“Yeni” Bir Sesin Peşinden: “Düelloda Islık Çalan�, Edebiyat, Kadir TEPE

“Yeni” Bir Sesin Peşinden: “Düelloda Islık Çalan” yazısını ve Kadir TEPE yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsin

“Yeni” Bir Sesin Peşinden: “Düelloda Islık Çalan”

17.01.2023 09:00 - Kadir TEPE
“Yeni” Bir Sesin Peşinden: “Düelloda Islık Çalan”

Kadir Tepe yazdı...

M. Tuğrul Çolak, 1989-Denizli doğumlu bir şair. "Düelloda Islık Çalan" şairin ilk kitabı. Ötüken Neşriyat-Söğüt Kitaplığı etiketiyle 2022'nin son aylarında yayımlandı. Çolak, Türkçe Eğitimi Bölümü mezunu ve yüksek lisansı çocuk edebiyatı-çocuk şiiri üzerine. Çankırı'da yaşıyor. Şiirlerini ve yazılarını; Söğüt, Dergâh, Buzdokuz, Edebice, Barbar, Türk Edebiyatı, İzdiham gibi dergilerde yayımlamış. Hâlihazırda Söğüt dergisinin yayın kurulunda. Ben, şahsen Çolak'ın ismini ilk Dergâh'ın 2019 Eylül sayısının kapağında görmüştüm. Düelloda Islık Çalan'ın ikinci bölümünün ilk şiiri olan "Dünya Böyledir" şiiriyle tanımıştım Çolak'ı. Sonrasında şiirlerini dergilerden takip ettim. Şairin yönelimi Hece şiiri üzerine hatta bu alanda oldukça ısrarlı. Aynı zamanda Çolak, Hece poetikası üzerine yazılar da kaleme alıyor. Bu metinler, Modern Hece alanında ilk olma özelliği taşıyor. Belirtmiş olduğumuz ısrar Hece şiirinin içerisinde barındırdığı klişe söyleme, alışılagelene karşı değil. Aksine şair, "Yeni" Hece poetikası üzerinden ilerliyor. Aslında "yeni" bir şey söylemek zannımca hem yeni'den yaratmanın verdiği gücü hem de elverişsiz yaratılanın riskini içerisinde barındırır. Cesaret ister. "Kim ne derse desin ben bu yolda ilerleyeceğim." lafzını dimağa nüfuz ettirir. Düelloda Islık Çalan, "Yeni" Hece söylemine yakınlaşırken, o yolda ısrarla ilerlerken bazı risklere girmesinden sebep birtakım olumsuz yaklaşımlara da mahal verebiliyor. Tabii, bu tehlikeli durum teknik boyuttan veya ilk şiirler muhtevasından kaynaklı. Belki de bu durum, var olmayan bir şeyi yaratmaya çalışmanın sonucunda gelen, alışılmışın dışında boyut kazanan yadırgama hissiyatı. Bundan dolayı da net bir çizgi çekip büyük hükümler veremiyoruz. Engel teşkil ediyor. Kitabı okurken "Yeni" bir üslup keşfetmenin sersemliği de ruhumuzda yer ediyor. Bu sersemlik bazen kusurların gözümüze değmesine daha çok alan açabiliyor. Çolak, "Yeni" söylemin, yeni'den yaratmanın eşiğinde bir şair. Bu eşik, şairin ikinci kitabıyla birlikte daha somut bir hâle gelecektir diye düşünüyorum.

[Özellikle belirtmem gereken bir durum var: "Düelloda Islık Çalan" bir Hece dosyası fakat muhtevasında barınan şiirler; diziliş, ritim, söylem, kurgu vb. özellikleri bakımından Hece şiiri olduğunu hiçbir şekilde anımsatmıyor. Bu durumu da apaçık "Yeni" olarak nitelendirebiliyoruz. Yani "Düelloda Islık Çalan" bir Hece dosyası ama okuyucu kitabın içerisinde yer alan şiirlerin Hece alanında olduğunu anlamıyor, şair ise hissettirmiyor. Belki de kitabın muhtevasında barınan şiirlerin Hece özelliğini gizlemesi, yansıtmaması "Yeni" Hece'nin getirdiği bir farklılık. Ben, şahsen Çolak'ın şiirlerini daha öncesinden bilmesem, incelemesem bir okur hâliyle dosyanın modern şiir üzerine olduğu kanısına varacaktım, ki şahsi serüvenimde; şairin dergilerden ilk kez okuduğum şiirlerini modern/serbest şiir sanmıştım. Şiirlerin Hece üzerine olduğunu fark ettiğimde ise Hece Şiir'i alanına dair ufkum açılmıştı. Bu durumu "Yeni"nin getirdiği şaşkınlık/sersemlik nitelendirmesiyle açıklayabiliyoruz. Yani "Yeni" Hece içerisinde barındırdığı giz'em ile daima ufuk açıyor.]

