Neden ve Nasıl Yazar Oldular? -II-, Düşünce, Faik ÖCAL

Neden ve Nasıl Yazar Oldular? -II- yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Neden ve Nasıl Yazar Oldular? -II-

23.06.2025 09:00 - Faik ÖCAL
Neden ve Nasıl Yazar Oldular? -II-

Aziz Nesin'in "Mum Hala Güncesi" pek ilginç bir çalışmadır. Bu eserinde Nesin yazı ve yazarlık hakkında şu noktalara dikkat çekmektedir: "Sanatçı yaşayacak insanlar yaratmak zorundadır; bunları yaratır ve yaşatabilirse, büyük sanatçı olur. Büyük sanatçı olmanın yollarından, koşullarından biri de, kelimelerden, ama etli, canlı, kanlı, yaşayan ve hiç ölmeyen insanlar –kahramanlar- yaratmaktır." (Sayfa; 77)… "Okuduğum kitapların konularını, ayrıntılarını unuttuğum belki de iyi. Herhalde o kitapları özümsüyorum, kendime sindiriyorum ki, onları unutuyorum. O kitaplar çiğnenmiş, parçalanmış, sindirilmiş, özümsenmiş olarak benim kendi malım oluyor. Yediğimiz bir meyve, içimizde nasıl artık eski meyve değilse, okuduğum kitaplar da bende öyle oluyor." (Sayfa;183)… "Yazarlık içe bakarak dışarısını görmek, kendine bakarak başkalarını görmek, tanımaktır." (Sayfa; 233).

Nikos Kazancakis "Zorba" romanında yazarları büyük konuşmacılar ile büyük ozanlara şöyle benzetir: "Büyük konuşmacılar ve büyük ozanlar da, aynı biçimde ve hep ilk kez görürler. Önlerinde her sabah, yepyeni bir dünya bulurlar; bulurlar değil, onu yaratırlar." (Sayfa; 138).

Mehmet Kaplan, "Edebiyatın İçinde" eserinde yazarın üslubu ile maksadı arasında bağ kurar: "Bir yazarın üslubunu tayin eden en mühim amil gütmüş olduğu "maksat"tır. Üslup, yazarın hayat karşısında almış olduğu tavra bağlıdır." (Sayfa; 93). Yine Kaplan aynı eserde şekil hakkındaki görüşünü şöyle açıklar: "Şekil, lüzumsuz unsurları atmak, temizlemek, insicam vermek, toparlamak demektir. Şekil, muhtelif unsurlar arasında münasebetler kurmak suretiyle vücuda gelir. Kompozisyon denilen şey de budur." (Sayfa; 230).

Mehmet Kaplan aynı eserde şahsiyet ve mükemmeliyetin ancak tabiata boyun eğmekle mümkün olduğunu ve onun verdiği imkânları işlemekle ulaşılabileceğini söyler.

Alain'a göre iyi nesir, kendisini unutturarak okuyucuyu doğrudan doğruya fikre veya vakıaya götürmelidir… İnsanın, atın kemaline ihtiyacı yoktur… İnsanın fizyolojik davranışları ile üslubu arasında sıkı bit münasebet vardır… Sanat eserinin şekli, hatta muhtevası kendi içinden, yapılmakta olan eserin içinden doğar. Sanat eserinin kendinden önce ve kendi dışında ne bir şekli ne de bir örneği vardır. O, teferruat ve bütünü ile tam bir yaratılıştır ve yegânedir… İnsan en iyi yazarak düşünür. Sözcüklerin gücü kendi içlerinde değil, kullanışlarında, uygulanışlarındadır. Anlatımın düşünceye uydurulması konusudur ki, yazarın demek istediğini kavrar. Kullanılan araçların parlaklığı ya da büyüklüğü ile değil, onların kullanıldıkları yere uygunluğu ile ilgilidir bu, yapının sağlamlığı buradan gelir.

Stendhal "Kızıl ve Kara" romanında siyaset ve edebiyat ilişkisine değinir ve ciddi biçimde siyasete ayar verir: "Siyaset, edebiyatın boynuna takılmış bir taştır, altı ay geçmez, onu batırıverir. Hayalin yarattığı şeyler arasında siyaset sözü açmak, bir konser ortasında tabanca patlatmaya benzer. O ses yırtıcı bir sestir, ama gücü yoktur. Başka hiçbir aletin sesine uymaz." (Sayfa; 467).

Umberto Eco eserde belirsizliğe, muğlaklığa dikkat çeker: "Tek anlamlı bir şey belirtme iddiasında olan herhangi bir metin, başarılı olamamış bir evrendir, yani zihni bulanık bir Demiurgos'un eseridir. ('Bu budur' demeye çalışan, ancak söylediğinin aksine, 'bu'nun 'bu' olmadığı kesintisiz bir ertelemeler zinciri üreten bir Demiurgos.)"

