Şairler Geçidi: Sadık Koç ile Konuştuk
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Kul, mümin, Yeşil Deniz dizisinin Süleyman'ı, baba, yazar, çok şükür ki nasıl bir ruh hali olduğunu unutacak kadar sıkıntıdan uzak
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Şiir yazmadan, okumadan geçen zamanlarım oldu muhakkak. Böyle olmakla birlikte okuma deneyimi anlamında şiirin hayatımın her gününde olmasına dikkat ederim. Şiir okumadan geçen zamanlarda şiir yazamıyor olmamla da ilgili elbette bu durum. Şiir okuyorsam ve bu arada haksızlığa uğramış ya da en azından uğradığımı düşünmüşsem, hak etmediğim bir kederi, üzgünlüğü yaşamak durumunda bırakılmışsam bu duyguyu en yoğun şekilde yaşadığım bir anda bir şey beni şiir yazmaya çeker. Beni yazmaya çeken/iten duygu kaybolana kadar şiirin kabasını çıkarmış olurum. Birkaç gün çalışırım üstünde. Dergiye gönderme kanaatinin oluşması anlamında son noktayı koyduğumda bir zaman bekletirim. Bunu artık göndereyim dediğimde tekrar okurum. Bir şey fark edersem müdahale eder, her şeyin yerinde olduğu kanaati oluşursa dergiye gönderirim.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Bu soruya cevap verebilmek için "nasıl olursa şiir sorunsuz olur" sorusuna cevap vermeliyiz belki de önce. Tabi bu anlamda benim bir "sorunsuz şiir" tanımım var. "Sorunsuz" derken mükemmel ya da kusursuz şiiri kastetmediğimi belirtmek isterim. İnsan işi mükemmel ya da kusursuz olmaz kanımca çünkü. "Sorunsuz şiir" tarifimize gelirsek şunları söyleyebiliriz: Bir şey söyleyecek her şeyden önce şiir. Söylenmeye değer bir şeyi yani. Bunu da bizimle ortaklaştırmayı başaracak. Kendinde başlayıp kendinde biten bir şey olmamalı şiirin söylediği. Başladığı yerden bize doğru akmalı, bizdeki şiir birikimi ve somut, tecrübi yaşantıyla buluşmalı. Günlük dili kendi gerçekliğine göre kullanmayı bilmeli. Şairin sözünü ettiği şeyleri kelimelerin duyurduğu kadarıyla yaşadığına, hissettiğine inandırmalı bizi. Somutlaştırmak için örnek de verebilirim. Sebeb-i Telif ya da Şiir Versus'un ilk iki sayısındaki İsmail Kılıçarslan şiirleri mesela. İnandırıcılığını, sahiciliğini farklı zamanlardaki okuma deneyiminin her anında koruyan şiirler bunlar. Bir de ilk defa gördüğümüz harika bir manzaranın etkisini uyandırmalı bizde şiir. Şöyle toparlayabiliriz sanırım: Kayda değer bir şeyi, bizimle ortaklaştırarak, günlük dil gerçekliğini ıskalamadan, inandırıcılığından kaybetmeden ve yenilik hissi uyandıracak şekilde söyleyen şiir "sorunsuz şiir"dir. Günümüz şiirinin sorunları bunları yakalayamamak bana kalırsa. Yakalayabilenle karşılaştığımızda onu tanıyoruz.
Sorunu teşhis etmek çözümü de belirlemek demek bir bakıma. Çözüme, sorunsuzluk olarak tarif ettiğimiz ilkelere uyarak ulaşabiliriz elbette. Benim Akşamın Saçlarından Söz Eden Geveze Şiir isimli bir şiirim var Temmuz Dergi'nin 59. sayısında. Konuyla doğrudan ilgisi bakımından okunabilir.
Günümüz şiirinde bir çekilmeyi de gözlüyoruz tabi bir taraftan. Ben bunun şiir ortamımıza etki edecek bir edebiyat dergisinden yoksun oluşumuzdan kaynaklandığını düşünüyorum. Birbirlerinin üretimlerini dikkate alma ve dikkatlere sunma anlamında dergiler ve yazarlar arası etkileşim de zayıfladı gibi. Bunun da eleştiriye tahammülsüzlükten kaynaklandığını düşünüyorum. Söz söyleme ortamları çeşitlendi, çoğaldı öte yandan. Bu da bu çekilmede etkili olmuş olabilir.
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
Dergileri epey bir zaman düzenli olarak takip ettim. Şimdi de ediyorum ama düzenli değil. Çıktıktan aylar sonra, birkaç ya da birçok sayısını alarak okuyorum takip ettiğim dergileri. Yaşadığım şehirde takip ettiğim dergileri çıktıkları ay bulabileceğim bir kitapevi olsa ya da internet alışverişlerimizde tek sayı için, bir iki sayı için kargo ödemek durumunda olmasak hala düzenli takip ediyor olurdum sanırım. Dergâh çıkışlıyım. Sonra uzun yıllar Fayrap'ta yazdım. Cins, İtibar ve Temmuz Dergi metinlerimin çoğunu yayımladığım dergiler. Karabatak, Kayıp Kayıt, Kertenkele, Olağan Dergi, Muhit yazdığım, yazmakta olduğum diğer dergiler. Sorunuzun üçüncü parçasını önceki sorunuzun son parçasına verdiğim cevaba dikkat çekerek cevaplamış olayım.
Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Sorunuz, ilgi görme bakımından şiirin hikâye ya da romanın önünde olduğu bir dönem yaşandı mı sorusunu aklıma getirdi. İkinci Yeni şairlerini bu bakımdan şanslı sayabiliriz belki. Belki diyorum, emin değilim çünkü. O zaman bile hikâye/roman daha çok ilgi görüyormuştur kim bilir. Bunu öğrenmeye biz de muhtacız. Ancak modern şiirimiz, tarihi boyunca diğer türlere göre daha dar bir çevreye hitap etmiştir bence. Bu, şiirin, anlamın en sıkıştırılmış, yoğunlaştırılmış formu olduğundan böyledir belki de. Her okur bu sıkılığa, yoğunluğa gelmiyor, gelmek istemiyor. Nicel bakımdan ilgiyi yetersiz bulsak bile nitel bakımdan da değerlendirmeliyiz bence durumu. Nitel derken "etki"yi kastediyorum tabi. İyi hikayeci ya da romancı olduğunu düşündüğüm yazarların şiirimizi sıkı takip ettiklerini eserlerinden hareketle söylemek mümkün. Öykücü Emin Gürdamur'un ilk eserler ödülüne de layık görülen hikâye kitabında (Atları Uçuruma Sürmek) mesela çok belirgindir şiirimizin etkisi.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
Şairinden başkasını ilgilendirmeyen sözü bireysel bir düşünüşün eseri sayabiliriz. Bu çeşit bir söz başkasıyla ortaklaşamaz, toplumsallaşamaz. Şair kendi deneyimini, yaşantısını, duyup düşünüşünü toplumsallaştırmayı bilmeli oysa. Bunu başardığında bireysel olan ile toplumsal olan buluşmuş olur. Şiir ne sadece bireysel olanın ne de sadece toplumsal olanın etkisiyle oluşur. Bireysel olan ile toplumsal olay ve olguların ayrımsız, fark edilmez birliğinden oluşur.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Deneyimlemediğimiz, hissetmediğimiz şeyi söylemeyelim. Söyleyeceğimizi de ortaklaştırmayı, insanileştirmeyi yani, bilelim.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
Sorunuzun ilk kısmını "muhakkak" diye cevaplayabilirim. "Toplumun akıbeti"nden kastınızı ise şöyle anlıyorum: Şiiri, toplumsal yaşama yön verecek şekilde etkili kılabilir miyiz? Mümkün elbette ama insana söz ile bir şey anlatabilmenin imkânı kalmadı neredeyse. Sosyal medyanın bunda ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum. Her gün o kadar aynı, o kadar farklı, o kadar çelişik, o kadar tutarlı, o kadar inkârcı, o kadar iman etmişçe söze, etkiye maruz kalıyoruz; o kadar çirkinliğe, ahlaksızlığa şahit oluyoruz ki, kastınızı doğru anladıysam, şiiri bu ortamı dağıtacak şekilde etkili kılmak, başta dediğim gibi, imkansız değilse de oldukça zor görünüyor.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Kendi deneyimimden biliyorum ki yaşadığımız çevrenin şiirimize etkisi oldukça fazla. Şiire başladığımda bir kasabadaydım. Yedi sekiz yılı bulan bu dönemde iki üç şiir ancak yazabilmişimdir. Şehirde yaşamaya başladıktan sonra kültürel olana erişimin kolaylaşması ve yaşantı deneyiminin çeşitlenmesinin de katkısıyla sanırım, daha fazla şiir yazabildim. İnternet erişim ve "ulaşım" imkanlarının çoğalması her ne kadar merkezin sınırlarını taşraya doğru genişletmişse de İstanbul ve Ankara hala bu işin merkezi bence. Bu şehirlerde olmak edebiyat ortamının göbeğinde, kalbinin attığı yerde olmak demek. Daha fazla deneyim, görgü, motivasyon kaynağı demek. Taşrada olmaksa haliyle bunlardan yoksunluk demek. Bu durum şiirimizi etkiliyor muhakkak. Büyük şiirin büyük şehirlerde yazılacağını kesin olarak söyleyemesek de büyük şehirlerin bu konuda avantajlı olduğunu söyleyebiliriz.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Edebiyat ortamına etki etme anlamında "kuşaklaşma"yı önemli görüyorum. Yukarıdaki "günümüz şiirinin sorunları nelerdir" sorunuza da bir ek yapmış olalım kuşak kavramı üzerinden. Son dönem günümüz şiirinin sorunlarından biridir mesela kuşak çıkaramamak. Bunun sebebi iletişim ve etkileşime kapalı olmak, başkasını yazmaya teşvik edecek kadar çalışkan olmamak, metinler üretememek olabilir.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Son dönemi dikkate aldığımızda bir şiir eleştirisi var diyemeyiz rahatlıkla. Şairler şiir üzerine yazmayı bütünüyle terk etmediyse de hayli azalttı. Yukarıda, şiirimizde bir çekilme gözlediğimizi belirtmiştik. Eleştiriye tahammülsüzlüğün neticesi olan eleştirisizlik tabi bence bunun sebebi. Benim için iyi şiirin ölçüsü farklı zamanlarda tekrar okuma isteği uyandırması, ilk okuyuştan itibaren her okuyuşta yazmaya kışkırtmasıdır. Eleştiriden beklediğim de bu. Şiir yazmaya kışkırtması yani. Ali Emre, Hakan Arslanbenzer, Hakan Şarkdemir, Muhammed Sarı, Fazıl Baş, Murat Küçükçifci ve Elyesa Koytak'ın şiir, şiirler ve şiir kitapları hakkındaki yazıları, kitapları sözünü ettiğim türden eleştirinin örnekleridir.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip bir tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir?
