Gülran Aytaç’ın Şiir Evreni: Hafıza, Direniş ve Şiiriyet
"Babam, hadi kızım, der bir kestane nihayetinde
Mızmız büyütmedik biz seni
Mızmız!
Mızlamak bir vehim inanabiliriz beraberce, sorun yok
Kimse mızıkçıları sevmez bir kestane nihayetinde
Sevmezlerse sevmesinler
Hatta inanmış gibi yaparız bir kestane nihayetinde
Kış ve çok kış olur
Sever kestaneleri kış
Kendime tekrarlarım, mızmız büyütmediler beni
Kendime tekrarlarım, sevmezlerse sevmesinler"
Şiirin Köprüsü: Gülran Aytaç'ın Poetik Haritası
Şiiri şiir yapan nitelikler üzerine düşünmek, edebiyatın en kadim uğraşlarından biridir. Yüzyıllardır şairler, eleştirmenler ve yazarlar, şiirin mahiyetini ve toplumsal hayattaki yerini yeniden tanımlamaya çalışmıştır. Bu çeşitlilik, şiirin yalnızca estetik bir tür olmadığını; bir milletin kültürel, toplumsal ve hatta siyasal hafızasıyla doğrudan ilişkili olduğunu gösterir. Bir milletin ruhunu, onun en derin katmanlarını dile getiren asıl güç, şairlerin kelimelerindedir. Ancak burada mesele sadece "iyi" ya da "güçlü" şair olmak değil; "büyük" şair olabilmektir. Çünkü büyük şairlerin eserleri, milletin ortak bilincine yerleşmiş bir varoluşun yankısıdır. Yunus Emre'den Süleyman Çelebi'ye uzanan şiir damarının bugün hâlâ canlı olması, bu sürekliliğin en açık örneğidir.
Gülran Aytaç'ın şiiri, bu bağlamda, hem bireysel hem de toplumsal hafızanın gözeneklerinden sızan bir lirizmin izini taşır. Sesin Dağın Ardında (Şule Yayınları, 2024) kitabındaki şiirler, hayatla kurulan derin temasın, bireysel tecrübenin toplumsal bir ortaklığa dönüşmesinin güçlü örnekleridir. Aytaç, hayattan anlam devşiren, yaşananı ve yaşanamayanı şiirin öz suyuna dönüştüren bir şairdir. Onun dizelerinde ayaklar toprağa sağlam basar; duygu ve düşünce daima somut bir yaşantının içinden süzülür. Bu nedenle Aytaç, gerçekle insan arasında bir kapı değil, iki yakayı birbirine bağlayan bir köprü işlevi görür. Çünkü şiir, en temelde, kelimeler aracılığıyla kurulan en saf iletişim biçimidir; Aytaç'ın köprüsü de bu şiirin ta kendisidir.
Yaşantıdan İmgeye: Somut ve Poetik
Aytaç'ın şiirlerinde dikkat çeken ilk özellik, yaşantının şiirsel dile dönüşme biçimidir. Şair, kişisel bir deneyimi alır, onu keskin bir imgeye dönüştürür ve sonunda ortak bir duygudaşlığa ulaştırır. Kitaptaki şu dizeler bu yaklaşımı berrak biçimde ortaya koyar:
"Babam, hadi kızım, der bir kestane nihayetinde Mızmız büyütmedik biz seni Mızmız! Mızlamak bir vehim inanabiliriz beraberce, sorun yok…"
Burada sıradan bir aile konuşması, kestane imgesi etrafında toplanarak toplumsal hafızaya açılır. Çocukluk, aile, öğüt ve direniş gibi insana dair duygular, gündelik bir ayrıntıdan beslenir ve şiirsel bir yoğunluk kazanır. Aytaç'ın başarısı, gündeliği imgeye dönüştürmesindedir; sıradan olanı metaforik bir yükle donatır, bireysel olanı kolektif bir deneyime taşır.
Haset Divanı: Bastırılmış Duyguların Sosyolojisi
"Haset Divanı" şiiri, bireysel hasretin, utancın ve bastırılmış duyguların izini sürer.
