Şairler Geçidi: Mehmet Şamil ile Konuştuk
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
- Gece şair, gündüz akademisyen.
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Şiiri "sebep" "nasıl" ve "sonuç" olmak üzere üç ana kategoride değerlendiriyor ve her birini kendi alt dallarında aşama aşama gerçekleştiriyorum. Elbette öncelik sebepte. Yazılmışı tekrar yazmanın mantığı yok bende. Neden şiir yazdığım sorusuna verdiğim cevapla şekilleniyor bu. Bununla birlikte yazdığım tüm şiirlerin üslubu da nasıl yazdığımı belirliyor. Yayınlama aşamasını sonuç olarak görüyorum. Farklı teknikleri denesem de; şimdiye değin bazı şiirler kendini farklı düzeyde yazdırmış olsa da ağırlıklı olarak uzun yıllardır şiiri zamana ve mekâna yayarak ve her ifadenin anlam katmanlarını biriktirerek ortaya çıkan mısra, satır ya da dizeleri son bir kurgusal-fonetik işçilik ile kemale erdiriyorum.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Elbette okurdan ve şiirden çok kendini şair diye adlandıranların olması ilk sorunumuz. İkinci sorunumuz şairin mutlaka kendini vitrinde tutması gerektiğini düşünmesi ve buna bağlı olarak ortaya koyduğu yavan popülizm çabaları. Üçüncüsü bizdendir sendendir hiçbir yerdendir kutuplaşması. Buna bağlı olarak kendini mekânın sahibi sananların bakar kör olması, duyup sağır olması. Dördüncüsü okurla aramızın anlam katmanları açısından uzaklaşması. Yazdığımız şiirlerin ancak şairlere hitap edebiliyor oluşunun sebebi olarak okurun tembellik göstermesi. Şairin soylu duruşu zayıfladıkça okurda da ciddi kırılmalar yaşanır olmuştur. Dahası da gelecektir.
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
1995'ten beri edebiyat dergilerinde ürün yayınlıyorum. Pek çok şairde olduğu gibi bizde de ürün yayınladığımız dergiler listesi kabarık. Bunun bir sebebi yazdığımız derginin kapanması olabilir. Dergi yelpazesini geniş tutmanın okurun sizi bulması ve takip edebilmesi açısından iyi bir durum olmadığını anlayana kadar elli farklı dergide ürün yayınladık. Edebiyat dergileri şiirin nabzını iyi ya da kötü canlı olarak gösteren konumdadır. Bu ay dergide okuduğunuz şiir belki bir iki yıl sonra şairin kitabına girecektir. O yüzden erken baskı gibi gelir gözüme. Önemserim. Şu an ağırlıklı olarak Yolcu dergisinde ve Söğüt dergisinde şiir yayınlıyorum.
Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Bu aslında ikisinde de hem yazılırken hem de okunup anlaşılırken verdiğiniz emekle alakalı. Her ne kadar birbirinden farklı türler olsa da okur hızlıca sonuca varmak istiyor. Şiiri anlamaya yönelik bir çabaya girmek istemiyor. Hızlı bir hayat döngüsü içindeyiz. Bundan dolayıdır ki şiirler de şimdi şiirsel metne dönüşmüş durumda. Uzun soluklu şiiri yazan da okuyan da nadiratta kaldı.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
Şiir birey olarak şaire aitse de şairi toplumdan ayrı sayamayız. Hayatın bir yansımasıdır şairden zuhur eden. Bireysel düşünüşten kasıt içe dönük bir şiirse evet. Şiirimizin bugün çırpındığı nokta biraz da budur. Kendi dar alanına, bireyden topluma geçemeyen o dar sokağa sıkışmış şiirden kitleleri etkilemesini çok da bekleyemeyiz. Ancak her iki bakış açısında da şiir yazılıyor. Hayat bireysel yaşamaya dönüştürülmüşken hem de. Şiirden önce şairin ismi öne çıkıyorsa orada da toplumsal olaylardan bahsedemeyiz. Olguları çözümlemeye değil şairle selfie çekme derdinde okur. Böylesi bir kameraya kaç şair poz vermeyecektir ki.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Şiir şairin hayat örgüsündeki bakış açısıdır. Şiirselleştirilen şey şairin bir şekilde içinde olduğu bir durumdur. Şiiri ortaya çıkartan şey şairin yarına bırakmaya çalıştığıdır. Farkında oluşun kişisel yansımasıdır. En azından kendisi için yazması gerekiyordur. Diğer tüm okurlar sadece anlam tanıklığına ortaklık edeceklerdir.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
