Şairler Geçidi: Nuray Alper ile Konuştuk, Söyleşi, Ethem ERDOĞAN

Şairler Geçidi: Nuray Alper ile Konuştuk yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairler Geçidi: Nuray Alper ile Konuştuk

25.09.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Şairler Geçidi: Nuray Alper ile Konuştuk

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Nuray Alper. 1983 baharında Ankara'da doğdu. Zahiri yürüyüşü; büyük oğlu İ. Ethem ile 28 Şubat sürecinde yarıda bırakmak zorunda kaldığı liseyi, küçük oğlu Tarık'la Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü ve sonra TOBB Üniversitesi'nin yeni Türk Edebiyatı alanında "Bir Deneme Yazarı Olarak Mehmet Kaplan ve Düşünce Dünyası" adlı yüksek lisans tezini tamamladı. ODTÜ'de İngilizce eğitimi aldı.

Şiir, deneme, inceleme ve öyküleri Hece, İtibar, Türk Edebiyatı, Edebiyat Ortamı, Kayıp Kayıt, Yitiksöz, Ay Vakti, Bir Nokta, Şiar, Dil ve Edebiyat Akademi, Sebilürreşad, Şehrengiz gibi dergilerde yayımlandı. Eserlerine Türkiye ve Milat gazetelerinde yer verildi. Şiirleri, TRT, BİLSAM, Anadolu Yazarlar Birliği gibi pek çok önemli kurum tarafından ödüle lâyık bulundu.

Önce Zambakları Çaldılar Uykularımızdan adlı dosyasıyla Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve AKÇAĞ Yayınevi işbirliği ile gerçekleştirilen yarışmada ikincilik ödülü aldı. İlk kitabı 2010'da Akçağ yayınlarından bu adla, deneme kitabı 2016'da "Dareyn" adıyla İncir yayıncılık tarafından basıldı. "Derya ve Meczup" 2022'de Hece Yayınları'ndan çıktı. Çok sayıda okul programına, konferans, sempozyum ve şiir gecesine katıldı. Evli, iki gence anne… Sükûta sevdalı kelime avcısı.

Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?

Uzun seneler şiiri çalışılması gereken bir disiplin olarak gördüm. Her geçen gün büyük uğraşlar gerektiren bir tür olduğunu fark etmekle birlikte onun bizim talep ve irademize bağlı olmadığını da anladım. Bir inceleme metni, kitap tanıtımı yahut herhangi bir mevzuda deneme yazacaksanız hem fikirleriniz, hem de neler söyleyeceğiniz bellidir. Sadece neyi ne şekilde ifade etmeniz gerektiği hususuna odaklanmak kalır geriye ancak şiir böyle değil, latif bir bahar rüzgârı gibi. Onu takip etmeniz, nazlı bir sevgili misali geleceği zamanları kollamanız, şiirle mütemadiyen hemhal olmayı gerektirdiği için yorucu. Şiir size ani bir yaz yağmuru edasıyla uğradıktan sonra da ince bir işçilik istiyor. Yazık ki benim yazıp bitirdiğim bir şiir üzerinde çok değişiklik yapamama gibi bir zaafım var.

Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?

"Günümüz şiirini belirleyen kıstaslar var mı, varsa neler?" in cevabını vermek gerekiyor belki de önce. Yine de şahsi kanaatim şiirin en büyük probleminin savrukluğu olduğu yönünde… Biz "yeni" yi yanlış anlamlandırdık gibi geliyor; şiirin içini çağı istila eden, oradan da ruhumuza akseden zihin dağınıklığı ile doldurduk oysa bu efsunun -vecd ile rabıtası olsa da- farklı bir yerde durması gerekiyordu. Merhum üstat Sezai Karakoç'un "mısra sonundan içe kayan ses ve ritim" den söz ederken işaret buyurduğu ahenk dışında, bir iç tasarım/mimari üzerinde daha çok düşünmek lazım.

Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?

