Günümüzün Anlatıcıları: Güzide Ertürk İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Gelişen şartlar. Çünkü herkes hayal kurar ama o hayalleri bir çerçevenin içine sokmak, onlara elle tutulur bir şekil vermek zaman ister. Ham hayalleri olgunlaştırmanın yolu şartlardan geçer. Sadece hayal kurmamalıyız onları doğurup çoğaltmalı, yenilerini eklemeliyiz. Yoksa hayalleri sadece kendimize saklamak zorunda kalırsınız. Bu da bir tercih meselesi.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Anlatıya kutsal bir anlam yüklemek hata olur. Kutsal olmayan ama vakti zamanında kutsallık atfedilen birçok metin var. Ben onlara sadece edebi bir metin yahut sanatsal bir anlatı olarak bakmayı tercih ediyorum. Ulvi olan, sanatın ve anlatının da ötesindedir. İnsanın öyküsü, insan kadar olağandır.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Bu vazgeçilmez bir zenginlik! Şablona oturmasa daha iyi olur. Şablonların bu zenginliği körelteceğini düşünüyorum. Zaten türler arasındaki katı kuralların aşılması gerekiyor. Biz onlara yeni şablonlar yüklersek sığlaştırmış oluruz. Bu tür imkânlar kuralları yıkmaları veya yok saymalarıyla kendilerini var ediyorlar.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat dergilerinde görünmek değil de okunmak gerekiyor. Edebiyat dergileri göründükleri müddetçe değil, okundukları müddetçe canlı kalabilirler. Kendimden örnek verecek olursam, iyi bir dergi okuyucusuyum. Yaklaşık on bir yıldır ülkemden ayrı yaşıyorum. Dergiler, Türk Edebiyatına olan bağlılığımı pekiştiriyor. Hem hasret gideriyorum hem de gelişen sanat dünyasını yakından takip edebiliyorum. Biraz daha genelleştirecek olursam, dergiler, okyanuslara karışan ırmaklar gibi edebiyatı ayakta tutuyor. Güncel edebiyatın önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum. Yenilikleri kapımıza kadar getiriyorlar. Masanın arka tarafını da görmezden gelmeyelim. Birçok dergi okul niteliğinde, yazar yetiştirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda seçkin editörler ve eleştirmenler de yetiştiriyorlar.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Yazdığım metni karşıma alıyorum. Biraz önce değindiğimiz hayalleri, kalıba dökmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de acaba onlara nasıl şekil vermem gerekiyor, hangi yöne gidersem istediğime ulaşırım diye sorarak yazıyorum ve metnin içinde kayboluyorum. Kendi metnimin ilk eleştirmeniyim diyebilirim. Metni sonlandırmak kolay olmuyor. Önce kıyasıya eleştiriyorum ve beğenmek neredeyse imkânsız bir hâl alıyor. Bu şekilde ilerlerken, metin bir anda kendi kalıbına oturuyor. Özgün bir dil kazanıp benden bağımsız bir parça haline geliyor.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Yazmamak, sessiz bir kaos. Benden başka kimse bu kaosun fakına varıp "neler oluyor?" diye sormaz. Ama benim o kaosu durdurmam gerekli. Yaşamıma anlam verebilmek için, hayatta kalabilmek için yazmam gerekiyor. Yazdığım zaman kendimi güvende hissediyorum. Beni düzene sokuyor, rahat nefes almamı sağlıyor.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Tam tersine, yazdığım kurgu sona erince onunla vedalaşıyorum ve birbirimize yabancılaşıyoruz. Şimdiye kadar yazdığım kitaplar, geçmişime ait, bir zamanlar beni ben yapan parçalarmış gibi geliyor. Ama son öykümde ilginç bir olay yaşadım. Öykümdeki karakterlerden birinin yaşantısına benzeyen biriyle tanıştım. Sonra düşündüm, "Yoksa, bu karakteri, yazarak ben mi kendime çağırdım?"
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Koşu bittikten sonra da koşan atlarla bir nehir kenarında susuzluğumu gidermek isterdim. Mavi bir gök, temiz bir su ve koşmaktan yorulmuş atlar.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Bu görüş ayrılıkları ve hazırlanan dosyalar çok önemli. Fikir ayrılıklarına, tartışmaya ihtiyacımız var. Keşke sadece öykü ve hikâyeyi değil, daha birçok şeyi tartısabilseydik. Genellikle kestirip atmayı tercih ediyoruz. Ben iki kavramı da kullanıyorum. Ama öykü daha ağır basıyor.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
İyi bir öykü okuruyum. Bu alışkanlığım zaman içerisinde değişmedi. Yeni çıkan kitapları ya da dergileri takip ediyorum ama hemen alamıyorum. Yıl içinde bir elemeden geçirip kısa bir liste oluşturmam gerekiyor. Sonra acele etmeden listemdeki kitapları alıp okuyorum. Mesela Emin Gürdamur'un, "Yasak Ağacın Altında" kitabı, iyi bir öykü kitabıydı. Selman Nuriler'in ikinci öykü kitabı "Lorem İpsum" da onlardan biri. Aykut Ertuğrul'un yayına hazırladığı "Seyyahlar ve Kaşifler Kitabı" günümüz öyküsüne yakından bakmak için iyi bir olanak sağlıyor. Listeyi daha da uzatabilirim!
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 12.01.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 09.01.2023 23:46
