçmişten günümüze çeşitli şekillerde kendini göstermektedir. Baudrillard, Şeytana Satılan Ruh adlı eseri üzerinden bu yaklaşımı geniş açıdan değerlendirmektedir. Gerçeği verip sanalı almak, bu gün modern insanın yaptığı takas da ruhu verip meta olanı almak olarak tezahür etmektedir. Ya da gerçek/hakiki olandan vazgeçip sanal/simülasyonu yeğlemek, bunun için de ruhunu satmak…
Modernleşmeyi, "Beyazlara benzemeye çalışan siyahilerin aslında siyahlaşan beyazlardan başka bir şeye benzemedikleri söylenebilir" (Baudrillard, 2012, s. 9) şeklinde farklı bir açıdan ele alan Baudrillard, modern uygarlığın tüm ırksal farklılıkları ortadan kaldırarak bu farklıların neden ve nasıl olduğunu geçmişe bir bakış gibi yansıttığını fakat bir açıklama getirmediğini belirtir. Modernizm; insanlığın kendi kendisiyle dalga geçmesidir. Bütün zaaflarından güç devşirip, "beni öldürmeyen şey, beni daha güçlü yapar" mantığının kuramsallaştırılması olarak okunabilir. Çeşitli açılardan acılar üretip bu acılara şifalar devşirerek bir tür yeni insanı ortaya çıkartmayı ve ona Batılı gömleği giydirmeyi amaçlar.
Yanlış Yerdeki Doğru Adam
Fenomenolojik yaklaşıma göre her birey, biricik ve eşsizdir. Yaptıkları da belki de bu yüzden belirli konfigürasyonların toplamı olarak anlam kazanabilir. "Adam" ve "doğru" belirli bir yöntem ile "yer" de buluşuyorsa birleştiği "yer" doğru olmayabilir. "Yer" bir olgu olarak yanlış da olsa bir "yer"dir ve bireyin varlığına yaslanmış bir realitedir. Birey de bu "yer"e yaslanarak kendi anlamını bulacaktır. "Yer"in varlığı "adam" için "doğru"dur. Ama o "yer"in nerede durduğu, nasıl olduğu meçhuldür. Doğruluğu ve yanlışlığı sorgulanabilir, sorgulanmalıdır da. Aksi taktide bulunan yer, bireyi yanlışa da sürükleyebilir, doğruya da. Modernizm, doğru ve yanlış kıyasında adamın sadece bir yerde olduğuna odaklanmaktadır. Doğruluk veya yanlışlık bir nevi metafiziksel bir unsurdur onun için.
Modernizm için "doğru" veya "yanlış"ın anlamı, bireyin alacağı haz ve maddi kazanımlarla biçim kazanır. Bu kazanımların nasıl, kim, nereden elde edildiğinin bir önemi yoktur. Baudrillard, modernizmin kendine özgü yaklaşım biçimini sorgularken "doğru veya yanlış"ı "iktidar, küresel güç, Amerika" üzerinden açıklamaya çalışır. "Schwarzenegger usulü maskaralık" üzerinden "iktidar olmak, muktedir olmaya yeterli midir" sorgusunu akla getirecek bir biçimde Amerika'dan bir örneklik sunar. Bir Hollywood yıldızı olan Schwarzenegger, zihinlere "terminatör" filmiyle ve şişirilmiş kaslarıyla ikonlaştırılan figüratif biridir. "I'll be back" (geri geleceğim) ve "Hasta-la Vista baby" (sonra görüşürüz) replikleriyle bir şekilde geri gelmiş kişi olarak durur 2003-2011 yılları arasında California Valisi olarak. Bu dönüş yahut bu geri geliş bir tür simgesel dönüş olarak Amerikan siyasi hayatının bir okuması olarak düşünülebilir. İktidarlık için muktedir olmaya gerek yoktur, Amerikan siyasetinde, olayları ironikleştirip kendiyle dalga geçmek yeterli bir unsur olarak kabul edilir. İkonikleşmiş bir ismin vali olarak devlet yönetimine dâhil edilmesi, süper güçlere sahip yapısı her şeyi düzeltebilmek için yeterli bir simülasyon olarak görünür! Bu da gerçek ve hakikinin birbirine karıştığını, zihinlerin bir tür akıl tutulmasına uğradığını gözler önüne sermektedir.
