Kontrolünü Kaybeden Edebiyat
Edebiyat, insanlar üzerinde iyileştirici bir güce sahiptir. Çağı anlama ve anlamlandırma serüveni içerisinde herkesin kendi hikâyesini bulmak için sayısız anlatı ürünü bunu büyüterek çoğalttı, çoğaltmaya da devam etmektedir. İnsanoğlunun "anlatıya" yani "söze" her daim ihtiyacı olmuş, olacaktır da. Edebiyat bu ihtiyacı karşılayan bir tür rezerv alanı olarak anlam çoğaltmasına katkı sağlamaktadır.
Şiirler, hikâyeler, romanlar hep bir şeyleri –basit anlamda- anlatır insanlığa. Anlattığı bu şeyler süje ile obje arasında yaygın bir iletişim biçimi de ortaya çıkartır. Geçmişten şimdiye değin bu durum böyle olmuştur. Fakat 2. Milenyum ile bu durum değişikliğe uğramaya başladı.
İnternetin yaygınlık kazanmasıyla birlikte anlatı yön değiştirdi. Anlatı biçimleri görselliğin ardına görüntülerin –short videoların- eşliğinde sunulmaya başlandı. Bu durum hem çok etkili hem de çok hızlı yayılmasını sağlarken birçok iyi unsuru da beraberinde götürdü. "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor- Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları[1]" cümlesi günümüzde de halen etkisini devam ettirirken, Artık bir şiir ile bir kitap ile bir manifesto ile sokaklara inen kitleler yok. Artık bir video ile – bir short video ile- insanlar sokaklara inebiliyor. Sözün düşüşü[2] ona sahip olmama durumuyla kendini göstermeye başladı. Söz, artan teknolojik imkânlar neticesinde yitirilmeye, anlamını kaybetmeye başladı. Dolayısıyla sözün en güzel örnekliğinin sunulduğu saha olan edebiyat, kan kaybederek eski gücünü yitirmeye başladı.
Günümüz dünyası algoritmalar dünyası, algoritmalar düşünce-sanat-edebiyat alanını işgal etmiş durumda. İyi bir şiir, iyi bir yazar, iyi bir düşünür olmanız yetmiyor artık. İyiliğin kıstası görünür olmakla eşdeğer yürütülmekte.
Bu yüzden günümüz edebiyatına artık edebiyatçılar değil mühendisler ve sosyal medya fenomenleri yön vermekte, spekülatörlerle kitap satışları farklı şekillere evrilmekte. Enformal toplum tipini ortaya çıkartan da yine bu mühendisler olduğu için edebiyat, bir mühendislik ürünü haline gelmektedir.
İyi bir edebi eser, iyi bir reklam ve tanıtımla, görselliğiyle oynanmış resimlerle servis edilerek "iyiler sınıfına" dâhil edilebiliyor. Eleştiri mekanizmasının artık tarihe karışmaya başladığı, - en azından kitaphaber gibi platformlar ve dergiler, dergilerde yayınlanan eleştiriler dolayısıyla devam edenler olsa da- bütün alanların geleceğine mühendislerin, yazılımcıların ve fenomenlerin karar verdiği bir çağdayız. Bu durum edebiyatta nitelik sorunu ortaya çıkartmaktadır. Nitelik olarak düşük seviyede olan eserler iyi kurgulanmış görsel çalışmalarla ön plana çıkmakta. Okurlar sözden ziyade görüntünün ardına sığınarak idrak etmenin farklı bir usulünü kendilerine rehber edinmiştir. Sözün insan zihninde parlatıcı ve diriltici etkisi vardır. Görüntünün ise zorlayıcı bir etkisi söz konusudur. Videoalar ve görsel yansıtmalar sözsel metni görsellikle sınırlandırıp anlamı hapseder.
Sosyal medya ve türevleri sözsel üretim alanlarına farklı kapılar açtığı bir gerçek. Fakat bu alan edebiyatçıların kontrolünden çıkıp mühendislerin, yazılımcıların ve fenomenlerin –edebiyatdışıların- eline düşmesi edebiyatta bir kaymaya neden olmakta ve edebiyatın kontrolünü edebiyatdışında olanlara yönlendirmektedir.
Edebiyatdışı olanların da edebî eserleri- üretilen metinleri bir tüketim nesnesi haline getirmesi neticesinde üretilen sözsel eserler tüketim piyasasında "meta"ya çevrilmektedir.
