Hayat Boşluk Kabul Etmez, Edebiyat, Misafir Köşesi

Hayat Boşluk Kabul Etmez yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Hayat Boşluk Kabul Etmez

01.02.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Hayat Boşluk Kabul Etmez

Tunay ÖZER yazdı…

Şiir yazarken gerilir insan. Şiir huzursuzluk demektir. Daha deruni ve konsantre bir alandır çünkü. Kendinize kapanırsınız, derinleşirsiniz. Kalbiniz, ruhunuz sıkışır. Denemede ise açılır, rahatlar, ferahlarsınız. Meramınızı daha sarih ve serazat ifadelerle anlatmaya da ihtiyacınız var. Bu kapsamda, şiirin alanına ve iklimine taşımayacağınız malzemeyi denemede işlersiniz. Bir mobilyadan arta kalan ahşap parçalarını başka ürünlerde kullanmak gibi. Düzyazıda kalem bilemek şaire çok şey kattığı gibi yazdıklarının üstünde düşünmesini de sağlar.

Şiir ve öyküden sonra şimdi de "Boşluk Değil Hayat" isimli bir deneme kitabı ile çıkıyor okurlarının karşısına sevgili Ercan Ata. Masasının üstü daima kalabalıktır onun. Okunan, satırlarının altı çokça çizilen kitaplar. Defterlere, kâğıtlara alınan notlar, okunmayı bekleyen roman, şiir, deneme ve öyküler. Rengârenk kalemler vs. ile doludur. Süreli yayınlarda düzenli yazıyor. Çok çalışıyor, işini iyi yapıyor yani. İşlek, mümbit bir kalemi var. Başka kitaplar üzerine eleştiri/değini yazıları kaleme alıyor. İleride bunları kitaplaştırabilir belki. Biz de zevkle okuruz.

Deneme, fıkra, makale vb. yazının hangi türünde kalem oynatırsanız oynatın, göz ardı etmemeniz gereken bazı kriterler vardır. Dil işçiliği, sahicilik ve içtenlik gibi. Bu nedenle, en iyi gazete köşe yazarları, edebiyata yakın duran kimselerdir. Unutulmamalıdır ki, bir tür rastlantısallıkla yazı yazılmaz. Aksi takdirde, herhangi bir kalıcılığı olmayan, yanlış bir tarzı çoğaltıp durursunuz. Onu bir üslup şölenine çevirip, okuyucuya, hiç böyle düşünmemiştim, dedirtecek farklı bakış açılarıyla sunmalısınız. Ayrıca, zekâ gösterisi, hüner sergileme, söz oyunları ve zorlama cümleler, okuyucuyu rahatsız edecek ve meramınız her neyse, büyük ihtimalle ters tepecektir. Emek ve samimiyet bu nedenle çok önemli. Herkesin bildiği şeyleri elbette anlatabilirsiniz, zaten edebiyat da; aşk, ayrılık, yoksulluk, savaş, intihar gibi belli başlı konulardan devşirir temalarını. Fakat bunu sağlam bir kurgu, yüksek dil bilinci ve estetik form içinde yapar. Bir edebi yazıda, politik meselelere de değinilebilir. Fakat dozu, dili vs. iyi ayarlanamazsa, sanat olmaktan çıkar o. Başka bir şeye dönüşür. Çünkü edebi metinlerin belli bir üslubu, yapısı ve kimyası vardır. Çarpıtılıp berhava edilmemesi gerekir.

Ercan Ata, bu kitabında, yaşamın inceliklerine mercek tutuyor, kıvrımlarında bir fener gibi dolaştırıyor kalemini. Alıcısı, rağbet göstereni az olan, unutulmaya yüz tutmuş, unutma bahçesine atılmış eski değerlere dönüp bakmamızı sağlıyor. Bir tür kazı yapıyor aynı zamanda. Bunu bir üslup şölenine çeviriyor üstelik. Titiz bir dil işçiliğiyle. Üstüne şiir şerbeti dökülmüş ürünler çıkıyor ortaya böylece. Aydınlık, inanç dolu, berrak bir muhayyileden neşet ediyor bu verimler. Bir eğitimcinin kaleminden çıkması hasebiyle de özellikle öğrencilerin epey faydalanabileceği bir eser. Arka kapak yazısından bir pasaj: "Sıradan insanın günlük hayatına ayna tutuyor. Onun ümitlerini, sevdalarını, kayıplarını, mutluluğunu, hüznünü işliyor ilmek ilmek. Edebiyat, sanat ve hayatın olduğu arka fonda birçok sanatçının eserlerine göndermelerde bulunarak düşüncelerini görünüyor kılıyor."