Şiirin, her sanat türünün olduğu gibi, bir duygudaşlık temin ettiği doğrudur şüphesiz. Ancak bunun topluma ne kadar mal olduğu önemli. Ben, toplumun bütününe genelleyebileceğimizden emin değilim bu duygudaşlığı. Şiire gösterilen ilgi bahsini hatırlayalım. Şiirin müşterisi diğer türlere göre daha az demiştik. Ancak şiirle doğrudan ilgili bu dar çevrenin dolaylı etkileri ile kültürel ortama etkisini dikkate alarak toplumun duygudaşlığında önemli bir pay sahibi olduğunu söyleyebiliriz yine de şiirimizin. Tanzimat, Mehmet Akif, hece, Necip Fazıl, Garip, Sezai Karakoç, İkinci Yeni, İsmet Özel, 80 ve 90 kuşağı şiirlerinin Türk düşüncesine etkilerini tespit ederek kültür ve medeniyet okumaları yapabiliriz.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Ustayı özgünlükle aşmak şartıyla şahane bir imkân çıraklık etmek. Özgünlüğü yakalamak kendi sesini, sözünü, şahsiyetini bulmak demek çünkü. Bunu başarabildiğimiz takdirde, dediğim gibi, harika bir imkân çıraklık etmek. Şiire dair bir sürü şeyi ustasından dinliyor, öğreniyorsunuz. Diğer türlüsü, taklit düzeyinde etki altında yazmaya çalışmak yani, edebi şahsiyetin ölümü anlamına gelir. Demek ki çıraklık edenin özgünlüğü yakalayarak ustasını aşması gerekiyor. Aşanlardan haberimiz oluyor bizim. Ölen öldüğüyle kalıyor.
Folklor şiire düşman mıydı, hala öyle midir?
Cemal Süreya bu başlıklı yazısını herkesin şiire folklorik unsurları doluşturmaya, folklorik olanla ilgi kurmayan şiirin şiirden sayılmadığı bir anlayışa varılmak üzereyken yazdı belki de. Çünkü herkesin aynı şeye ilgi göstermesini, muhakkak değilse de, o şeyin ilgiye değer olduğu anlamına alabiliriz. Ancak herkesin ilgisinin, ilgi nesnesini aşındırarak değerden düşürmek gibi bir riski var. Süreya, folklorik olana gösterilen ilginin şiirin değerinden götürdüğünü sezdiği anda yazdı belki de bu yazısını. Yoksa folklor şiire o gün de düşman değildi bugün de değildir.
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Dil ile, dolayısıyla düşünce ile şairlerin teması daha sıkı belki de. Ancak her şairin dil ve düşünce ile temasının aynı sıkılıkta olduğunu söyleyemeyiz. Kimi şair bütün hayatını şiire vererek yalnız şair olarak yaşarken kimi de böyle yapmıyor, yaşamıyor. Varsa bir çekişme bütün hayatını şiire veren şairler ile vermeyenler arasında olabilir. Bütün hayatını şiire veren şair, vermeyenin zayıf yönlerini yakalar rahatlıkla. Bunu söyleyip yazmak da çekişmeye sebep olabilir.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 06.06.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.06.2022 18:51
"Her gün o kadar aynı, o kadar farklı, o kadar çelişik, o kadar tutarlı, o kadar inkârcı, o kadar iman etmişçe söze, etkiye maruz kalıyoruz; o kadar çirkinliğe, ahlaksızlığa şahit oluyoruz ki, kastınızı doğru anladıysam, şiiri bu ortamı dağıtacak şekilde etkili kılmak, başta dediğim gibi, imkansız değilse de oldukça zor görünüyor." Edebiyatın her alanını baltalayıp budayan bu gidişat güzel ifade edilmiş.