Eco'nun "Yazınsal nesneler aslında yarı yarıya maddi olmayan metinlerdir çünkü genelde kâğıtlardan oluşan araçlarla maddi gerçeklik kazanırlar. Ama bir zamanlar, sözlü bir geleneği hatırlayan birinin sesinde ya da bir taşın üstünde hayat bulan şimdi de e-kitapların bizlere hem bir fıkra derlemesini hem de İlahi Komedya'yı sıvı kristal bir ekran üzerinden okuma olanağı sağlamasını beklediğimizi elektronik kitapların geleceğinden söz ediyoruz" (Eco, 2019, s. 14) ifade ettiği gibi bir kâğıt ve kapakla maddi bir gerçekliğe bürünen kitaplar, artan teknolojik imkânlarla e-kitap haline geldi, bu durum büyük tartışmaları beraberinde getirdi, kimisi büyük kolaylık sağladığı yönünde fikir sunarak, bu imkânı kullandı, kullanmaya da devam etti. Kimisi ise kitaba olan bağlılığın azalacağı yönünde tedirgindi. Fakat ortak paydada tartışmalar yine kitap okuma üzerineydi ve bu durumu tartışanlar genellikle okur ve yazarlar idi. Fakat gelinen süreç itibariyle edebiyat, edebiyatdışına teslim edilmiş durumda, tartışmaları yapanlar ise edebiyatdışı kimselerdir.
Kollektif bir miras olan edebiyatın dile antreman yaparak (Eco, 2019, s. 15) anlam dünyasına katkı sunduğu gerçekliği toplulukları "dil" olgusu etrafında toparlar. Dil, topluluk olmanın, bir arada olmanın temel gerekliliklerinden biridir. Edebiyat da dili biçimlendirmeye çalışırken kimlik ve topluluklar yaratır (Eco, 2019, s. 16). Dolayısıyla edebiyatın çoğunluğun görmezden geldiği bir işlevi vardır: toplum kurucu. Kurucu metinler olarak da tanımlayabileceğimiz ve kavramsallaştırabileceğimiz bu durum, edebiyatın önemini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu alanın edebiyatdışılara teslim edilmesi tehlikelidir.
Eco, Edebiyatın Bazı İşlevlerine Dair isimli makalesini, edebiyatın temel işlevlerinden biri olduğunu ifade ettiği ve bir tür eğitim metodu olarak sunduğu cümleyle bitirir. Bu eğitim metodu insanı kader ve ölüm eğitimidir (Eco, 2019, s. 29) ona göre. Bu cümle, edebiyatın hayatla ölüm arasında hem hayatı ve hem de ölümü sunması, insan olmanın gerekliliğini yerine getirmek olarak algılanabilir. Edebiyat dolayısıyla hayattır ve hayata alıştırmaya çalışmaktadır. Sartre ise konuyu yazı bağlamında değerlendirir ve şunları aktarır: "düzyazı yazarı insanoğlunun resmi'ni çizer, şiirse onun söylencesini yaratır. Gerçekte, gereksinimlerin yön verdiği, yararlılığın harekete geçirdiği insani eylem, bir bakıma araç'tır. Edim göze çarpmaz…" (Sartre, 2012, s. 26). Yazı ve söz, insan kalmamızın bağlacı gibidir. Yuhanna İncilinde geçen "Önce söz vardı ve Tanrı ile birlikteydi ve Söz Tanrı idi" ifadesi bu bakımdan çarpıcıdır.
Yazarlar, edebiyatçılar, şairler ve düşünürler konuşan kimselerdir gösterirler, ortaya koyarlar, buyururlar, yadsırlar, yalvarırlar, hakaret ederler, inandırırlar, araya sokuştururlar (Sartre, 2012, s. 28) Bunu yaparlarken de sözün anlamı üzerine eğilirler. Söz çünkü değerli bir hediyedir. Aktarılmaya değer bir eylem biçimidir. Sözünü kaybeden anlamını kaybeder. Görme ile sözü aktarma arasında çok büyük fark vardır. Sözün aktarım biçimi çeşitlilik gösterse de en etkili ve kalıcı hali kitaplardır. Ellul bu durumu şu şekilde aktarır: "Görme bizi gerçekliğe hapseder: görme bizi gerçekliğe bakmaya mecbur bırakır. Hiçbir çıkış yolu yoktur gerçekliği kontrol ederek ona egemen olman durumumuz hariç" (Ellul, 2021, s. 45). Görmeye zorlayan bir kod sisteminin edebiyat alanına nüfuz etmesi, ködük ve anlamsız bir boyutun ortaya çıkmasına neden olacak, dil dediğimiz varlığın evi hasar görecektir.
Kaynakça
Eco, U. (2019). Edebiyata Dair (3 b.). (B. Parlak, Çev.) İstaanbul: Can Yayınları.
Ellul, J. (2021). Sözün Düşüşü (5 b.). (H. Arslan, Çev.) İstanbul: Paradigma Yayınları.
Sartre, J.-P. (2012). Edebiyat Nedir (5 b.). (B. Onaran, Çev.) İstanbul: Can Yayınları.
[1] Komünist Manifestonu'nun giriş cümlesi. Engels ve Marx
[2] Sözün Düşüşü, Jaques Ellul
Fotoğraf: Alexander Mass: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/kadin-park-sonbahar-guz-18779122/
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 13.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.11.2024 14:25