“Buradan Bakınca” Eserinde Söylem Salkımları, Edebiyat, Ethem ERDOĞAN

“Buradan Bakınca” Eserinde Söylem Salkımları yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

“Buradan Bakınca” Eserinde Söylem Salkımları

22.08.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
“Buradan Bakınca” Eserinde Söylem Salkımları

Tenasüp – Alan Kuramı ve Anlamın Konuluşu

Batı edebiyatında tenasüp sanatı yoktur. Hatta klasik şiirimizdeki tenasüp kullanımına benzer örnek de yoktur. Şiirde olan, olması elzem olan temel estetik varlıklardan biridir oysa uyum. Tenasüp sanatı bunu bizim şiirimizde peşinen sağlayan bir imkândır. 'Farklılıkları benzeyen' şeyler arasındaki analojiden faydalanarak bazı akademisyenlerin "alan kuramı"nı tenasüp karşısında konumlandırdığına şahit oluyoruz. "Alan kuramı" basitçe; aralarında gösterge (kelime) – gösteren (ses) / gösterilen (anlam) düzleminde yapısal ve anlamsal denklik, eşitlik bulunan unsurlar bütünü, şeklinde açıklanabilir. Bu kavram, Saussure'ün görüşlerinin anlambilime ilk uygulanması olarak kabul edilmektedir. Onun "dil" düşüncelerinden etkilenen Jost Trier'in ortaya attığı "alan kuramı" etkilerini metni anlama ve anlatma bağlamında gösterir. Bu kuram "hiçbir sözcüğün insanların bilincinde bağımsız şekilde yer almadığını" da savunur. (Ören, 2020)

Anlam, kelimeyle (gösterge) gösterdiği nesne arasındaki ilişkiye yüklenen bir görevdir. Bu yük tamamıyla görev yapılmış addedilerek verilir. Kelimelerin anlambilim açısından söyleyebileceği, işaret edebileceği, çağrıştırabileceği sınırsız şeyler olmasına rağmen her şeyi anlatması imkânsızdır. Bu cümle anlamda sınırsızlığın sınırını gösterir bize. Bu sınır hem muhayyile hem de şiiriyet sınırıdır. Kelimelerin esas misyonu üst bir katmanda yükleyici bekleyen anlamlara giysi (üst dil) olmaktır. Ceset ve ruh meselesinde olduğu gibi. Üstad Sezai Karakoç'un "yaratılanı değil yaratmayı taklit" dediği yerdir burası. (Karakoç, 2007)

Anlam kelimenin kendisinde değildir. O sebeple henüz ses bütünüyken ona yüklenen ilk anlama "ilk anlam, konuluş anlamı" deniliyor. Bir ses bütününe ilk verilen anlamın dil içi bir mantığı olmalıdır. Ancak anlambilim yansıma kelimeler dışındaki bütün dil varlığı için "nedensizlik" prensibini öne sürerek bu kapıyı kapatır. Kabaca söylersek; "pencere" ses bütünü / kelimesi için an itibariyle kullandığımız anlamı ilk veren kişi "kapı" anlamı verseydi pencereye "kapı" derken bulurduk kendimizi. Ayrıca kelimelerin dil-zihin-dış dünya ilişkisi kendisi ile gerçekliği arasındaki ilişkiyi oluşturur. Bağlamın bu aşamasında şairin ürettiği binlerce aksiyondan birine dikkat çekmek yerinde olacaktır.

