Yaşar Kemal’in Teneke’si, Edebiyat, Faik ÖCAL

Yaşar Kemal’in Teneke’si yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Yaşar Kemal’in Teneke’si

01.02.2023 09:00 - Faik ÖCAL
Yaşar Kemal’in Teneke’si

Ya "cümle kötülükler" bünyemize sirayet etmişse, içeride bizi cümle kötülüklere karşı koruyacak güvenlik önlemleri yetersizse, kendi kendimizi yargılayacak vicdan mahkemesi çökmüşse. Ya hep maskelerle gerçeğe yürüyorsak, hakikati kamufle etmişsek, kendi ellerimizle iç dünyamızın altını oymuşsak, sanat galerimizde sadece şüphe kurdunun tarihçesi varsa. Ya bizi ötelere bağlayacak görünmez bağları metal makaslarla kesmişsek, içimizdeki kurbanların çığlıklarını duyacak kulaklardan mahrumsak, farkında olmadan dün ile yarın arasında sıkışıp kalmışsak, bugünün gemisinde rotasız kalmışsak, kıyısız denizlere mahkûm etmişsek bütün içbükey ve dışbükey yolculuklarımızı. İnsan gerçeğini dillendirmekte gecikmeyecektir Defterdar Hüsnü Bey: "Sen sen ol, görünüşe aldanma. İnsanlar ikiyüzlüdür".

Teneke çağdaş, yani döneminin sorunlarını yakalamış bir roman. Bu açıdan Yaşar Kemal'ın Emile Zola'dan geri kalır hiçbir tarafı yok. Zola, Germinal'de Fransa'nın maden şehri olan Montsau'da kapitalistler tarafından emeği sömürülen maden işçilerinin hayatını ve isyanlarını anlatırken, Yaşar Kemal Teneke'de 1950'lilerin Çukurova'sında emekleri acımasızca toprak ağaları tarafından sömürülen, göz göre göre ölüme terk edilen çeltik işçilerinin hayatlarını ve mücadelesini anlatıyor.

Yaşar Kemal'in Teneke eserine yakından bakalım. Çukurova'nın bir kasabasına yeni atanan kaymakam Fikret Irmaklı'nın dudaklarında İstanbul'daki yaşantısından bir parça: Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisi. Bu yanda İstanbullu kaymakam Fikret Irmaklı, öte yanda Çukurovalı eşraf, çeltik ağaları. Arada gidip gelen Dokuzuncu Senfoni… Soru/n: Sevinç mi ortaya çıkacak yoksa teneke mi çalınacak? Aslında daha romanın başında yeni kaymakam Fikret Irmaklı'nın gün boyunca dudaklarından düşürmediği Dokuzuncu Senfoni melodisinin Çukurova'ya ne kadar uzak kaldığını görüyoruz. Bir yanda toprak ağalarının kanun ve yasa, ahlak ve insanlık tanımayan kaba saba sesleri, öte yandan dünyadan bihaber idealist yeni kaymakam Fikret Irmaklı'nın göreve başlama heyecanı. Tabi arada ezilen hep köylüler oluyor. Acı acı, ceset ceset, tomar tomar ırgatlar, emekçiler, umutlar ve çocuklar.

Doğru, kaymakamın arkasından teneke çalınır ama kim kazandı bu mücadeleyi? İşçilerin kazanmadığı kesin, aynı zaman da toprak ağalarının da kazandığı söylenemez. Burada da bir İnce Memed vurgusu karşımıza çıkıyor: Köylüler bu sefer de kazanmadı diye mücadeleden vazgeçilecek değildir. İyi ve kötü hep var olacak. Bir yanda bataklık, bir yandan da bataklıktan faydalanan bataklık sinekleri olacak. Bataklığın kurutulamayacağını (Diyalektiğin mantığı gereği, iyinin varlık kazanması, kötünün varlık kazanmasına bağlıdır), bataklık sineklerinin yok olamayacağını bile bile, bataklık ve bataklık sinekleriyle savaşmak. Belki de hayatı anlamlı ve güzel kılan da budur. Umudunu yitirmeden savaşmak bataklıkla ve bataklık sinekleriyle…

Teneke'de de görüyoruz, insanların (toprak ağalarının) çıkarları için sözcükleri nasıl kullandığını. Teneke'de tespit ettiğimiz kadar en çok suiistimal edilen sözcükler şunlardır: Atatürkçülük, Türklük, millet, servet, vatan, milli, asilzade, nimet, emek, hürriyet, ekonomi, komünist, mütegallibe, istikbal, beatnik, mahsul, histerik vs. Herkes davasına bir başkasını sürüyor, herkes bir başkasının davasında hayatını ve hayatının anlamını yitiriyor. Teneke'de kim niçin yaşıyor, kim neden ölüyor? Belli değil. Türkülerimiz yerini yurdunu arıyor, sınır boylarında, dağ başlarında, düz ovalarda, uçurumlarda ama olmuyor. Türkülerimiz oradan oraya sürgün ediliyor. Her şeye bir yer var da bir türkülerimize yer bulunamıyor. Oysa her kesin ağzında aynı türkü: Payımıza düşer bir karış topraktır, gerisi lafügüzaftır.

Türküler kaldırıyoruz geceye, bir başına çırılçıplak uyanıyoruz yeni güne. Hep açıktayız Çukurova'da. Hep bir yerimiz ağrıyor. Senfonilerle başladığımız günlerin sonunu bir türlü getiremiyoruz. Bir başkasına ısmarladığımız türkülerle yerimizde sayıklıyoruz. Yarım yamalak kalıyor hayatlarımız ve umutlarımız. Kimsesiz ölümlerle uğurluyoruz yaşamlarımızı. Ne kadar da yalnızız, bir başkasının terkisinde.