Jean Genet de yazı ile siyaset arasında birebir ilişki kurmaktadır: "Bir toplumda yazdıklarınızı yayımlattığınız anda siyasal hayata girmişsiniz demektir."

Bolleau'ya göre sanatın aynasında güzelleşmeyen hiçbir canavar yoktur.

Giraudoux asıl önceliği üsluba vermektedir: "Bütün mesele üslubu bulmakta, düşünce sonradan gelir."

Milan Kundera "Ölümsüzlük" eserinde yapıtın "mükemmellik" ve "ölümsüz" olmasına şöyle dikkat çekmektedir: "Kitaplarım ölümsüz olsun, hiç itirazım yok buna. Onları bir tek sözcüğü bile değiştirilmeyecek biçimde yazdım. Hava değişikliklerine direnebilmeleri için elimden gelen her şeyi yaptım. Ama insan olarak, Ernest Hemingway olarak ölümsüzlük ilgilendirmiyor beni." (Sayfa; 95)... "Bir romanda esas olan yalnızca bir romanın söyleyebileceği şeyse bütün uyarlamalarda anlatılanlar gereksiz şeylerdir. Günümüzde kim olursa olsun roman yazmaya kalkışacak kadar çılgın olan kimse, yazdıklarının korunmasını istiyorsa öyle yazmalıdır ki, bunlar hiçbir şeye uyarlanamasın, bir başka deyişle anlatılmasın." (Sayfa; 264)… Eserler, insanın kendini yönelttiği sorulardan doğar. Bütün öyküler, kişiler ve anekdotlar uzun düşüncelerin sonunda hayat bulur.

Pablo Neruda yaşamını ayakta tutabilmek için Rabelais'nin kitaplarını domates atıştırır gibi yuttuğunu söyler. Demek ki iyi bir yazar olmak için insanın önce kendini tanıması, sonra da kendine yararlı olacak yazarları bulması gerekir.

Franz Fanon her okurun hain ve alçak olduğunu söyler. Neden acaba? Esere kendilerine göre yorumlayıp değiştirdikleri için olabilir mi?

Malraux da geleceğe yazan yazarlardan biridir: Beni ileride okuyacak insanlar için yazdığıma inanmışımdır hep. Şu da var ki bugüne temas edemeyen yarından sesi çıkamaz.

Heinrich Heine Seyahat Tablolarında şöyle bir manzara ortaya koyar: "Hiçbir şey değişim kadar sürekli, ölüm kadar kalıcı değil. Yüreğimizin her atışı yaralar bizi, eğer yazın sanatı olmasaydı, yaşam onulmaz bir hastalık halini alırdı. Onun bize sunduğu, doğanın bizden esirgedikleridir: pas tutmayan altın bir çağ, çiçekleri solmayan bir bahar, gölgesiz bir mutluluk ve sonsuz bir gençlik." (Sayfa; 15)… "Yahu bu kadar kaba, bu kadar ölçüsüz sözcükleri nasıl kullanıyorsun? Dostum, pazar yerinin kalabalığında, dirsek vurup yol açmalısın." (Sayfa; 151).

Nuri Pakdil'e yazar, ancak yazarak girebilecektir insanlığa: insan için savaşa + ışığa… Yazar, direnmede iyice pişmedi mi, balık avına çıkmamalıdır; açmalı kitabını, saatlerce değil, günlerce okumalıdır + sözgelimi, Kızıl ve Kara'yı bir defa daha okuyabilmelidir.

Yazı ile Tanrı arasında şöyle bir ilişki kurar Pakdil: İnsan yaratılış bilgeliğini kavradıkça, sorumluluğun çemberini de genişletir. Dile gelmeyen, sözle anlatılmayan bir umarsızlık karşısında –yalnızlık, yoksulluk, bahtsızlık, her şeyin sonu, bitimi- işte o anda Tanrı düşüncesi doğar birdenbire kafamızda. Pakdil "Derviş Hüneri" eserinde de yazı ve yazar ilişkisini irdelemektedir. Şöyle: "Kararlığımdan bir şey yitirsem yazı başını alıp gidecek gerilimini de takıp yanına…" (Sayfa; 27)… "İnsanın, içinden kurduğu cümlelerin ağırlığını omuzlarında hissettiği vakitleri iyi yaşaması gerekir. İçimiz: büyük şansımızdır çünkü." (Sayfa; 40)… "Dünyadaki en güzel seslerden biri de –ilk 5'e girer- bir yazarın yazı makinesinin sesidir; hele de tuşları kağıdın üzerine düşerken YARADANA YAKINLARSA." (Sayfa; 67).