Gerçeklikten Sanatsal Gerçekliğe

Bazı şairler, birçok kelimeyi (gösterge) kendi dünyasını gizlemek için kullanır şiirde. Daha açığı, göstergeye vermediği görevi ses ve anlama (gösteren / gösterilen) yükler. (Şiir yaklaşımları da buradan çıkıyor.) Mesela kalem gösterge, "yazı aracı" anlamı ise gösterilendir. Bayrak gösterge, bağımsızlık gösterilendir. Gösteren ise kelimeyi oluşturan seslerdir. Gösterilenin ilk anlamdan mecaza açılımına dikkat etmeliyiz elbette. Şairin söylediği hatta icat ettiği anlamların büyük kısmı, kendi dünya macerasını ve şiiri söyleyici karakterini saklama amacı taşırken, tersinden oluşturulan otomatizm, tanımamız için konulmuş olduğunu da gösterir. İnsanı aradığına ulaştırabilecek iz ve ipuçlarını ifade eder. Şair, sözünün derinliğini bu aşamada çoğu kez fark edemez. Şairin meselesi dilin şiirsel işlevine dönüktür. Ancak meramını iletirken mahremiyet ağır basar. Durum hem şair hem de alımlayıcı açısından en az şairin ruh hali kadar karmaşıktır. Hem bir şeyi saklar hem de aynı şeyin sezilmesini, fark edilmesini bekler. Dikkatli bir okur çatlaktan sızan özü görür.

Şairin gelgitleri ve ikircikli (zannedilen) tavrı, eser – gerçeklik ilişkisi bağlamında netleşir. İçinde yaşadığı toplumdan ayrılmaz bir birey olan şair, realite karşısında kayıtsız kalamaz. (Pek çok poetik yaklaşım şaire toplumsal önderlik rolü bile biçer hatta). Sosyal ve siyasal değişimlerin olumsuz sonuçları şairi de aynı ölçüde etkiler çünkü. Bu açıdan şair de toplumsal ve siyasi içeriklerden ürettiği metni, şiir dil üzerinden törpüleyerek estetize hale getirir. İşleyiş şöyledir: şair, görüp duyduklarından etkilenir, onları yeniden biçimlendirir ve yorumlar. Bu yorumlamada şairin, hayata bakışı, eğitimi, dönemi, çevresi etkilidir. Gerçek denen şey, değişerek edebî eserin dünyasına girer. Hayatın gerçeği, sanatın gerçeğine dönüşür.

"Buradan Bakınca" Şiirindeki Gerçeğin Boyutlarına Söylem Salkımının Etkisi

Şair Mehmet Tepe'nin ikinci şiir kitabı "Buradan Bakınca" (Tepe, 2020) ikinci baskısını yaptı. Evvelen hem şaire hem de yayıncısına hayırlı olsun dileklerimizi sunalım. Saniyen şu notu aktaralım: Mehmet Tepe'nin bütün şiirlerini aynı dikkatle okurum, okudum. (Bu cümleyi sadece olumlamak için kullanmayacağım.) Ancak bütün şiirleri ya da yalnız bu kitaptaki şiirler üzerine söz ulamak yerine bir şiirini temel alarak kuracağım cümlelerin bütün kitaba teşmil edilmesini isteyeceğim. O yüzden kitabın tamamına şamil olması öncülüyle iki şiir arasında kaldım. İlki "Türkiye Bilgisi" ikincisi ise kitaba da isim olan "Buradan Bakınca" … Bendeniz "Buradan Bakınca" şiirini seçtim. Bu şiirden yalnızca iki birim alıp yorumlamaya çalışacağım. Peşinen ifade edeyim: Mânâ şairin karnında. Refik Halit Karay'ın "Anadolu'yu Gördüm" adlı yazısı İstanbul'dan Anadolu hakkında ahkâm kesmenin önünde engel olmuş zamanında: "Anadolu'yu böyle adım adım, uzun uzun, kendi malım gibi gördüm. Anadolu'yu bile bile, tanıya tanıya, öyle sevdim." Hüseyin Akın da Mehmet Tepe'nin benzer bir etki oluşturmasından söz ediyor: "Güneydoğu üzerine hariçten gazel okuyup gürültü çıkaranlar da nasibini alıyor." (Akın, 2021). Şair Mehmet Tepe de Refik Halit gibi bakar, sever, "Türkiye Bilgisi" şiiri şahittir.