Baudrillard, Amerika üzerinden bir tür emperyalizm sorgulaması yapar. "Amerika öylesine emperyalist bir ülkeye dönüştü ki, sonunda kölelerin torunları tarafından yönetilmeye başlandı" (Baudrillard, 2012, s. 14). Amerika'nın bu durumunun simülasyon olarak nitelendirilebilecek bir yöntemle egemen güç haline geldiğini belirten Baudrillard, kendi kendisiyle alay eden bir yönetim anlayışının nasıl dünyaya meydan okuyacak bir güce eriştiğini karnavaldaki insanların durumuyla bağlantı kurarak açıklamaktadır.
Karnından Konuşan Kötülük
Baudrillard'ın "iyilik, kötülük ve egemenlik" kavramları ekseninde modern çağın insanını irdelediği "Karnından Konuşan Kötülük" başlıklı yazısında bütün insanlığı "tekelleşmiş küresel ağlar içerisinde" yüzen rehineler olarak tanımlar. Bu tekelleşmiş küresel ağlar içerisinde de "hem kurban, hem de suç ortağı" (Baudrillard, 2012, s. 29) olan insan, sömüren ve sömürülen dikotomisi içerisinde kimin sorumlu tutulacağı artık flulaşmış, bulanıklaşmıştır. Gelinen süreç itibariyle Baudrillard, dünyanın sanal/güncel egemenliği altında iyiliğin var olabilmesi için artık kötülüğe ihtiyacının kalmadığını belirtmektedir.
Baudrillard'ın anlatım biçimi, geniş perspektifle, olaylara "yamuk bakarak" özgün bir niteliktedir. Güncel bir habere, edebî bir esere, felsefî bir yaklaşıma, sosyolojik bir teoriye düşüncelerini yaslayabilen, ara ara savruk, ara ara aforizmalara varan cümleleriyle zor metinlerdir. Bu bakımdan, ele aldığı meseleleri anlamak için kimi zaman onun düşünce biçimini de iyi irdelemek gerekmektedir. Baudrillard'ın olay, olgu ve durumları farklı okuma yaklaşımları, bir nevi tersten bakmak yahut modern insanın düştüğü akıl çeldiricilerle dolu dünyanın bir tür yansıması olarak anlaşılabilir.
Hiçbir İyilik Cezasız Kalmamalı
Toplum olarak ortaya çıkmanın gerekliliği olan kendi değerler sistemini inşa etmek, daha sonra aynı toplum tarafından kaldırılabilir. Bu durum, toplumsal açıdan bir kaosa, bunalıma, travmatik süreçlere neden olabilmektedir. Kendini inşa ettiği değerlerini bir anda ortadan kaldıran toplumlar aslında bir nevi kendi saç ayaklarını kaldırarak, kendiliklerini yok saymaya başlamıştır. Türkiye'nin modernleşme serüveni içerisinde bunun benzerini görmek mümkündür. İmparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde kurduğu değerler sistemini insanlar üzerinden kazırcasına, her iyiliklerin bile cezasız kalmadığı bir dönemde, nasıl kararlar ve uygulamaları yürürlüğe konulduğunu sosyal ve siyasal tarih üzerinden okumak mümkündür. Baudrillard'ın eleştirdiği toplumbilimin bu tür meseleleri irdeleyememesi, meselenin sadece sosyolojik bir unsur olmamasından kaynaklanmaktadır.
Baudrillard, J. (2012). Karnaval ve Yamyam. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
not. eserin yani baskısı doğubatı yayınları tarafından yapılmaktadır.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 06.03.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 11.03.2023 22:56