Uygarlık Manifestosu: Nasıl Üretmeli, Tüketmeli, Yaşama, Düşünce, Misafir Köşesi

Uygarlık Manifestosu: Nasıl Üretmeli, Tüketmeli, Yaşamalı? yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuy

Uygarlık Manifestosu: Nasıl Üretmeli, Tüketmeli, Yaşamalı?

10.07.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Uygarlık Manifestosu: Nasıl Üretmeli, Tüketmeli, Yaşamalı?

Furkan SOYLU yazdı...

"Hakimiyet kayıtsız şartsız mülk
sahibi sınıfların ve onların devletinindir."

Giriş: Krizin Saptanması

Kapitalist üretim biçimlerinin ve paradigmalarının egemen olduğu bir dünya için gelinen nokta bir krizin varlığı… Başkaya'nın eserine bu krizi saptayarak ve serencamını ortaya dökerek başlaması aslında neye itiraz edeceğine ve nasıl itiraz edeceğine dair işaretleri taşıyor. Mevcut paradigma XIII. yüzyıl ve Kolomb macerasına kadar götürülebilecek olduğu gibi asıl başlangıç noktası şu iki devrimdir: Sanayi Devrimi (1784, Buhar Makinesi) ve Fransız Devrimi (1789). Bu iki devrimin birbiri ile olan kesişimi Başkaya'ya göre geçerli kapitalist paradigmanın taşıyıcısı olmuştur. Ancak Başkaya önemli bir söylem olarak ortaya bu paradigmanın sürdürülebilirlik yitimi yaşadığı için iflas etmiş olduğunu öne sürüyor. Daha sonra çeşitli başlıklandırmalar ile kapitalist paradigmanın mahiyetine ve tezahürlerine dair tahliller gerçekleştiriliyor: Meta fetişizmi, işçinin emeğine yabancılaşması, mülksüzleştirilme ve sermaye birikimi, saçma ihtiyaçlar hiyerarşisi gibi çokça aşina olduğumuz kominst-marksist söylemler yoğunluk kazanıyor.

Üretmeyi Unutma(ma)k: İhtiyacın kadarını üret…

Mesele üretmek değil üretirken aslında tüketmek ve beraberinde biraz da tükenmek… Başkaya'nın temel de ele aldığı ve varıp söylemek istediği de bu. Bu yüzden kitap bir "nasıllık" soruşturması. Bu bölüm ise: Üretimin nasıl olması? Tabii bazı şeylerin ise asla üretilmemesi gerek, öyle düşünüyor yazar. Tüketmeye dair ve bunun bir kültür haline gelişi çokça ele alındı. Foucault, Baudrillard, Chul-Han, Bauaman vb… Başkaya'da üretimi ele alıyor, üretim toplumuna dair tahliller yapıyor. Üretim toplumu aslında şeyler mi üretiyor yoksa ürettiği şeyler ile şeyleşmiş-bir-üretilen mi oluyor… Kendi kendisini üretiyor, kendisini sunuyor aslında belki de. Başkaya en çok buna dertleniyor. Üretelim ama üretirken üretilen biz olursak. Bu işte büyük tehlike. Günümüz performans toplumu aslında özünün tüketicilik ve özünün üreticilik olduğu bir başkalaşmaya evrilmiştir.

Başkaya için üretim ilişkilerini rayından çıkaran bizim neyi üreteceğimizin ve nasıl üreteceğimizin sorulmaması ile aslında bir ihtiyaç ve üretim arasındaki bağın tahrip edilmesidir. Üretim için ihtiyaçtan fazlasının üretilmesi, temel ihtiyaçları karşılamayan üretim, doğan bir şey eksilten üretim, daha çok lüks ve gereksiz şeylerin üretimi söz konusudur. Bunlar üretim ve tüketim arasındaki ilişki için ihtiyaçlar sorununu doğurmuştur. Kapitalist çağın paradigması en önce zaten ihtiyaç kavramının içini boşaltmıştır diye düşünüyor Başkaya. İhtiyaçlar teorilerinden hiyerarşi olarak bilinen meşhur açıklamanın aslında bir eşitsizlik sistemi doğurduğunu düşünüyor. Çünkü bu hiyerarşi her tabakanın kendisinin ihtiyacını nasıl karşıladığını gösterir, ihtiyacının ne olduğunu değil. Bu yüzden bu tür şeyler insana olan saygının ve onun kendisini gerçekleştirmesinin aşındırmasına matuftur. Bu bölümün nasıl üretmeli tartışması bu çerçeve ile geliştikten sonra üç alandan örnek vererek durumu somutlaştırıyor.

