Meslekler, Kokular Ve Bireylerden Kurulu Bir Mecra: Debbağ
Recep AYIK yazdı...
Birgül Yangın Aslanoğlu'nun ilk öykü kitabı, Ekim 2022'de Hece Yayınları tarafından yayınlandı. Yazarın daha önce verdiği eserlere nazaran "Debbağ" farklı bir türde. Daha öncesinde yayınlanan yazarın kitapları; biyografi, inceleme, çocuk romanı ve öykü, deneme derlemeleriyken Debbağ, öykü olarak raflardaki yerini aldı.
Öykü üzerine daha önce çalışmalar yapmış bir yazar Aslanoğlu. Genel itibariyle öykü derleme çalışmaları olmuş. Daha öncesinde muhtelif dergilerde yayınladığı öykülerini Debbağ'da toplamış. Debbağ, 12 öyküsü ve seksen sayfasıyla; diliyle, üslubuyla, konularıyla kalıcılığı yakalama yolunda büyük bir adım.
Kitabın ilk hikayesi Debbağ, bir dericiden bahsediyor. Tabakhaneyi kendine vatan bellemiş bir dericinin emekli edildikten sonra yaşadığı yalnızlık ve bu yalnızlığın tabakhaneye mahsus bir şekilde giderilmesi söz konusu. Öykünün tabakhane betimlemeleri kuvvetli olmakla beraber sona doğru betimlemelerin yerine yalnızlığını yaşamaya çalışan ama aklından tabakhaneyi de çıkaramayan dericinin trajedisi anlatılıyor. Trajedinin bitmesi ise trajikomik bir şekilde gerçekleşiyor. Bir kokunun peşinden giden Derici Sabri, hatırından çıkaramadığı tabakhane hayaliyle kendi sonuna doğru yol alıyor.
İlk öykü üzerinden değerlendirmek gerektiğinde, diğer öykülerle de ortak unsur olarak ifade edebileceğimiz birtakım motifler var. Debbağ hikâyesinde öykünün üç temel direği var: debbağlık (meslek), Sabri (birey), köpek dışkısı (koku). Öykü, üç temel üzerinde kendini var ediyor. Diğer öykülerde de benzer bir kuruluş görüyoruz. Aslanaoğlu, meslekler üzerinde fazlaca yoğunlaşmış. Irgatlık, dublaj sanatçılığı, müzisyenlik vs. meslekler diğer öykülerde metni kuran unsurlar. Mesleklerle beraber bireyler de var oluyor. Bu durum da öykü kişilerinin bir süre sonra tip haline gelmesini sağlıyor. Onları tip olmaktan kurtaransa bireyler özelinde işlenen duygusal durumlar.
Öykü kişileri deyince önümüze, çocuğundan yaşlısına kadar farklı yaşlarda kişiler görebiliyoruz. Onların dünyasını yazmak, bir kitap özelinde muhakkak zor olmakla birlikte Aslanoğlu bu zorluğun üstesinden gelmeye çalışıyor. Mekân unsuru ise genellikle arka planda kalmış. Bireyler, öykülerin başat unsurları.