Düelloda Islık Çalan toplam üç bölümden oluşuyor: "Fonda Siren Sesleri", "Kalbin Ayinleri", "Düynö Ordundabı?". Bölüm isimleri oldukça manidar. Hece şiirinin sesi, müziği bölüm isimlerine de sirayet etmiş. Ritimsel bir kurgu söz konusu. Kitabın muhtevasını karşılıyor. Özellikle son bölümde şair, "Dünya yerinde mi?" sorusunu sorarak zihinlerde bir "?" işareti bırakıyor. Şiir kitaplarında mesaj vermek, bu tip soruları yöneltmek oldukça anlamlı. Kitaba nitelik katıyor. Düelloda Islık Çalan belki de ulaşılamayan cevapların ve muğlak soruların kitabı.

İlk bölüm, Aziz Augustinus'un "Ya Rab, sen bizi kendin için yarattın ve kalbimiz sende edebî istirahate çekilene kadar huzur bulmayacak." epigrafıyla başlıyor. Bu bölümde lirik söylemin hâkimiyeti var. Lirik ama arabesk değil. Şair, arabesk bataklığına hiç yanaşmıyor. Anlam bakımından da epigrafın alt metnini dolduran bir bölüm. Bir noktaya parantez açmam gerekirse kitabın ilk ve son dizesi benim için her zaman önem teşkil etmiştir. İlk dize ise: "herkes her gün büyüdü görünsün diye zerre". Şair, zerre büyütecini hayatın manasına tutarak başlıyor "Şairin Uykusu" şiirine. İlk vuruşunda, şiirinde şairin uyku durumunu tanımlıyor. Kendi hikâyesini somutlaştırıyor. Düelloda Islık Çalan, esasen somutla soyut arasındaki söylemiyle "Yeni" Hece şiirinde bir yer ediniyor. Kitabın son şiiri olan "Gökyüzlü Konuşmalar" ile de şair, şahsi uykusunu şiir poetikası üzerinden tanımlıyor. Uyanıklık hâlinin "Gökyüzlü Konuşmalar" olduğunu varsayıyor. Aslında kitabın uyku/rüya/ayık olma durumu bölümlerinden oluştuğu çıkarımını da yapabiliyoruz. Çolak, hayatı bu minvalde inşa ediyor. Düelloda Islık Çalan'ı şairin biyografisi, kişisel serüveni, ruhsal çözümlemeleri hâlinde de inceleyebiliyoruz. Yani ilk kitap olma özelliğini fazlasıyla taşıyor. Her ilk kitap için bu söylemi dile getiremiyoruz çünkü genel itibariyle ilk kitaplar toplama şiirlerden oluşuyor. Çoğu ilk kitap herhangi bir kurgu içermiyor ne yazık ki. Bu sebeple de arka planda kalıyorlar. Düelloda Islık Çalan'ın sadece ilk kitap olması özelinde değil, kitabın ilk bölümünün tamamen şairin kendi hayatının algoritmasını ortaya koyduğunu da görebiliyoruz. "Fonda Siren Sesleri" adlı bölümde daha çok doğa imgelemi fazla. Aşksa ilk bölümde lirizm olarak kullanılıyor lakin ilginç bir şekilde diğer bölümlerde yer alan aşk, bize hiçbir şekilde lirizmi anımsatmıyor. Ayrıca şair, yaratılışı tabiatla özdeşleştiriyor. Bu kavramsal ilerleme bazen klişeleşmeye götürebiliyor lakin Çolak'ın doğayı ele alma biçimi alışılagelmişin dışında. Bu bölümü teknik açıdan irdelersek sıfat kullanımı epey fazla, kitabın bütününde de göze çarpabiliyor. Sürekli olarak doğayı niteleme, sıfat giydirilen tabiat kavramlarının sıralanması var. Belki de çoğu şairin düştüğü bir riziko. Çolak da bu handikaba düşmüş gibi. Bazı kısımlarda, peş peşe gelen dizelerde kullanılan sıfat şiirleri biraz boğmuş. Fakat söylemin vurgusu biraz bu kusurları örtebilecek seviyede. "Fonda Siren Sesleri"ndeki bazı şiirlerin özelinde konuşacak olursak: Düelloda Islık Çalan'ın beşinci şiiri olan "Palto"da Gogol'a bir gönderme var. Yani mezkûr şiirden insanın edebi istirahate Gogol'un Palto'sunda çekilmesi gibi bir çıkarsama yapabiliyoruz ve bu bölümde özellikle belirtmemiz gereken şiir ise "Sessiz Tren". Şairin bu şiirinde Yahya Kemal bağlamında metinlerarasılık mevcut. Çoğunlukla ilk kitaplarda bu tip yaklaşımlar oluyor lakin hepsi maalesef başarılı olamıyor. Çolak'sa mezkûr konuda başarılı. Şair, "Sessiz Tren" isimli şiirinde belki de etkilendiği isme karşı hürmetini dile getiriyor ya da "Sessiz Gemi" şiirine başka bir perspektiften bakma şansı sunuyor. Ki gemiyi modernize ederek tren hâlinde karşımıza çıkarıyor. İsmet Özel'in son yayımladığı şiir olan "Sesli Gemi"sindeki gibi. Kitabın çoğunluğu ilk bölümdeki şiirlerden oluşuyor. Aynı zamanda şair, şiir işçiliği denilen kavram bağlamında şiirlerinin isimleri üzerine düşüyor, önem veriyor ve titiz davranıyor. Bazı isimler dışında, genel anlamda şairde, alışılmışın dışında bir isim bahşetme yetisi var. Bu bölümdeki diğer şiirler ise: Autumnus, Manşinel, Bulut Vurgunu, Yalnızlık İpuçları, Taşlıkta Bir Oyun, Saat Üç Buçuk, Salıncak.