Çok iyi bir dergi okuruyum. Dergilerimizi abone olarak da desteklemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Yakın zaman önce yayın hayatının sonuna geldiğini ilan eden Dergâh dergisinin sıkı bir takipçisiydim. Hece, Edebiyat Ortamı, Türk Edebiyatı, Bir Nokta ve bir süredir Kayıp Kayıt ile Yitik Söz her ay derin bir incelemeye tâbi tuttuğum dergilerimizden. İsmini andığım tüm dergilerde yazmış olmakla birlikte Şiar'da da birkaç çalışmama yer verildi. Ancak her ay hepsinde düzenli yazmak noktasında bir direniş gösteremiyorum açıkçası. Dergilerde okumaktan haz aldığım ve tekrar okuma ihtiyacı duyduğum şiirler olmakla beraber yukarıda işaret ettiğim dağınıklık hususu canlılığını muhafaza ediyor. İsim yapmış kimi şairlerin her dergiye ürün yetiştirme telaşı ile tekrara yahut aleladeliğe düştüğünü görüyor, zaman zaman "keşke hiç yazmamış olsaydı" diyorum. Benim de yazdıktan sonra acele ile yayımlattığım ve sonrasında nedamet duyduğum çalışmalarım oldu.

img_20220217_115508

Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?

Halk şiirini ve bu geleneğin filizlendirdiği türküleri dışarda tutarsak yüksek şiir daima elit bir kesime hitap etmiş. Bu, eserde önceliği estetik olan bir şair için kötü mü; değil bence. Toplum hafızasına yerleşen ve gönüllere ölümsüz bir beste gibi nakşolan şiirler de var. İş gönüllerin ezberine girecek o mısraı bulmak. Onu bulma yolunda yazıcı olmak.

Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?

En bireysel şiirlerin dâhi toplumdan bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Fert toplumun bir azası… İnsan sağlığını muhafaza adına köklü değişikliklere sebep olan pandemi sürecini referans alalım. Ekonomiyi, ilişkileri, eğitimi, kültür ve sanatı hülasa hayatı durma noktasına getiren bir yığın tedbir şairi derin bir yalnızlığın kıyısına bıraktı. Neşenin ve ümidin şiirsel olmadığını söyler Emil Cioran Çürümenin Kitabı'nda. Yalnızlığın desteklediği, hüznün ve karamsarlığın beslediği şairlerin de süreç içinde yazdıkları şiirlere bakıldığında hem bir kalite ihtiva ettiği, hem de ne kadar bireysel durursa dursun, bu toplumsal vakıanın yankısını şiirlerine yansıttığı görülecektir. Bu içtimai süreç ferdin yalnızlığını tetiklerken şiiri derinleştirdi.

Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?

Sorular arasında sıkı bir münasebet var. Bir sonrakini görmeden cevabı vermiş oluyorsunuz zaman zaman. Şiirin, hüzün ve hassasiyetin evladı olduğunu düşünenlerdenim. Nerede tebessümle barışık şen bir şair görsem arka planında derin bir ıstırap duygusu olduğunu ve gülücüklerini nazik bir örtü olarak kullandığını sezinlerim. Bize, sevdanın suretine girdiğini düşündüren o ender insanlar gibi nesnelerin ve dahi kelimelerin de şiire ilham olduğuna inanırım. Okumak yolunda rastladığımız bir kelime o anda tüm anlamlarından sıyrılabiliyor ve ilham olabiliyor kaleme. Kâinatta cansız bir varlık yok, her kelimenin farklı manalara bürünmesi ve her şiirde ayrı bir anlam alanına işaret etmesi izahı, ispatı bunun. İsmet Özel'den mülhem, her birimiz olduğumuz değil, olamadığımız; yaşadığımız değil de yaşayamadığımızızdır çünkü şiirde… Bu sebeple şiir yaşatarak hırpalayanın değil, yaşatmaya dahi kıyamayanın peşinden gitmelidir.

Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?

Bu şiire hangi açıdan baktığımızla alakalı ama bizce şiir insanı şuura taşımalı. Toplumun akıbeti açısından şiirin birleştirici ve bütünleştirici dahası mucizevi bir etkiye sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. Terakkiyi ölçü alan hakiki şiirin bulunduğu ortamda nezaket, hassasiyet, edep, merhamet de olacaktır. Şiirle kısa süreli iştigallerden bahsetmiyorum, taşın mermere dokunuşu ve orada bir im meydana getirişi gibi, çocukluktan başlamak suretiyle toplum ruhuna kodlanmalı o…

Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?