"Haset üfleyerek başlıyorduk divanlara…"
Bu dize, hem kadim divan şiirine ironik bir selam gönderir hem de modern zamanın duygusal çıkmazına işaret eder. Şair, söyleyememenin, içine atmanın yükünü "kambur" benzetmesiyle somutlaştırır ve bu bastırılmışlığın sosyolojisini sunar:
"Söylemezsem utanmak zorunda kalmazdım sevmekten"
Bu dize, sevginin bile toplumsal baskı altında utanç nesnesine dönüşebileceğini gösterir. Birey, duygularını dillendirmedikçe yalnızlaşır ve çürür; şiir, bu içsel çürümeyi açığa çıkaran bir vicdan aynasına dönüşür.
Narçiçeği Döşek: Belleğin Kadın Hafızası
"Anneanneme" şeklinde ithaf edilen "Narçiçeği Döşek" şiirinde, kuşaklar arası belleği güçlü imgelerle kurar. "Ayağında kıl çorap" ve "tülbentten çıkan saç teli" gibi ayrıntılar, Anadolu'nun kırsal hayatını ve kadın emeğini taşıyan canlı detaylardır. Burada bir aile hikâyesi üzerinden sınıfsal, kültürel ve coğrafi bir bellek örülür. Şairin dili yalın ama yoğundur; küçük bir ayrıntıdan ("etekliğinde kıvrım da değilim") büyük bir aidiyet ve geçmiş sorgulaması doğar. Aytaç, bireysel yaşantıyı gündelik hayatın mikrososyolojisi üzerinden evrenselleştirir.
Poetik Harita: Köprü, Hafıza, Direniş
Gülran Aytaç'ın poetik dünyası üç temel eksen etrafında şekillenir:
Köprü Kurma: Aytaç, bireysel acı ile toplumsal hafıza arasında bir köprü kurar. Şiir, onun elinde basitçe kişisel bir ifade olmaktan kurtulur. Kuşaklar arası bir bağ, geçmiş ile bugün arasında bir geçiş alanı olur.
Hafıza ve Kadınlık: Kadın emeği, anneanne figürü, çocukluk anıları... Aytaç'ın şiirinde özellikle kadın hafızası, unutulmuş hikâyeleri yeniden diriltir. Bu, aynı zamanda ataerkil toplumsal düzen karşısında sessiz ama derin bir direniştir.
Dilin Enerjisi ve Yenilik: Aytaç, kelimelere adeta "vitamin zerk eden" bir şairdir. Dili alışılmış kalıplarından çıkarır, taze bir anlam dünyasına yerleştirir. Bu yenilikçi tavır, şiirini sadece bireysel değil, toplumsal bir katkıya da dönüştürür.
Sonuç
Gülran Aytaç'ın şiiri, hayatla bağını kaybetmemiş, tersine hayatın bizzat içinden doğmuş bir şiirdir. Onun dizelerinde bireysel olanla toplumsal olan, geçmişle bugün, kadın emeğiyle insanın varoluş sancısı birbirine karışır. Aytaç'ın poetikası, şiiri yalnızca okunacak bir metin olmaktan çıkarır; yaşanacak, hissedilecek, belleğe kazınacak bir deneyime dönüştürür.
Bu nedenle Gülran Aytaç'ın şiiri, sadece "şiir" değil, aynı zamanda bir insan kalma sosyolojisidir. Şiir onda, kalem eline alınmadan önce de iç dünyada dolaşan, yolunu bulup kelimelere akan bir varlıktır. Onu okurken yalnızca bir şairin dünyasına girmiş olmazsınız. Vicdanınızın ve ortak insani mirasın derin katmanlarına inmiş olursunuz. Ancak bu yazı burada bitiyor olsa da onun şiirine dair mesele burada bitmiyor. Şairin kelime seçme hakkına da, metot-yöntem belirleme hakkına da hatta ifade etme şekli hakkına da saygı duyuyorum. Esas olana dair de cümle kurayım: kalıcılık için şartlar zorlanmalı. Yeni söylem geliştirilmeli. Üst dil, öte dil velhasıl şiir dili, deyip noktayı koyuyorum.
Sesin Dağın Ardında
Gülran Aytaç
Şule Yayınları
2024
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 03.11.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 24.09.2025 11:06