Kitabın ikinci bölümü olan "Kalbin Ayinleri", Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Birbirlerinin varlığına sarılmış yürüyorlardı." lafzıyla açılıyor. "Kalbin Ayinleri" bölümünde yer alan şiirleri, varlığın hakikate doğru yürüyüşünde çıkardığı ayak sesleri olarak nitelendirebiliyoruz. Bu bölüm toplam üç şiirden oluşuyor. Mezkûr üç şiir, şairin varlığını sorgulamasıyla hakikate doğru evriliyor. İlk bölümdeki sorgulananların cevabı bir nebze bu bölümde vuku buluyor. Tabii, Düelloda Islık Çalan'da asla var oluş problemlerini çözmek adına sorulan sorular sahih cevaplarına erişemiyor. Belki de Çolak şiirinin hakikat zemininde mevzu bahis metafor söz konusu. "Kalbin Ayinleri" bölümdeki bazı şiirlerin üzerine konuşacak olursak: Zannımca, bu bölümde "Dünya Böyledir" şiirinin dışında "Next Station Fıstık Ağacı" ilgiyi üzerine toplayan, güçlü bir şiir. Mezkûr şiiri ilk Söğüt'ün 13. sayısında okumuştum. Şair, bu şiirinde modern insanı merkeze koyarak gerçek üstü hayat akışını gözler önüne seriyor. Bir müphem hâlinde İstanbul-Üsküdar gözlemi de diyebiliyoruz. Şiir, içerisinde epey ironi de barındırıyor. Belki de bu şiir, kitabın içerisinde en dikkate değer dört şiirden birisi. Şiir, açık açık hayatın akışıyla alay ediyor. "Kalbin Ayinleri" bölümünün son şiiri olan "Naz Lûgatı"ysa fikrimce, M. Tuğrul Çolak şiirinin epey dışında. Söylem değil de yer yer kalıp, klişeye kapı aralayabiliyor. Şiirin içerisinde bulunan kelimeler ve imgeler kitap bütününde değerlendirilirken zayıf kalıyor. Şiir, lirik lakin kalıbın nereye doğru yaslandığı muğlak, belirsiz. Yani şiir, tam anlamıyla zihinde bir yer edinemiyor. Aslında bu bölüm varlığını ortaya koyarken kitabın üç ana fikrini belirtiyor: Metafizik, ironi ve lirizm. Düelloda Islık Çalan'ın üç bölümünün üç ana fikri. Yani üç bölümden çıkarmamız gereken fikir, "Kalbin Ayinleri" bölümünde özetleniyor. "Dünya Böyledir" metafiziği, "Next Station Fıstık Ağacı" ironiyi ve "Naz Lûgatı" lirizmi ruha yakınlaştırıyor.