Debbağ'ın en kuvvetli öyküleri Barak Dansı ve Zeki Müren Göbeği. Barak Dansı'nda öykü kişilerine "Ortağım" isimli cins köpek de ekleniyor. Köpeğin dünyası da başarılı şekilde betimlenerek Münir'le olan dostluk, belki de "ortaklık" ilişkisi barak dansının büyüsünde veriliyor. Zeki Müren Göbeği ise evlere temizliğe giden Necmiye'yi hikâye ediyor. Kocası vefat ettikten sonra çocuklarıyla bir başına kalıp geçimini tedarik etmek için tanımadığı insanların, bilmediği dünyaların evlerine hizmetçi olan, nasıl davranması gerektiğini bilemediği için sürekli tereddüt halinde yaşayan Necmiye, günün ancak bir iki saatinde kendiyle kalıyor. Zeki Müren Göbeği isimli danteli örerken Necmiye'nin ruh haline okuyucu da ortak oluyor: "Saklı bir dünyası vardı o dakikalarda. Kimse iş buyurmuyor, emir vermiyor, sorgulamıyor, hor görmüyordu. O an geçim kaygısı da yoktu. Bugüne kadar canını yakan herkese bir cevaptı tığı her batırışı. Zincir zincire ulandıkça rahatlıyordu. İpi, tığa dolayıp batırdığında ortaya çıkan her motifle mutlu oluyordu." (s. 30)
Debbağ'ın iki riskli öyküyü de ihtiva ettiğini ifade etmek lazım. Bu öykülerin ilki, Devrik Cümlelerin Mahkûmu. Bir çeşit üst kurmaca barındıran öyküde, yazar Aynur ile görüşecek genç kız (Zeynep), öykünün anlatıcısı çıkıyor. Üst kurmaca, modern bir anlatım tekniği olarak her zaman riskler taşır. Öykünün ısrarla devrik cümlelerle örülmesi, anlatıcının öykü kişisi olması gibi durumlar metni yoruyor. İnce bir çizgi olarak görülmesi gereken üst kurmaca, kanımca öykü gibi anlatının yoğun olduğu metin türlerinde çok da başarılı örneklerle karşımıza çıkmayacak. Hikâyedeki kişilerin okurun zihninde bıraktığı iz de kalıcı olmuyor bu sebeple. Diğer riskli öykünün ise Kerzik olduğunu söylemek gerek. Kerzik ismini ömrü boyunca taşımak zorunda kalmış bir ihtiyarın isim değiştirme macerasını okuyoruz. Bir yandan isim koyma geleneğindeki problemlere dair eleştiriler, bir yandan da ismin insana çizdiği kader anlatılıyor. İçeriğin riskli bir durumu yok fakat öykünün üslubu, anlatımı, diğer öykülerden farklı bir yerde duruyor. Kerzik, tamamen Konya ağzıyla yazılmaya çalışılmış. Hasbelkader Konya ağzına aşina biri için tanıdık ifadeler görülebilir. Nitekim ben de birçok tanıdık söyleyişe denk geldim fakat öykünün tamamının yöresel ağızla yazılması kayda değer bir anlatım biçimi değil. Yöresel ağızlar elbette ki anlatıda yer alabilir. Anlatı metinlerinde diyalogların yöresel ağızla verilmesi, garipsenen bir durum değil ama bütün metni yöresel ağızla kurmak büyük bir risk almak demek. Yöresel ağzı veya konuşma dilini yazı diline aynen aktarmak pek mümkün değil. Konuşma dilinin bambaşka bir havası var. Bu, bazen yazı dilinin sınırlarını da aşabilir. Daha canlı ve daha "hayatî" olduğu için konuşma dilini yazının "ölü" harfleri ile aktarmak metne bir özgünlük kazandırmıyor. Ki Konya ağzını yakinen bilen, duyan, yaşayan biri olarak söylüyorum, Konya ağzına uygun düşmeyen cümleler de var. Bu da az önce ifade ettiğimiz konuşma dilinin yazı diline aktarılmasındaki zorlukla ilgili. Yöresel ağızları önemseyen biri olarak bu konunun hayatî olduğunu, her halükarda ifade edebilirim. Yöresel ağızlar, toplumsal tek tipleşmeye karşı verilen en büyük savaşlardan biridir. Onların kaybolması veya iletişim kanallarından edinilen İstanbul ağzına dönüşmesi; neşemizi, rengimizi, yöremizi hatta milletimizi de tehdit eder fakat bunları muhafaza etmek, bunlarla metin kurmakla değil yöresel ağızları yaşayıp yaşatarak, konuşarak mümkün olur.
Debbağ'ın bir mecrası var. Meslekler, kokular, bireyler üzerine kurulu bu mecra daha kuvvetli metinlerle yatağını derinleştirecek ümidindeyim.
Debbağ
Birgül Yangın Aslanoğlu
Hece Yayınları
2022
Ankara
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.12.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.12.2022 23:46