Edebiliriz çünkü ikisi de Arapçada aynı kökten gelen kelimelerdir. Şuur bilmedir, bilinçtir. Tanımadır. Kavramadır. Şiir de hissedilendir. Anlamadır. Şiir bir şuur işidir. Anlama dayalıdır. Şair anlamı şiirde kendi ahenk ve estetik kalıbıyla örer. Bu anlama yakınlaştıkça da şiiri beğenmeniz ve ondan etkilenmeniz artacaktır. Toplum ile şiir; şiir ile toplum arası etkileşim her dönemde farklı bir yol izler. Örneğin günümüzde uzun soluklu şiirlere rağbet azdır. Hayat hızlı akıyor. Uzun bir şiiri okumaya tahammülü yok okurun. Dahası edebiyat dergileri de yer darlığından şikâyet edecektir. Üç şairin şiirine yer vermek mi bir şairin şiirine yer vermek mi… Oysa bir asır öncesinde mesnevi nazım şekliyle yazılan ve yüzlerce beyitlik hacimlere ulaşan metinlerimizin halkın ezberinde olduğunu görüyoruz. Şiir toplumu etkilediği kadar toplumun içinden gelen şairin de toplumdan etkilenerek şiirini zamanın revaçta olan tarzıyla yazması kaçınılabilen bir durum değil. Okur şimdi üç satır olsun, bir tweete sığsın diye bakıyor şiire. Bu bağlamdaki şiirle, bağlamından kopartılmış şiirle toplumun akıbetini değiştirmeniz zordur.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Şiir iki esastan besleniyor. Zaman ve mekân. Mekânın önemi içinde yaşarken olaylara kayıtsız kalmayışınızla ilgilidir. Şair haberdar olmak zorundadır. Farkında olmalıdır. Bu bakımdan edebî muhitler her zaman şairleri beslemiştir. Bu iki taraflı bir durum. Hem alırsınız hem de verirsiniz. İnsanın olmadığı yerde, metninizi sarmalayan bireyin olmadığı yerde şiirin de rengi düşer. Lâkin şu da bir gerçek ki Türkiye'de yıllar öncesine göre bir taşradan söz edemeyiz artık. Özellikle sosyal medya bütün havadisleri doğrusu ve yanlışlarıyla önümüze koymaktadır. Sanırım artık sosyal medya kullanmayanlar için taşralılık kavramı kullanılabilir. İyi şiir hangi şehirde yaşıyor oluşunuzla ilgili değil; şairin yazdığı konu hakkındaki donanım ve yeterliliği ile ilgilidir. Bu beslenişi pekala kültürün başkentinden uzakta da yapabilir. Kaldı ki kültür başkentinde yaşayıp ara sokağından habersiz olan nice eline kalem alanımız var.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Kuşak kavramının çok yerinde olduğunu düşünmüyorum. Zira aynı zaman diliminde yaşamış şairleri aynı kefeye koymak yanlış olacaktır. Her biri başka bir rengi başka bir neşveyi tanımlayan ve izini süren şairleri 80 kuşağı ya da 90 kuşağı gibi tanımlamak bizi doğru bir tanımlamaya çıkaramaz. Bu konuda benzeşen üslupların, tarzların ve ekollerin daha tanımlayıcı olacağı kanaatindeyim. Bir dergi/şehir merkezli tanımlamaların da yerini bulmayacağını düşünüyorum. Pekala edebiyat dergileri farklı şiir renklerine imkan sağlamaktadır. Aynı dergide yazıyor olmamız ya da aynı zaman diliminde doğmuş olmamız aynı şiir kumaşını taşıyor olduğumuz anlamına gelemez.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Bunu ciddi anlamda soruyorsanız maalesef çok sınırlı diyebilirim. Eleştirinin e'si kadar. Daha çok alkış. Maşallah, eline sağlık ile gönlüne sağlık. Sürekli bir isimlerden övgüyle bahsetmeler, vitrine bir şeyler çıkarma hevesi. Eleştirme, eleştiriden beslenme gerilerde kaldı. Eleştiri de zor bir şey. Efradını cami ağyarını mani olması lazım. İki şiir üzerinden yapabileceğiniz bir şey değil. Sadece o şairi değil diğer şairleri de okumanız gerekiyor. Kapsamlı bir çalışma gerektiriyor. Bu sebeple de bu tarz eleştiriler kemale erme noktasında sohbet halkalarında eriyor kanaatindeyim. Ya yerin dibine batırma hevesiyle çıkılıyor yola ya da övgüden başka bir yere çıkmıyor kelimeler. Çoğu şair de şiirini gün yüzüne çıkarmadan önce bu eleştirel beslenme aşamasını yakın çevresindeki şairlerle birlikte gerçekleştiriyor. Hâsılı şiir eleştirisinin üç aşaması vardır. İlkini şair şiiri yazarken kendi kendine yapar. İşçiliği ile şekillenir bu. İkinci aşaması şiir yayınlanmadan önce şiiri okuttuğu yakın şair-okur kitlesidir. Üçüncü aşama ise bu aşamaları geçip yayınlanan şiire getirilen eleştiridir. İlk iki aşamanın zaten eksik olmasından mıdır yoksa üçüncü aşamadaki şiire dokunulmak istenmemesinden midir nedir üçüncü aşama her daim eksik kalmaktadır.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.