"Geceyi bölmüşler orta üçüncü sınıfta

sessizlik pat diye düşmüş gölgelerin dibine

bir gömleğin düğmelerini sökerken

çıkan o hırıltılı harf korku olmuş insana"

Örnek olarak aldığımız bu metin parçasında bizim insanımıza ve ülkemize dair sosyal, siyasal ve kronikleşmiş, aynı zamanda birbirinin içine geçmiş pek çok çetrefilli meseleyi beklenmeyecek kolaylıkla aktarıverir. Durumu söylenmesi kolay görünen, ancak benzeri söylenmeye kalkılınca zor olduğu anlaşılan, sehl-i mümteni ile açıklayabiliriz sanırım. Bunu Mehmet Tepe o kadar rahat yapar ki şiirin imbiğinde, beyaz bir tülbentte süt süzer gibidir. Açıklaması şu; meselelere vukûfiyet ve hassasiyeti. O meselelere gelince şiire dönüyoruz(!): ilk mısrada "bölmüşler" kelimesi çok anlamlılık olarak bize hem "gece yarısı" hem de "bölünme, bölücülük" bağlamını açıyor. Dördüncü mısrada yer alan "korku" kelimesi bağlamın açıklaması. Tahkiyesini yaparak ilerlememiz şart: terörün en şedit zamanları (1993-94) sanırım Tepe'nin 8. Sınıf yıllarına denk geliyor. 1993 yılı malum büyük eylemlerin ve katliamların yılı. Tepe, bu eylemlerden biri karşısında, bir insanın tepkilerinden yola çıkarak metni kurmuş olmalı. Bir film sahnesi gibi bu şiir biriminin kurgusu. İki eliyle iki yakasını tutup gömleğini iki yana zorlayan bir profil. Bu sahne acının sahnesidir. Akabinde "ah" çekilir. Bu "ah" çaresizliğin dışavurumudur. Ah kelimesi elif ve güzel he ( ة) ile yazılır esasen. Hırıltılı harf hı (خ) harfidir. Ancak ah normal değildir. Güzel he, hırıltılı hı ( خ) formatına girer acı ve çaresizlikten. Bu tahkiyede ikinci mısraın işlevine gelirsek, bu mısraın ilk birimin "en şiir" mısraı olduğunu söylemeliyiz. Sahneyi göz önüne getirin: gecenin ihtişamlı sükuneti "pat" sesiyle, bir silahın patlamasıyla, ("sessizlik pat diye düşmüş") bir insanın yere düşmesi anlatılıyor. Bu mısradaki tezat sanatının gücüne dikkatinizi çekiyorum. Kaos ortamı, insanların birbirine düşmesi, savaşlar, askerlerin şehit olması ve geride çoluk-çocuk bırakması değildir yalnızca. Bunlar zaten bir kesimin kaynakları kullanarak zenginlik ve refah içinde yaşaması içindir. Çoğunluğun acılarının kaynağı da budur. Şair bu acıların kaynağına tepki vermiştir. Sosyal ve siyasi şartlar, Mehmet Tepe şiirine doğrudan değil, bunların topluma yansıması ve sonuçları anlamında girmiştir. Yaşananlar karşısında verilen tepkiler bu şiirlerde öne çıkar. Yaşanılan olumsuz gerçekler şairin şiirinde üzüntü, keder, ümit, hasret ve öfke şeklinde tezahür etmiştir. Şiirin ele aldığımız birimindeki söylem salkımlarına geçmeden evvel salkım konusuna değinmekte yarar görüyorum. Aynı anlam düzlemindeki uyumlu kelimelerin her birinin söylem salkımına katkısı vardır. Bu kavramı ortaya atan Rıza Filizok, "Edebî Eserlerde Figürler Düzlemi ve Derin Yapı" yazısında 'kelime alanları veya divan edebiyatındaki tenasüp sanatı birer figür salkımı üretirler. Örneğin, divan şiirinde sıkça karşılaşılan meyhane, şarap, kadeh, saki, humar vb. kültüre bağlı ve metinler arası bir figür salkımıdır. Figürlerin bu düzenli bütünlüğü bir söylem salkımı (configuration) oluşturur.' (Filizok, 2010) Şeklinde kanaatini açıklıyor. Bu şiir birimindeki salkımı oluşturan kelimeler ise; gece, gölge, korku, sessizlik, pat, bölme… Ayrıca gömleğin yırtılması gibi ülkenin de bölünmeye çalışılması, pat sesi ve hırıltılı harf kullanımları da figür salkımı oluşturuyor. İlk figürler (gece, gölge, korku, sessizlik, pat, bölme) düzenli ve söylem salkımı oluşuyor. Sonraki figürler daha uzak benzerlikler ve tezatla oluşmuş. Düzensiz figürler için de söylemde bütünlük oluştuğu için "salkım" tabirini kullanacağız. Salkım, şairin anlatmak istediği anlama okuru hazırlayan bir işlev görüyor. Ülkenin belli dönemlerde bulunduğu kaos ortamını ve bunun makul çoğunluğa etkilerini içerden bir göz ve sesle aktarıyor şair.