Pakdil, "Klas Duruş"ta yazı ile aşk arasında ilişki kurmaktadır: "Güvenine, inanına layık olmaktır aşk: içiyin: derinliğinin: üzerine yumulduğun o kaynak var ya: yazıyı yazı yapan: her gün ant içeceksin, bir engeli daha aşmaya: yazıyı yüreğine götürüp pişirmek demektir bu da. Aşkta kavrul ki, yazı da kavrulsun okunur: yapıt, insana, omuriliğinden de yakın olmalıdır: eklemleniştir: kesik, kesiğe bağlanır." (Sayfa; 23)… "Küllerin arasından kıvılcım aramaktır: yazı, eğer, insana aitse." (Sayfa;109).

"Yüzüncü Ad" romanında 'dünyanın Cennet'te başladığını ama Cehennem'de biteceğini' söyleyen Amin Maalouf (Sayfa; 387), yazıyla ilişkisini şöyle dile getirmektedir: "Ve ancak yeniden yazmaya başlama gayreti gösterdiğimde yeniden yaşamaya da başladım. Sözcükler yeniden sözcük oldu, güller gül." (Sayfa; 24).

Plehanov'a göre bir sanat yapıtını bilimsel yapıtlardan ayıran temel özellik, gerçeğin mantıksal yolla değil imgeler aracılığı ile dile getirilmesidir.

İsmet Özel, "Waldo Sen Neden Burada Değilsin" adlı eserinde kendimize ve isteklerimize dikkat çeker: "Sanat eseri sanatçının "nasıllığını" değil, "niçinliğini" düşündürür ve ifşa edilen bir şey varsa o bizim de kendimizin, kendimize, kendimiz hakkındaki ifşaatını içine alır… Zihnimin işleyişini tamamen serbest bırakmalı, ortaya çıkan ne olursa onu bilinçle düzene sokmalıydım. Yazdıklarım "yazmayı uygun bulduklarımdan" değil, "yazmam kaçınılmaz ve tabiî olanlardan" meydan geliyor. Kaprislerimle değil, benim için de yazarken tanınır hale gelen isteklerimle yazıyorum. Nelerin istenebilir olduğunu tartıyorum." (Sayfa; 27-28).

Tarık Buğra'ya göre yazmak, sürüden ayrılmaktır… Bir ödül için kendisini satan adam, ne yazar olabilir, hatta insan bile olamaz. İnsan olunmadan da yazar olunmaz. Bağımsızlık lazım. Sıradan insan değildir yazar. Bunu politikacılar kabul etmez, fıkra yazarları kabul etmez, eleştirmeciler kabul etmezler bunu. Ama gerçek yazar, sıradan bir insan değildir. ona ihtiyacı vardır toplumun. Bu ihtiyacı duyan toplum yükselir. Bu ihtiyacı karşılayan insan kazanır. Buğra "Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak" eserinde yazarlık ve özgürlük ilişkisine şöyle değinir: "Ömrüm ve asıl söylenişi ile, yazarlık ömrüm kafamın bağımsızlığını koruyabilmek, olaylar ve meseleler karşısında düşüncemin hürlüğünü kaybetmemek için titizlenmekle geçti."…

Paul Bourget'e göre edebiyat yaşam değildir.

John van Drutten'e göre kimse ne yazacağını iyice duymazsa iyi bir şey yazamaz.

Henry Miller yazı ve yayıncı ilişkisine değinir: Yazar yapıtını on yılda yazar. On yılda da kendisine yayıncı arar.

Boileau'a göre kolay dizeler güçlükle yazılmalı.

Michel Butor'un kitaplarındaki sayfaların çoğu elli kez yazılmıştır.

Victor Hugo'a göre Montesquieu yazdıklarıyla yüzyıllara kalır, Stendhal kalamaz. Çünkü o, yazmak sanatının ne olduğu üzerinde hiç mi hiç düşünmemiştir. Stendhal yaşamı boyunca her gün yazmış ve okumuştur.

Cocteau'a göre bir kitabın yazılmasında bizim emeğimiz çok küçüktür, bir taşıttan başka bir şey değiliz biz.

Oğuz Demiralp'a göre yazmak en başta kendine kafa tutmaktır.


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 23.06.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.06.2025 09:49
217

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

- 101 Kürtçe Roman 2. Cilt Sitav Yayinevi, 2024
- 101 Kürtçe Öykü, Sitav Yayınevi, 2024
- Alacakaranlık Filozofu Nietzsche, 2024
- Deprem Günlüğü, KDY, 2023
- Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
- Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
- 101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022
- Uzaktaki, Az Kitap, 2021
- Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012
- Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008
- Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 130 yazı bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com