Ne zaman ki yeni kaymakam Fikret Irmaklı evleri barkları suların altında kalmış Sazlıdere köylülerini karşısında gördü, o zaman Dokuzuncu Senfoni dilinin ucunda asılı kaldı, Çukurova'nın acı türkülerini bildi ve sustu. O zaman insanın insana ne kötülükler yapabileceğini gördü. Aslında suyun altında kalan Sazlıdere köyü değildir. Suyun altında kalan insanın merhameti ve sevgisidir. İnsan dışarıda yine nankörlük yapıp kan dökmeye devam edecektir. İnsan kasıla kasıla yürüyecektir, ayaklarının altındaki bir karış toprağından bihaber. İnsan o aciz egosuyla zamana ve mekâna kafa tutmaya devam edecektir.

Teneke'de Yaşar Kemal hep insan gerçeğine dokunmaktadır. Yani halk olarak insan iyiyse yöneticiler de iyi olur; ama halk iyi olmak konusunda bilinçli değilse, zaafa uğramışsa, o zaman bazı kötü niyetli insanların (toprak ağalarının) elinde oyuncak olur, bütün emeğiyle, çoluk çocuğuyla. Bu durum insanlık tarihi boyunca var olagelmiştir. Bir yandan birilerinin emekçilerin emeği sömüren sömürücüler (eşek arıları), diğer yandan emeği sömürülenler (bal arıları). Sömürücülerin ismi ne olursa olsun onlar kendi çıkarları için herkesi harcarlar. Bu, insan olmak ve insan olmamakla alakalı bir durum… Bu, insanın insan olmakla imtihanı...

Tarih boyunca görülmüştür ki her halk kendi celladını kendi içinden çıkarır, her halk kendi celladını kendi canından ve kanından, kendi etinden ve kemiğinden yaratır. Halkların cellatları gökten zembille inmezler ya da birden yerden bitmezler. Halkların cellatları halkların kör noktalarıdır; dışarıdan bakınca görülmezler, içeride olunca hissedilmezler, ölüm ve yaşam aynı anda hem vardır hem yoktur. İşte halkların cellatları bu kör noktaları görürler ve yakalarlar. Yakaladıktan sonra da bırakmaları çok güç olur. Çünkü bu kör noktaları artık varoluş sebepleri olmuştur. Hep bu kör noktalardan güç alırlar. Kör noktalar Demokles'in kılıcı gibi halkların başında sallanıp dururlar. Kör noktaların tek bir müzik aleti vardır: Teneke. Cellatların halk temsilcilerinin arkasından çaldırdığı kendi ölüm çanlarıdır. Giden kaymakam arkasında sadece kör noktalardan beslenen kan emici cellatları bırakmıştır. Cellatlar halkların (hiçbir şeyden haberi olmayan masum çocukların) ellerine tenekeler verip çaldırtırlar. Cellatlar bir yandan kıs kıs gülerken kör noktalarda, öte yandan çalınan tenekelerle kendilerinin ölüm çanının çaldığının farkında olmazlar.

Artık tarafını seçeceksin. Bir taraf seçmek zorundasın. Ya sömürücülerden ve zulümden yana olacaksın ya da emekçilerden ve adaletten yana olacaksın. Saint Simon'un eşek arıları her yerdedir, bütün köşe başlarını tutmuşlardır. Fakat bal arıları ballarını üretmeden eşek arıları konumlarını koruyamazlar, varlıklarını sürdüremezler. Can alıcı soru: Bal arıları ne zaman ve nasıl ballarına sahip çıkacaktır? Bal arıları ballarını eşek arılarından kurtarmak ve korumak için hangi kurtarıcıyı bekleyecektir? Ne zaman ki bal arıları ballarını korumak ve kurtarmak için (içgüdüsel veya rastgele değil) bilinçli olarak bir araya gelip, asıl kurtarıcının kendileri olduğunu anlarlar, işte o zaman eşek arılarından ballarını koruyup kurtaracaklardır. Bu açıdan Teneke aslında bataklığı kurutmak için görevine yeni atanan bir kaymakamın insan olma acısı ve yalnızlığıdır. Kaymakam Fikret Irmaklı'nın şahsında açı çeken ve yalnız kalan bütün bir insanlıktır.

Teneke'de Dokuzuncu Senfoni galip gelir en sonunda, ama bir zamana kadar. Sonra acısıyla ve yalnızlığıyla sabahyıldızı yüzünü gösterecek sözünü söyleyecektir, toprak ağalarının uçsuz bucaksız görünen karanlığına inat. Sabahyıldızı Dokuzuncu Senfoni ve Anadolu türküleri arasında ısrarla ışıldamaya devam edecektir. Belki başımızın üzerinde bataklık sinekleri eksik olmayacaktır, olsun. Bilinecektir ki sabahyıldızı hep yakındır, yerindedir; gelip geçici olan karanlıklardır.


Teneke

Yaşar Kemal

Yapı Kredi Yayınları

158 sayfa

İstanbul 2019


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 01.02.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.11.2022 22:38
1259

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

 

Yayımlanmış Kitapları:

Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008.
Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008.
Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012.
Uzaktaki, Az Kitap, 2021.
101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022.
Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
Deprem Günlüğü, KDY, 2023 

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 88 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com