"Buradan bakınca güzel ülkem yağmur

yağmadan da ıslatır matematikten kalan çocukları

omuzladığım yükü indirince dönüp sorayım

tütün kaçaklarının öldüğü yere kimse uğrar mı"

Bu şiir biriminin ilk mısraında yağmur, üçüncü mısrada yük imgeleri birimin anlamını sırtlanmış durumda. Bu iki imge üzerine tahkiye bina ediliyor. Tahkiyede, önceki birimde olduğu gibi, ülkenin sosyal meselelerine göndermeler var. "Matematikten kalan çocuklar" bir profil olarak çok yaygın. Bunun sebepleri ayrı mesele. Sonuçları ise şiire konu olabiliyor. Yağmur yer aldığı bağlama göre çok fazla şeyi sembolize edebilir. Bunun içinde mutluluk da mutsuzluk da vardır. Yağmur güneş ışığını azaltır, karanlık ve puslu hava insanlarda bunalım üretir. Yağmur, çoğu zaman mutsuzluğu temsil etmek ya da eski bir havayı uyandırmak için mecaz olarak kullanılır. Pek çok filmde, yüksek sesli dramatize ve insan gözyaşlarını sembolize eden bir duygu oluşturmak adına yağmur kullanılır. Hemingway'in "Silahlara Veda" romanında yağmur bir form olarak baştan sona yer alır mesela. Roman boyunca yağmur yağar ve kahramanların yaşadığı olumsuzluklara sebep kılınır. Yağmur hayatın devamı için elzem bir tabi gerçeklik olduğundan, yeniden doğuş ve duygusal temizliği de gösterir. Örnek metnin sembolize ettiği şey de bu bağlamda üzüntü, reddetme ve çaresizliktir. "yağmur yağmadan da ıslatır" ifadesindeki olumsuzluk, anlamın olumsuzluğunu artırıcı bir etken olmuştur. Aynı zamanda şairin bir toplumsal gerçeğe duygusal tepkisidir.