Büyük şehrin şiire tek katkısı ulaşım ve iletişim imkânlarının daha iyi olması fikrimce. İstanbul'un Üsküdar'ın da bulduğunuz şiiri, Doğu'nun tarihi bir mekânında yahut o utangaç çocuklarının arasında daha yüksek bir tondan yakalayabilmek zor değil. Ufak diyebileceğimiz beldelerde şiir vesilesiyle buluştuğumuz gençlerde de büyük şehirlerdekilerin doygunluğu ve ilgisizliği yok. Üstelik okuryazar oranı daha düşük görülse de daha yoğun, yıpranmamış bir samimiyet var taşramızda. Belki de görecelidir, uzak olduğu için şiirsel bir hissiyattır ama havanın duvarlarla örüldüğü bir şehirden ziyade küçük bir şehirde yaşamış olmak daha iyi şiirler yazdırırdı sanki bana…

Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?

Zamanlar şekli, içeriği, üslubu değiştirip dönüştürür. Her kuşak kendi şiiriyle gelir. Louise Bourgeois modern sanatın anlamını yeni yollar bulmak zorunda olmamızla açıklar ve modern sanatın daima süreceğini, bir sonu olmayacağından şanslı sayıldığını vurgular. Bu, nesil kavramını etkisiz hâle getiren bir tavır… Yaklaşımı çok mantıklı bulmama rağmen tekerrür gerçeğini unutmamak gerektiğini savunuyorum. Nasıl ki anneannelerimizin giydiği elbiselerin seneler sonra küçük değişikliklerle vitrinlere taşındığını ve moda olduklarını görüyor isek sanatı dar bir söz kaynağına, karışıklık ve hezeyana hasreden gençlerin de bir gün mısraı sese, ahenge, nizama, derin anlama teslim ettiklerine tanıklık edeceğiz. Bizim yitirdiğimizi onlar bulacaklar çünkü içlerinde ciddi sezgi ve kabiliyetler var. Maddenin hükümran olduğu bir çağda bunun ortaya çıkarılabilmesi için ebeveynlere, eğitimcilere, sanat ehline ağır sorumluluklar düşüyor.

Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kim?

Açıkçası dergilerde yer alan metinleri dikkatle takip etmeme rağmen bu hususta somut bir şey söyleyemiyorum. Burada, şiir eleştirisi yapan en az yedi sekiz isim zikredebilirim ancak bunun ayrıcalık ihtiva edip etmeyeceği hususunda emin olamam. Okuduğum pek çok inceleme yazısında üstü örtük de olsa bir eleştiri bulduğumdan yahut belki, önce eleştirinin niteliğini belirlememiz gerektiğinden… Bence edebiyat ve eleştiri ayrı alanlar… Her eleştirmenin edebiyatçı olması da gerekmiyor, edebiyatla alakalı iyi bir okur olsun kâfi. Bir de "öznel olmayan bir eleştiri var mı?" sorusuna dair bir parantez açtığımızda "öznelliği en aza indiren eleştiri çabası içinde olmak" söylemine yaklaşabiliyoruz ancak. Eleştirmek, hangi kıstaslara göre? Şöyle de bir durum var; birileri mütemadi bir eleştiri eksikliğinden bahsediyor. Siz bir kitap tanıtımı yapıyorsunuz, hemen ardından ilişkilerin dost ahbap dairesi içinde yürüdüğünden, sosyal medyadaki gruplaşmalardan, eleştirinin öldüğünden falan söz ediliyor. Belki özel olacak ancak bunu tekrarlayan isimlerde bir öfke ve buhran hâli, bir sevilmeme sancısı görüyorum ben. Oysa eleştirmenlikle bir kitabı tanıtmak ayrı şeyler. İlaveten her oku ruh yakınlığı duyduklarını önceler. Edebiyat dergisi çok fazla, bu alan genişliği niteliği de düşürüyor. Bence sınırları belirleyici, alanı ileri taşıyacak ciddi bir eleştiri dergisine ihtiyaç var. Üzerinde durmamız gereken bu.

Burada Şiraze Dergisi'ndeki yapının özellikle son dönemde bu konuda bir iddia taşıdığını hissettiğimi de söylemem gerekiyor.

once_zambaklari_caldilar_uykularimizdan

Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.