Düelloda Islık Çalan'ın son bölümü ise "Döynö Ordundabı?". Bu isim "Dünya yerinde mi?" manasını karşılık geliyor. Cengiz Aytmatov'un Dağlar Devrildiğinde romanından bir alıntı. Epigrafsa Torino Atı'ndan. Tam anlamıyla muhtevaya uygun bir söz. Epigrafın bir kısmından örnek verecek olursak: "Her şey mahvoldu. Her şey yıkık dökük. Tüm bunlar insanın kendi hükmünü kendi benliğinden önde tutmasıyla ilgili." Şair ise insanın içsel bunalımını, ben'ini ön planda tutarak felsefi, ironist bir tavır sergiliyor. Ruhsal çözümlemelere bu bölümdeki şiirlerde sıklıkla rastlıyoruz. Zannımca, kitabın bütününe bakıldığında en güçlü şiirler burada barınıyor. Yani tesiri en yüksek bölüm de diyebiliriz. Bu bölüm kısaca felsefenin ve ironinin harmanıyla ortaya çıkan metafiziğin anlatısı. Gücü bir noktada tutup okuyucuyu apansız şaşırtıyor. Huzursuz ediyor. Şair, bu bölümde çoğunlukla ruhsal bir kimlik arayışında. Böylelikle de şiirlerin sesi epey yüksek. Şair, uykusundan uyanıyor ve gerçekliğin sınırlarında insanlığa saldırıyor da diyebiliyoruz. Saldırı sonucundaysa kavga, gürültü peydahlanıyor. Kitabın son kelimesi olan "vesair" ifadesinden de yola çıkarsak dünyaya, insana karşı bir çözümün olmadığı kanısına varabiliyoruz. Yani şairin kendine sorduğu soru hep muğlak bir cevaba tekabül ediyor. Esasen Düelloda Islık Çalan, araf kitabı. "Döynö Ordundabı?"daki şiirlerin bazılarından bahsedecek olursak: Bölüm güçlü bir şiir olan "Ters 100" ile başlıyor. Bu şiiri de ilk Buzdokuz'un 13. sayısında okumuştum. "Ters 100" özelinde konuşulması gerektiğini düşünüyorum. İçerisinde derin bir felsefenin yanında ironist bir görüş taşıyor. Şair, kendi yaşamsal koşullarından ipuçlar veriyor. Mezkûr şiiri, yapboz olarak da tasvir edebiliyoruz. Bu şiir de kitabın içerisinde yer alan en güçlü dört şiir diye belirtmiş olduğumuz şiirlerden. "Döynö Ordundabı?" bölümünün üçüncü şiiri olan "Premodern Senfoni: Evrensel Terziler" isminin derinliği kadar söylemi, ritmi, felsefesi güçlü bir şiir. Mevzu bahis şiir de ilk dördün arasında. Şiir, günlük yaşamın felsefesini ele alıyor. "Yeni" bir üslupla yansıtılıyor ve insanın günlük yaşamındaki koşuşturmacasına ayna tutuyor. Bu şiirde gözüme çarptığından dolayı bir parantez açmam gerekirse kitapta yer yer İngilizce ifadeler, cümleler mevcut. Sırf yabancı dilin kullanımı değil, kitabın tamamı birtakım kalıplarla, ifadelerle, seslerle, metaforlarla birlikte modernizmin yoğun etkisinden oluşuyor. Yani Çolak, geleneğin peşinden giderken ceplerinde daima modernizm taşıyor. İlk bölümde Yahya Kemal, Gogol, ikinci bölümde Üsküdar göndermesinden sonra şair, "Yakın Türk Uzak Mavi" şiirinde Uygur Türklerine temas ediyor. Bu şiirler dışında da göndermeler mevcut. Fikrimce, daha öncesinde de belirtmiş olduğum üzere bu tip yaklaşımlar kitabın muhtevasına güç, nitelik kazandırıyor. Düelloda Islık Çalan'daki güçlü şiirlerin haricinde zaman zaman kırılmalar da yaşayabiliyoruz. Hani bazen şiire kattığınız bir kelime ya da imge o şiirin gücünü düşürebilir ya "Yakın Türk Uzak Mavi" şiirden sonra gelen "Portakal Poetry" adındaki şiir bu handikaba uğruyor. İçerisinde başarılı bir ironi var lakin "vertigom azdı gene tutunsam oğuz atay" dizesindeki "tutunsam oğuz atay" ifadesi zannımca şiiri epey düşürüyor. Klişeleşmiş ifadelerin özellikle şiirde kullanılmasına hep karşı olmuşumdur. [Kitabın üçüncü bölümünde yer alan diğer şiirler ise: "Ağırlama", "Alagün".]Son şiir ise okuyucunun zihninde ciddi bir iz bırakıyor. Belki de derin yaralar… Şiir, dizilişi, kurgusu, söylemi, ritmi, yankısı; kısacası her bakımdan kitabın bütününden ayrılıyor. Tek yer ediniyor, yalnız ve farklı… Ayrıca, önemli bir noktaya da değinecek olursak bu şiirde "Sezai Karakoç'un balkonu" üzerinden şairin vefatına temas var: "balkona çıktım balkon ve sezai bey göçtü" Mevzu bahis şiirin ismi ise: "Gökyüzlü Konuşmalar". Şiir, biraz aforizmaya kapı aralasa da ufuk açıcı dizelerin varlığı şiiri güçlü kılıyor. Çoğunlukla şiir kitaplarının son şiirlerinde bir düşüş yaşarız. Düelloda Islık Çalan'da bu durumun tersi söz konusu. Kitaptaki en güçlü ilk dört şiirden birisi:

