Günümüzün Anlatıcıları: Naime Erkovan İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Sanırım içimizde gelişen ve her geçen gün varlığını güçlendiren bir ses. O ses bize kelimeler sunar, hayallerin kapısını açar, ta ki zihnimizde yükselen dalgalar kendilerini bırakabilecekleri bir kıyı bulana kadar. Türlü türlü hazinelerle dolu bu dalgalar kıyıya vardıklarında yazmaya hazırız demektir, daha doğrusu yazmaya cesaret etmeye hazırızdır. Sonrası malum. Çileli bir yürüyüş. Kelimeler ve hayaller arasında evinin yolunu şaşıran Odisseus gibi dolanır dururuz senelerce. Mesela ben on yedi senedir yolculuğumu sürdürüyorum. Ulaşmam gereken bir evim var mı hâlâ, emin değilim. Yazmam için gereken sesi duyduğum sürece dolaşacağım sanırım. Ancak bir gün susacaktır elbette. O zaman evime dönebilirim demek olacaktır bu susuş.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Anlatmak, anlatabilmek yüce bir iştir. Çünkü kelimeler öyle bir büyü yakalar ki duyan ya da okuyan hiç kimse kayıtsız kalamaz onlara. Yazarken o büyüyü yakalamak oluyor derdimin büyük kısmı. Derdimin kalan kısmı kurgunundur. İkisini birleştirebildiğim zaman, doğru iz üzerinde olduğumu bilirim.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Zorlamayla hiçbir şey yazılamıyor ne yazık ki. Çünkü devreye ağırlıklı olarak akıl girecek ve çok fazla akıl da sanatı zehirleyecektir. Her kalem başka bir söyleyiş biçimine yatkındır. Yazarın öncelikli görevi, kendisi için kolaylaştırılmış, dolayısıyla da tayin edilmiş söyleyiş biçimini keşfetmektir. O, coşkuyla ve inanarak yazsın sadece; ne yazdığını isimlendirmek edebiyat bilimcilerinin görevi olsun.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat dergileri, önemli bir edebî gelenektir. Her ne kadar eskisinden oldukça farklı bir şekle bürünmüş olsa da misyonları, oralarda görünmek gerekiyor. Çünkü çağımız, unutuş çağıdır. Herkes ve her şey çok çabuk unutulmaya mahkûm edilmiştir bu devirde. Görünerek varlığınızı hatırlatmanız iyi ama asıl fayda yazarın kendisinedir. Onun için bir yazma disiplini kazandırır dergiler. Ancak edebiyat dergileri, kitaba giden yolculuğun en önemli ve en kritik istasyonu olmalıdırlar. Yayımlanma arzusuyla gönderilen metinlerin niteliğini dile getirmek, onların görevidir. Bu misyonu unuttukları anda, zarar Türk edebiyatına verilmiş olacaktır.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Hem yazan hem okuyan benim. Bu durumda yanımda ve karşımda olan yine benim. Yazmak bu yönüyle zararsız bir kişilik bölünmesidir. Birkaç sistemi aynı kişi aynı anda kontrol etmek zorundadır. Yazan ben'in içine sinmesi yetmez metnimin, okuyan ben'in de içine sinmesi gerekir cümlelerin. İkisi tamam dediğinde bitmiştir o metin benim için.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Ben yazmazsam, hiçbir şey olmaz. Dünya dönmeye, mevsimler değişmeye, insanlar doğup ölmeye, sevgiler başlayıp bitmeye devam eder ama öykü yazılmazsa fena olur. Her şey kadere tabiyse o zaman bir öykünün yazılıp yazılmayacağı da aynı sisteme dâhildir. Bir öykünün de yazılma vakti vardır. O anda hangi öykücü boştaysa o yazacaktır. Yazma nedenim de budur, yani "Ol!" hatta "Yaz!" denmiştir. Bu güce hiçbirimiz karşı koyacak durumda olmadığımıza göre yazmalıyız, çare yok.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Peygamberimiz "Ya hayır konuşun ya da susun!" demiştir. Ben bunun yazdıklarımız için de geçerli olduğunu düşünmeye başladım. Bizi rahatsız, huzursuz etsin ki okuyanı da etsin ancak yıkıma ya da felakete çağrı yapmasın yazdıklarımız. Kafka'nın dediği gibi yazılanlar "içimizdeki donmuş denizi kıran bir balta" olsun elbette ama bu bizi insaniyete götürsün, daha derin uçurumlara değil.
Yazdıklarımızın gerçekleştiğini hem kendimde hem de öğrencilerimde gördüm zaman zaman fakat ilahî sistem o kadar yüce ki, biz yazdığımız için değil, zaten olacağı için meydana geliyordur; biz de sadece bir hissikablelvuku deneyimi yaşamışızdır.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Birini geçmek istemek için bir hedefe sahip olmak gerekir. Yazma yolunda tek hedefim, bir metni nasıl daha iyi yazarım derdidir. Onun ötesinde bir gayretim yok. Derdi sanat olan, vicdanlı bütün öykücülerin yolları açık olsun.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Öykü kelimesinin hayatımıza giriş sebebi, bildiğiniz gibi Nurullah Ataç'ın "hikâye" kelimesini unutturma hayaliydi. Ama niyeti bambaşka şekillere dönüştü. İki kelime de var oldu, üstelik birbirinin alanını gerçek manada işgal etmeden. Kendimce şöyle bir ayrım yapıyorum ikisinin arasında: Hikâye, hayattan çekilip alınan ama pek müdahale edilmeden yazıya aktarılan hakikattir. Öykü ise hayattan çekilip alınan ama kurgulanan hakikattir. Hakikat öyle engin bir okyanus ki bizim kurgulamamızla asla zarar görmez. Kurguladığımız, onun yalnızca ihtimallerinden biridir. Hikâye, her türün üstünde ve onunla bağımız, kalubeladan kalmadır. Ayak seslerini her yerde duyar ve tanırız.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
İyi bir öykü okuru olduğumu düşünüyorum ama dergileri sıkı bir şekilde takip edemiyorum. Dolayısıyla da yeni çıkan öykü kitapları hakkında yeterince bilgim olamıyor. İyi okurlar, iyi yazarları benden daha iyi biliyorlarmış gibi bir his var içimde. O yüzden onlara önerebileceğim bir şey kalmıyor sanki.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 23.02.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 23.02.2023 10:57
Naime Erkovan Hanımefendi'nin hayranı ve sıkı takipçisiyim. İnşallah bir gün onun gibi bir hikâye yazarı olmak isterim. Zekâsı ve kültürüne de hayranım ayrıca.