İmgeler genelde güçlü ve pek çok anlam varyantını mezcetmiş kelimelerden seçilir. İmgenin tam olarak anlaşılamayan veya yakalanamayan birçok önem katmanını barındırması gerekir. Şairin bu birimdeki en güçlü imgesi aslında "yük" kelimesi. Bu imge etrafında kurulan tahkiyeyi iyi irdelemek gerekiyor. Yük anlam olarak şiirde bagaj, önyargı gibi yoruma açık ifadelere yol açıyor. Çünkü sözü edilen bu bagajlardan kurtulmadıkça sorulması gereken yerden / kişiden sor(ul)amama durumu var. Bu durum tek geçim kaynağı kaçakçılık olan insanların ölüm pahasına bu işe devam etmek zorunda kalmasının hesabı aslında. Bu hesabın sorulması gerek! Şair birimin son mısraında "tütün kaçaklarının öldüğü yere kimse uğrar mı" ifadesiyle soru formunda cevap vererek sebep de ortaya koymuş oluyor. Durum net: ne bu yükten kurtulmak ne de cevabı bulmak mümkün. Bununla yaşamaya alışılmış ve ölme kanıksanmış. Yağmur, yağmadan, ıslatır figür salkımı ile omuzla(mak), yük, indir(mek) figür salkımı arasına çocuklar ve matematik giriyor. Diğer bir salkım da sormak, kaçak, ölüm, uğramak ifadeleriyle kurulmuş. İlk salkım manzaradaki sıkıntıyı, ikinci salkım arada kalmış halk kitlesinin sırtına yüklenen ağırlıkları son salkım da bütün sıkıntının faturasının vatandaşa kesildiğini gösteriyor. Daha geniş açıdan bu üç salkıma bakalım: ülkede ortaya çıkan siyasi / sosyal olayların ve hükümetlerin bazı uygulamalarının halk üzerindeki yansımalarını görmek mümkün. Yanlış uygulamaların toplum üzerindeki olumsuz etkilerini gözlemleyen şair, tepki ya da tepkisizliği de anlamlandırmaya gayret etmiş. Ülkemiz özelinde hem toplumdan hem de ülke yönetiminden neredeyse bağımsız ve lâ yüs'el bir kesimin, başka mihrakların projelerini uygulaması sonucu toplum üzerinde artan baskı ve bu baskılar karşısında verilen tavizler şiir için anlam zemini olmuştur.

Sonuç

Mehmet Tepe'nin bütün şiirlerini aynı dikkatle okurum, ifadesinin sadece olumlamak olmadığını ifade etmiştim. Şunu söylemek istiyorum: Dikkatimizi dağıtmadan şiirlere devam edecek enerjiyi verebilen iyi şiirlerden mürekkep kitap. Bu durum M. Tepe'nin şiir birikimi ve ustalığıyla ilgili. Şiiri belli bir düzlem ve havada tutuyor şair. Elbette durumu Mehmet Tepe'nin şiire yüklediği misyonla açıklamak mümkündür. Ancak son 30/40 yılın şahidi çoğu insan gibi beni şaşırtmıyor, yerimden zıplatmıyor. Bendeniz büyük ve yeni bir şiir hissi, haberi için beklemeye devam edeceğim.

Mehmet Tepe şiiri; ağladığını anlamayan bir topluma, "ama siz ağlıyorsunuz" cümlesindeki anlamı aktaran bir şairin feryadıdır. Bu bozuk ve zifiri çağda, makul ve masumlara bir hediyesidir şairin. Mehmet Tepe anlam-anlam salkımları oluşturma hususunda önemli bir eşik geçmiş, bu eşiğin üstüne de toplumsal değişimleri sermiştir. Onun şiiri, uygulamaların toplumda oluşturduğu sonucun ve yansımanın şiiridir.

Başvurular

Akın, H. (2021, 10 14). Buradan bakınca Mehmet tepe. Milli Gazete.

Filizok, R. (2010). www.ege-edebiyat.org.

Karakoç, S. (2007). Edebiyat Yazıları 1. İstanbul: Diriliş.

Ören, T. (2020). DİLBİLİM KAVRAM VE YÖNTEMLERİNİN ÇEVİRİBİLİM.

Tepe, M. (2020).


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 22.08.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 17.08.2022 23:23
781
Yorumlar
  • Yaşar Akgül 2022.08.22 14:51

    Mehmet Tepe yi tebrik ediyorum... Size ve hemşehrime selamlarımı gönderiyorum gönülden.

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 176 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 5 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com