Ten ve Gölge adlı ilk şiir kitabı birden fazla baskı yapmıştı. İkinci baskısındaki bir dipnottan aktarıyorum: "Senin hikâyen nasıl başlıyor? Bir hikâyen var mı, daha doğrusu? Uzayıp giden bir boşlukta ne bıraktın ardında? Çöl, vaha, tipi, kar... Hiçbir şey kâr etmedi, dindirmedi değil mi içindeki susuzluğu. Yarın. Belirsiz. Ne kalacak senden geriye?" Aristo'nun sözüdür: "Tabiat boşluğu sevmez." Bu kadim ilkeyi fizik biliminden ödünç alarak edebiyata, sanata ve felsefeye taşımak yanlış olmaz sanırım. Hiçbir şey yapmıyor gözükürken bile düşünürüz en azından. Zarif ayrıntıların bilgisidir edebiyat. İnce, ağırkanlı şeylere durup bakmanın; tefekkür etmenin. Naçizane şöyle bir bend yazmışlığım var bu meyanda:

"ve yasadır: hayat boşluk kabul etmez / sislendi ortalık, firakın tüten dumanıyla / buğulandı algı merceği / dev aynasında gördüm kendimi / ne çok kusur, yadsıma, tazarru / ve tazarrunun kırılmış dalları / bir kamera severmiş metruk yapıları".

Cep telefonlarımızdan her şeyin resmini çekiyor, hiçbir bilgiyi ve haberi atlamak istemiyoruz. Özü kaçırıp yüzeyde kaldığımızın, gösteri dünyasının bir parçası olduğumuzun farkında mıyız aslında? Koca bir panayırın seyircileriyiz. Renkli dumanlar dokunduğu her yeri dekorlaştırıyor. Büyük resme odaklanmaktan, detayları kaçırıyoruz. Bilinç ekranımızdaki alt yazıları okuyamıyoruz. İri laflar ediyor, kendimizi derinlemesine tanımayı ve biçimlendirmeyi es geçiyoruz. Yavaşlamak ve durmak gerekiyor ki ruhumuzla zihnimiz bize yetişsin. Kalp zamanı aheste akar çünkü. Hız çağındayız. Psikolojik hasarların çoğu bu anakronizmden doğuyor. Farklılık, ayrıntılardadır. Küçük; güzeldir, mütevazıdır, durgunlukta saklıdır. Bakabilen gözlere aşikâr olur. Detaycı ve minimalist olmak iyidir bu nedenle. Yavaşlatıcı bir eylem olarak kitap okumak mesela, bir çocuğun başını okşamak, durup bir çiçeğe bakmak, yaşlılarla sohbet etmek. İnce, ağırkanlı şeylerle meşgul olmak yani. Yazıya, sanata mesai harcayanlar da "hız bahsinden" kendine pay çıkarmalı. Söz gelimi, çocukluğumuzda veya ilk gençliğimizde okuduğumuz, seyrettiğimiz bir eser bizi uzun süre tesiri altında bırakırdı. Oysa şimdi birçok şey gibi bunları da çabucak tüketip geçiyoruz, tüm detayları ve tedaileriyle sindire sindire alımlayamıyoruz. Daha önce izlediğimiz bazı filmlere tekrar baksak örneğin, ilk kez karşılaşmış gibi bir hisse kapılacağımızı çok kişi teyit edecektir, diye düşünüyorum.

Ercan Ata'nın deneme kitabını okurken birçok yerde yavaşlayıp durdum şahsen. Bazı paragrafları, başa dönüp tekrar okudum. Sıradan, basitmiş gibi görünmesine rağmen, birçok derin hakikat barındırıyordu o satırlar. Yumrukları çözdüren bir yumruk olarak ölüm konusu mesela. Günün sonunda şapkamızı önümüze koyup derin bir muhasebe yaptığımızda bizi neyin beklediğinin ipuçlarını arıyor. Bir insan ömrünü neye vermeli, dünya beni aldattı, dememek için? İyilik ve merhamet olabilir mi, yoluna ram olunacak? Kucağımıza böyle yakıcı sorular bırakıyor bu kitap. Zamanın ve mekânın tazyikinden, kirinden pasından arınmaya, derlenip toparlanmaya, değişende değişmeyene ve çürümeyene doğru cehtle yürümek için yol azığı sağlıyor. Herkesin müstefit olmasını dilerim.

Boşluk Değil Hayat
Ercan Ata
Tür: Deneme
Ötüken Neşriyat
Basım Yılı: 2022


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 01.02.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 29.01.2023 19:26
978

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1021 yazı bulunmaktadır.