Yazılı edebiyatımızın henüz ortaya çıkmadığı dönemlerde sözlü edebiyatın en kadim parçasıydı şiir. Bu diğer toplumlarda da böyledir. Şiir iki önemli unsuru dolayısı ile tercih edilen önemli bir söz sanatı. İlki anlamı hissettirme gücü, ikincisi ise bunu yaparken akılda kalıcılığı sağlama adına uyguladığı fonetik yapı. Böylelikle nesilden nesile yazıya aktarılmadan geçen metinlere sahip olabildik. Türk kültürü içinde şiirin çok önemli bir rolü var. Bunu islamla tanıştıktan sonra da icra ettik. Osmanlıyı kültürel olarak ayakta tutan metinlerin çoğunluğu şiir metinleridir. Dolayısı ile bizim medeniyet okumalarımız şiirden ve şairden geçer. Şiir mirasımızla barışık olmayanın kültürden bahsetmesi abestir.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Her şaire şiiri öğreten en az bir şair vardır. Bu ruberu da olabilir; eserlerini okuyarak kendisinden şiiri öğrendiğiniz bir şair de olabilir. Bu açıdan ustanın yanında mutlaka bir çırak da bulunur. Çırak da ustanın usta olduğunun delilidir. Ustalarınızın sayısını ne denli çoğaltırsanız şiirinizi de o derece kuvvetli bir üsluba dönüştürürsünüz. Sizde bir şiir kumaşı varsa bu mümkündür. Kızgın bir çöl sıcağında sâyesine saklandığınız bir ağaç yoksa yok olup gidersiniz. Usta sâyedir. Size yolu gösterendir. Bununla birlikte sırtınıza basıp yükselen değildir. Hâl ve hareketleriyle de olsa beni usta kabul etmezsen şiirini yayınlamam diyen de değildir. Ustanın pek çok çırağı olabilir ama usta bir çeteleşmenin bayraktarı da değildir. Bu şekilde ancak birbirini alkışlayan ve etrafına kör bakış atan bir güruh oluşturabilirsiniz. Usta, okumadığını yok saymaz. Usta, başka ustaların çıraklarına hor bakmaz. Usta, çoğu zaman ustalık yaptığını bilmeden ustalığını yapar. Çırak ise ustanın sâyesinde ustalaştığının farkına varabilendir. Bu bir öğretmen öğrenci ilişkisi gibidir. Başınızda bir öğretmen olmasa da size bilgiyi öğreten öğretmenin yazdığı kitap öğretmenden zuhur ettiği için o öğretmen ustanızdır.
Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?
Folklor bir bilim dalı. Halkın âdetleri, gelenekleri, inançları, efsaneleri, müziği, masalı oyunu velhasıl bütün kültürünü yani halk edebiyatı ve halk gelenekleri konularındaki ürünleri inceleyen bir bilim dalı. Bir bilim dalı neden şiire düşman olsun. Şiir de kendi sahasındayken hem de. Cemal Süreya'nın "Folklor Şiire Düşman" ifadesinin üzerinden neredeyse yarım asırdan fazla geçti. Şiirimizin şu anki hâlini görseydi sanırım çağdaşlık dediği şeyin de bu olmadığını söyleyecekti. Folklordan kastı ağırlıklı olarak geleneğin şiirindeki ifadeleridir. İfadenin çok genel bu nedenle de çok ağır olduğu kanaatindeyim ben. Geleneğe yaslanan bir şair olarak halk edebiyatına ve halk geleneklerine ben sırt çeviremem. Onları günümüze taşıyarak ve güncelleyerek ilerleyebilirim. Şiirimde ne kadar yenileşme yapıyor olsam da onların "folklor" olarak tanımladıkları şeyin kendisiyiz biz. Cemal Süreya'nın "kelimeler arasında yeni bir yük, yeni bir bağıntı kurmak söz konusu olamaz" ifadesini de çok heveskıran olarak görürüm. Şair zaten bunu başarmak için şiir yazar. Kapıyı kapatmanın mantığı ne!
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Şairin kadim bir tâcı var toplum içinde. Bu hep böyle olmuştur. Hem eski Türklerde hem diğer toplumlarda hem de müslüman toplumlarda. Özellikle Kur'ân'ın ve Hz.Peygamber'in şairlere bakışının getirdiği bir sonuç olarak geleneğimizde şiir ilmi eserlerin yazımı noktasında büyük bir yekûn tutar. Bu da şaire toplum içinde bir güç bir statü verecektir. Sözün gücünün yanında bir de sözün gücünün getirdiği önde oluş elbette rekabeti de beraberinde getirir. Zaten eskiden beri şiir yarışır. Yarışmacı bir kimliği vardır. En iyiyi en güzeli önceler. Bu sadece barış ortamında kurulan şiir panayırlarında değil savaş ortamlarında da kendini gösterirdi. Kılıçtan önce sözün yani şairin savaşı söz konusuydu. Böylesi bir makam için gücü elinde tutmak ya da onu kaybetmemek için şairlerin birbirleriyle çekişmesi normaldir. Anormal olan şairin şiiriyle değil diğer unsurlarıyla polemiğe girmesidir. Çekişme şiirin gücüyle yapılırdı. Biz onu kaybettik. Çünkü okur şiirin harflerine değil şairin fotoğrafına bakıyor artık. Şiiri değil şairi okuyor. Şiirin satırlarının altını çizmiyor şairden imza almanın derdini yaşıyor.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 14.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 16.10.2022 23:58