Bu, tarihin dikkatli okuma talep ettiği zor bir yolculuk. Saatlerce düşünüp sayfalarca yazabileceğimiz bir mesele. Şiir Selçukluda, Osmanlıda, Türkiye Cumhuriyetinde nerede? Tarihin duraklarında hangi amaçlara matuf olmuş, neye göre şekil ve muhteva değişikliklerine gitmiş? Türk şiirinin Şeyh Galip, Yahya Kemal, Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Orhan Veli, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi öncüleri şiirle nasıl bir istikamet çizmiş ve şiirlerindeki istikameti neye göre tayin etmiş? Bu sorulara kendi içimizde cevap verdiğimizde şiirin kültür ve medeniyet üzerindeki kurucu rolünü de okuyabiliriz.

Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?

Etkileşim şiirin doğasında vardır. Her birimiz bir şairin tesiriyle başlarız şiire, uzun zaman o yankı ve yansımanın izlerini taşımasına izin veririz mısralarımızın. Bu hakikat sadece şiir üzerinde de göstermez kendini ancak en baskın olduğu tür şiirdir bence. Şiirde kesinlikle usta-çırak ilişkisinden yanayım. Yüksek lisans hayatım boyunca ve sonrasında -ne kadar yorulmuş ve yıpranmış olursam olayım- hocamın yönlendirici rolüne baktığım zaman daha öncesinde bir takip altında olmamış, bir öğretmenin derslerine girmemiş, fikirlerine müracaat etmemiş olduğum için üzüntü duyuyorum. Ben bunu şimdiye dek hep bir zaaf olarak gördüm; bir gruba tâbi olma, arkana birilerini alma gibi kalıplar içinde konumlama yanlışlığına düştüm. Kalemimin mizacına göre takip etmem gerekenleri, düzeltmem lazım gelen mısralarımı söyleyen bir hocam olsaydı bugün farklı bir noktada olacağıma inanıyorum. Tabi ardından yürüdüğünüz insanın da her açıdan size rehber olması gerekmekte. Doğru olan, yola çıkan kadar yolda olanın da talebeliğini bilmesi.

Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?

Böyle bir iddia içinde olabilmek için ikinci yenide folklorun izlerine rastlamamak lâzım. Mustafa Kurt hocamın şiirin gelenekle ilişkisini irtibatlandıran "Şiirin Dili, Sözün Varlığı" adlı güzel bir makalesi var. Makalede Sezai Karakoç'un a Dergisinde yayımlanan "Suç Folklorda Değil" adlı yazısına taraftar bir tutum dikkati çekiyor. 1950'lerde Edip Cansever'in, Turgut Uyar'ın, Behçet Necatigil'in, Gülten Akın'ın mısralarındaki kimi detaylar şiirin folklordan beslendiğinin bir delili. İlaveten bizim olandan ilham almayan bir şiir bizi nereye götürür?

Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?

Çekişmenin açık ve mert olanı evladır. Yazık ki vaktiyle aleni yaşanan tartışmalar bugün sahne ardına geçmiş, edebiyat mahfillerini dedikodu ortamlarına çevirenlerin ellerinde kalmış durumda. Dergilerdeki ve şiir programlarındaki gruplaşmalardan şikâyet edenler o küçük alanlarını kendi lehlerine kullanmakta mahirler. Ellerine imkân geçse başta eleştirilerinin merkezine aldığı hanımları bu mecradan silmeye çalışacak kimseler tanıdım fakat işte geçmiyor o fırsat... O mutlak döngü buna müsaade etmiyor. Kalemi hizmetkâr olarak kullananların kaleme hizmet edenlere karşı beslediği bir sinsi ve gizli rekabet nitelikli üretime de mâni. Keşke bu tek taraflı yarışlar boş sözden kurtarılarak ilme tevdi edilebilse…


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 25.09.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.08.2022 00:01
1163
Yorumlar
  • Halit Yıldırım 2022.09.29 10:10

    Müstefid olduğum bir söyleşiydi. Özellikle "Kalemi hizmetkâr olarak kullananların kaleme hizmet edenlere karşı beslediği bir sinsi ve gizli rekabet nitelik-li üretime de mâni." cümleniz müthiş bir tespit... Teşekkürler hocam, hürmetlerimle

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 176 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 5 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com