IV.

gök gürültüsü göğün öksürmesidir çünkü

kurulduğundan beri kronik hasta dünya

bütün kökler, kablolar karışmış birbirine

insanı insan aklı sökecek yeryüzünden

Düelloda Islık Çalan, M. Tuğrul Çolak'ın "Yeni" Hece şiirinin peşinden gittiğinin bir kanıtı. Şairin bu ısrarcı tavrının daima sürdüreceğine inanıyorum. Fikrimce, şair "yeni" bir şey söylemenin eşiğinde.

Düelloda Islık Çalan, güçlü bir ilk kitap. Konuşulması, üzerine muhakkak tartışılması gerekiyor. Dilerim ki: Şairin kuyuya attığı ses, ilelebet yankı bulur.


Yazar: Kadir TEPE - Yayın Tarihi: 17.01.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.03.2023 22:57
1001

Kadir TEPE Hakkında

Kadir TEPE

2001 yılında İstanbul'da doğdu. İlkokul ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim öğretim hayatına devam etmekte.

Başta şiir olmak üzere öykü, deneme, eleştiri gibi alanlarda da çalışmaları mevcut.

Şiirleri ve yazıları; Söğüt, Edebiyat Ortamı, Türk Edebiyatı, Olağan Şiir, Kayıp Kayıt, Sadece Şiir, Akatalpa, Kafagöz, Ayarsız gibi dergilerde ve online mecralarda yayımlandı. Şiirleri farklı dillere tercüme edildi. M. Burak Çelik ile birlikte Ruhsatsız Dergi’yi çıkarıyor. Fabrik Kitap-Ruhsatsız şiir dizisinin editörlüğünü yürütüyor.

Eserleri:

Yularsız Atın Radyosu (2021, 2022)
Ayıp El İşaretleriyle Gösterilen Uzaklıklar (2023)
Isırma Hastalığı (2023)

Kadir TEPE ismine kayıtlı 4 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 3 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com