Yabancılaşan Çifti: Tarım ve çifti ile başka bir yabancılaşma tespitinde bulunarak çiftçinin, köylü halkın kendisine olan bilinçten uzaklaştırıldığı söylenmektedir. Modernizasyon ve makinizasyon ile çiftçi ilkelmiş gibi görülerek onun bu durumdan çıkması gerek denilmiştir. Bu da çiftçiyi kendisi olmaktan çıkararak bu sürece adapte etmiş ve kendisine yabancılaştırılmıştır. Çiftçi bu hale sokulduktan sonra ise artık ortada ne gıdanın eski tadı kalıyor, ne de ürettiğine yabancılaşmayan bir çiftçi…

İklim Krizi ve Kapitalizm: Çağlar boyu hep bir enerji biçiminin ve kullanımın söz konusu olması ile aslında egemene uygun enerjiler çağları olmuştur. Örneğin en basitinden nükleer enerji. Nükleer enerji aslında çağa uygun olan, üretilmesi gereken bir enerji değil Başkaya için. Bu çağın egemenlerinin enerjinin ne olmasına karar verdiği bir enerji. Ve gayet net bu nokta itibari ile Başkaya: Üretilmemeli! Çözüm: Enerji tasarrufu.

The automobile for everbody: Enerji için sözünü ettiği egemenlerin belirleyiciliğini burada da söz konusu ediyor Başkaya. Fordizm ve Henry Ford: "Herkese bir araba" (The automobile for everbody) sloganı ile otomobil kullanımında artış sağladı. Her 7 kişiden birisi araç sahibi. Artık arabasız/araçsız olanlar az. Başkaya'nın bu otomobil tutkusuna olan eleştirisi belki de biraz insana yabancı geliyor. Çünkü artık bugünün dünyası dört tekersiz tahayyül edilmeyen bir dünya…

Bu bölümde nasıl üretilmeliyizi tartıştıktan sonra ikinci sorusuna geçiyor Başkaya.

Tüketimli Varoluşlar: Tüketime Karşı Nasıl?

Gandi'den bir epigraf ile başlıyor: "Sade yaşa ki başkaları da sade bir yaşam sürdürebilsinler." Başkaya'ya göre bu çağ zenginliğin hortladığı bir çağ… Baudrillard'da nitekim eşitsizliğin ölüm karşısında bile hala çok büyük olduğunu vurgulamıştı Tüketim Toplumu (Ayrıntı, 2019, s.33) eserinde. Baudrillard ile baya hem fikir Başkaya. Baurdillard ile hem fikir olmakla kalmıyor çokça çeşitli veriler, rakamlar vererek tabloyu resmediyor. Sözünü reklamlara da getirmeden durmuyor. Reklamlar durdurak bilmeden her geçen gün tüketimi artırıyor: "tüketiyorum öyleyse varım". Reklam için harcanan masraf, broşür vs ise milyonlarca ağacın katline sebebiyet veriyor. Sözün kısası: Doğaya verilen zararın haddi hesabı yok, ne için tüketmek için. Çare: tüketimi ivedilik ile kısmak.

Önce egemenler, önce oligarşiler. Tüketimi kısmaya bunlardan başlanılmalı. Yoksa gönüllü tüketimlere ikna edilecek gönül falan kalmaz. Bunun için de söz radikal bir devrime dayanıp geliyor.

Büyük Soru: Nasıl Yaşamalı?

Yaşamak için bir birliktelik elzem. Müşterek olmamız gerek bütün haklarımız ile. Bunun için işte özel mülkiyeti gündemine alıyor Başkaya bu bölüm içerisinde. Ve tabi özel mülkiyet ile devlet ilişkisi. Özel mülkiyet bir tabu. Sınırları: nerede başladığı nerede bittiği belli olmayan bir tabu. Bu tabunun bir de dini var: para. Din bugünün dünyasında artık paradır diyor Başkaya. Paraya indirgenen, merkezlenen bir dünya. Ve paraya sahip olan bu dinin tanrıcıkları oluyor. Kendisine kullar yaratmaya başlıyor. Bu kulluk/kölelik ilişkisinin ise lağvedilmesi gerekiyor. Buna ise özel mülkiyetten başlamak en öncelikli Başkaya için.

Fikret Başkaya, Bir Başka Uygarlık İçin Manifesto, İstanbul: Yordam Kitap, 2022


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 10.07.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2023 11:04
532

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1037 yazı bulunmaktadır.