Şairler Geçidi: Ali K. Metin ile Konuştuk

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Şair, yazar, eleştirmen. Bir düşünce adamı olmanın çabasını da verdim, veriyorum.
Ama bizi biz yapan veya tarif eden şeyler bunlardan ibaret değil. Mizacımız belki de her şeyimizdir. Şerefine ve onuruna sahip çıkmayı insanın en kıymetli vasfı olarak görüyorum. Alt gelir grubundaki sıradan insanların yalakalığa prim vermeyen onurlu hallerine şahit olmak beni inanılmaz mutlu eder, içimden o insanları sarılıp öpesim gelir. Onlara içten içe büyük bir saygı duyarım. Bu duygu halini bir başkasında fark ettiğimde onunla bir kardeş olduğumuzu düşünürüm. Yalakalıktan ve kibirden her zaman nefret etmişimdir. Hayatımda da şiirimde de bu nefretin büyük yeri vardır. Sakın ha kendimi bunlardan müstağni bir yere koymak istediğim sanılmasın. Bu anlamda defosuz biri değilim. Ama çirkinlik nedir diye sorarsanız en başta söyleyeceklerim bunlar olur. Empati hayatımın mihenk taşlarından biridir. Bu yüzden yoksullara, kader mahkumlarına, mazlumlara, madunlara yönelik en ufak bir kabalığı affedemem. Her şeye rağmen çirkinliklerin bir sonuç olduğunun farkındayım. O yüzden dünyanın bir devrime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Dahası uzun bir geleceğin ardından bir gün devrimin geleceğini de tahmin ediyorum. Belki pat diyerek değil ama uzun, sancılı bir dönüşüm halinde gelecektir.
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Yazma biçimim şiirden şiire değişiyor. Bazen bir iki oturuşta, bazen gün gün ilerleyerek, değiştirerek. Fakat şiiri aramadan ilham dediğimiz şey bana pek öyle kolay gelmez. Şiiri yaşadığım dünya ve insanlık durumları içinde nerede bulabileceğime bakmam, kendi gerçekliğimle hangi bağları kurabileceğime dair bir sezgiyi mutlaka şiir tekilinde göstermem gerekiyor. Ardından her şiir, kendi içinde yol işaretlerini vermeye başlıyor. Bazen gece uykuya yattığımda mısraların ark arkaya geldiği, bunların pek çoğunun maalesef tembellik yaparak güme gittiği olur. Yollarda şiiri zihnimden yazmaya devam ettiğim de olmuştur. Ama mutfak daha çok bir oda ve yalnızlıktır. Bir de seyahat ve tatillerim sırasında şiir yazamadığımı itiraf etmeliyim. Yazı yazıyor ama şiir yazamıyorum.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Günümüz şiiri retorikten kurtulma konusunda hala patinaj yapıyor. Ayrıca lirizm saplantısından kurtulabilmiş değil. Şiiri bir duygu işi olarak görmekteki ısrar, konuşan, hayatımızdan dünyaya, dünyadan da hayatımıza bakma cesaretini gösteren, gerçeklik değeriyle ontolojik değeri buluşturan şiirler yazmakta bir engele dönüşüyor. Oysa şiir gerçeklikle boğuşan insanın işidir. Lirizmin bir kıymet-i harbiyesi olacaksa o da bununla kaimdir. Anakronik dünyalara ait estetik ve sanat anlayışlarıyla şiir yazmaya devam etmek artık bizlere bıkkınlık vermektedir. Epiği, lirizmi ve avangardizmiyle şiirin dilinde radikal atılımlar yapmaya ihtiyaç vardır.
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
Devamlı takip ettiğim, iyi okuduğum birkaç dergi var. Bunun dışında neler olduğunu bilecek kadar takip mesafesinde tuttuğum birçok edebiyat, düşünce dergisi var. Gerek gördüğümde edinip okuyorum.
Şiir, edebiyat tabii ki dergilerde boy vermeye devam ediyor. Bazı internet mecralarında da çok iyi çalışmaların, iyi ürünlerin yayımlandığı şüphesiz. Fakat bilhassa matbu dergilere baktığımızda ruh ve aksiyonun iyice azaldığını görüyoruz. Dergiler çıkmak için çıkıyor gibi. Şiir ise dergilerde bir şekilde direnmeye, var olmaya devam ediyor. Belli bir vasata teslim olmanın arazlarıyla birlikte en azından bir devamlılığı sağlıyor.
Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Az evet. Şiire saygı büyük ama ilgi az. Bu sanıyorum şiirin büyüklüğüyle ilgili bir durum aynı zamanda. Şiir yüksekte bir yerde duruyor, dolayısıyla şiirin işi zor. Bu zoru başaramayan şiir de çok ilgiye değer olmuyor. Oysa şiir daha gerçek, biraz da daha doğrudan sayılabilir. Öyküyle bağ kurmanın görece kolay tarafları var. Tabir caizse biraz daha avama yakın.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
Şiiri bireyin meselesine indirmek çok büyük bir yanlış. Bireyden topluma ve/veya evrensele doğru irtifa kaydettiği düzeyde zaten şiir, şiir olma kabiliyetini ve değerini kazanır. Bireyselle toplumsal veya evrensel şiirde birbiriyle örtüşür. Bu tabii şiire mahsus değil, diğer türler için de geçerli bir kriter. Bir şiir başkaları üzerinde tesirini gösteriyorsa zaten ortak bir meseleyi, bir gerçeği yakalamış demektir. Bize tesir eden şey, aynı zamanda bizden bir şeydir. Hem bizden hem de bizi eyleyen ve dönüştüren bir şey.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Kastınızı ne kadar doğru anladığımdan emin değilim. Belki şunu söyleyebilirim: Şiir koşullardan bağımsız değil ama koşullara bağımlı da sayılamaz. O yüzden epik şiiri mesela sadece toplumsal, reel dünyayla sınırlandırmayı çok doğru bulmuyorum. Şiir tamamen başka bir dünya adına konuşabilir, o başka dünyayı epik veya lirik duyarlıklarla önümüze koyabilir. Şiir, insanın kendini ve dünyayı aşma kabiliyeti ve belki de cesaretinin bir ifadesi olarak ortaya çıkıyorsa, buna sadece şapka çıkarmak gerekir.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
Şiir ve şuur elbette birbiriyle ilişkili, ama şiir bütün bir varlığımızın sesidir. Şuur altı da buna dahil. Fakat şiir bir bakıma şuur altını şuur düzeyine yükselterek kendi ontolojik varlığımız içinde bir diyalektiği gerçekleştirir. Daha da ileri gidersek, şiir aslında varlığımızı içerden ve dışardan etkileyen bütün sesleri belli bir diyalektik içinde yeni bir dile, varlığımızın diline dönüştürür. Bu dil ne kadar gerçekçi/sahici ve ne kadar kavrayıcı bir güce sahipse toplumun, insanlığın hal ve akıbetine dair bir hakikati dillendirmeyi de o düzeyde başarabilir.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Mekânın poetikası diye bir şey var, bunu yadsıyamam. Bir bakıma şehirden, çevremizden aldıklarımızla şiirin peteğini dolduruyoruz. Sürtünmeler, sürtüşmeler, diyalektikler şehrin gerçekliği içinde kompleks bir boyut kazanıyor. Ama insanı, şairi bu kadar basit görmemek lazım. Büyük şiir-büyük şehir korelasyonu bir tarafıyla fazla düz mantık kokuyor.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Kuşak olgusunu belli duyarlık, anlayış ve yönsemeler anlamında gözlemliyoruz evet. Ne ki kuşak bir kader sayılamaz. Mesela İsmet Özel hem kuşağının hem de 2000'lerin bir şairi. Şairleri kuşakların kalıpları içine sıkıştırmaya çalışmak da eleştiriyi körelten bir kolaycılık.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Son yıllar eleştiride bir durağanlık dikkatimizi çekiyor olsa da bazı güzel çabalara tanıklık ediyoruz. Ne oluyorsa ama yine şairler marifetiyle oluyor. Ön açan, günümüz şiiri üzerinden konuşma becerisi gösterenler genelde şairlerimiz.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.
Şiir oluşturduğu hakikat, insan ve dünya tasavvuruyla hayatımıza dokunuyor. Bunun kültür ve medeniyete doğru evrilen etkilerinin olduğunu da biliyoruz. Bilhassa şiirin hayatın merkezinde olduğu süreçlerde bu etki çok daha aşikâr. Ancak geldiğimiz noktada işler epeyce değişmiş gözüküyor. Kültür de medeniyet de tam anlamıyla diyalektik bir sürecin içinde teşekkül ediyor. Şiir, edebiyat, felsefe, bilim, teknoloji vs. bu diyalektiğin birer unsuru olarak kendini gösteriyor. O yüzden güçlü ve büyük şiir bu diyalektiği özümseyen şiir olmak zorundadır. Şiirin eğer biricikliğine inanıyor veya güveniyorsak bu diyalektiği güçlü, aşkın bir tecessüsle yoğuracak poetik cesareti ve kabiliyeti göstermek gerekir.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Bu tamamen kişinin mizacına ve kabiliyetine göre değişen görece, sübjektif bir konu. Usta-çırak ilişkisine daha çok geleneğin dünyası ve koşulları içinde ihtiyaç olabilir. Bugün için kıymetsiz bir şey diye bakmıyorum, faydadan ari sayılmaz, bilhassa bir ustanın himayesine ihtiyaç duyanlar için böyle. Ancak usta-çırak ilişkisi eleştiri ve poetika çalışmalarının olduğu yerde pek de artık önemli sayılmaz. İşlevini yitirmiş gibidir.
Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?
Folklordan neyi kastettiğimize bağlı. Halkın anlaması ve beğenisi için şiir yazılmaz. Şiirin ontolojik ve estetik koşulları böyle bir beklentiyle bağdaşmaz. Ancak şiir halka bakar, halktan yana taraf olur, halktan beslenir. Fakat şiiri folklorik unsurlarla buluşturma çabaları başka bir iştir. Şiirin sahiciliğini ve özgeliğini zedeler.
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Bu biraz da şehir efsanesi sanki. Çekişmeler, kavgalar elbette var ama bu sadece şairler arasında mı, sanmam. Kavgaların bir kısmı edebiyat anlayışı, tavrı ve mizaçla ilgiliyse, bir kısmı da kibir ve hasetten kaynaklanıyor diye görüyorum.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 18.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 31.08.2022 23:11