15 Maddede Necmeddin Okyay

1. Necmeddin Okyay, klasik sanatlarımızın en önemli isimlerinin başında gelir. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte, hüsn-i hat, ebru, ciltçilik, okçuluk, âharcılık, mürekkepçilik gibi sanatların günümüze aktarılmasında çok büyük pay sahibidir. Bunlarla birlikte gül yetiştiriciliği ve koleksiyonerlik gibi meziyetlerinin yanı sıra çalışkanlığı, Kur'an tilavetindeki ustalığı ve nüktedanlığı ile çevresinde tanınan ve sevilen bir zattır. Birçok alandaki üstün başarısından ötürü "hezârfen" namıyla anılır. Batılı jargona göre "polymath"tır.
2. 29 Ocak 1883 tarihinde İstanbul'un Üsküdar semtinde doğmuştur. Baba'dan Üsküdarlı olan Okyay'ın Babası Üsküdar Yeni Camii imam ve hatipliğinin yanında Mahkeme-i Şer'iyye başkâtipliği de yapan Mehmed Abdünnebi Efendi, annesi Binnaz Hanım olarak kayıtlara geçmiştir.
3. Eğitimine Karagazi Mahalle Mektebi başlayan Okyay akabinde Ravza-i Terakkî Rüşdiyesi'nde (İlerleme bahçesi) mektep eğitimini tamamlamış fakat talebeliği bir ömür sürdümüştür. Bunda öğrenme isteği ile birlikte ilime, sanata olan hayranlığı etkili olmuştur. Hat derslerine devam edebilmek için Üsküdar İdadîsi'ni yarım bırakmış, hafızlığını rüşdiyedeyken tamamlamış olmasına rağmen derecesini ilerletmek için Kaptanpaşa Camii imamı Hafız Nazif Efendi'den aşere ve takrîb dersleri almıştır. Ayrıca Çinili Camii imamı Nuri Efendi'nin cami derslerine katılarak ilmiye icazetine ve "efendi" unvanını kullanmaya hak kazanmıştır.
4. Babasının 1907 yılındaki vefatı üzerine onun yerine Üsküdar Yeni Valide Camii'nde (Valide-i Cedid Camii) 1907-1947 arasında kırk yıl boyunca imamlık yapmıştır. Yaşadığı dönem itibariyle geleneksel sanatlara dair yaklaşım biçimleri gericilik olarak atfedilirken bu uğurda uğraşmaktan vazgeçmemiş, okuduğu okulların isimleri sıklıkla değişikliğe uğramıştır. Medresetü'l-Hattâtîn'de başlar hat derslerine, medreselerin kapatılması üzerine kurulan Hattat Mektebi'yle faaliyetlerine devam eder bu okulda, harf inkılâbı sebebiyle Hattat Mektebi kapatılarak yerine açılan Şark Tezyinî Sanatlar Mektebi kurulur. Burada eğitimler alır, dersler verir. Burasının da kapatılmasıyla açılan Güzel Sanatlar Akademisi'nin Tezyinî Sanatlar Bölümü'nde ebru, âhar ve Türk ciltçiliği dersleri verir. 5 Ocak 1976 Pazartesi günü 93 yaşında hayata gözlerini yummuş ve Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Ord. Prof Dr. Süheyl Ünver, Abdülbaki Gölpınarlı, Prof. Dr. Bedrettin Tuncer, Necmi Rıza Ahıskan gibi seçkin bir kalabalığın katıldığı cenaze töreniyle Karacaahmet Mezarlığında, oğlu Sami Okyay'ın yanına defnedilmiştir. Beşir Ayvazoğlu, Necmeddin Okyay üzerine şunları aktarır: "Necmeddin Okyay, 5 Ocak 1976'da dünyaya gözlerini kapadığında sönen gerçekten bir kuyruklu yıldız ve göçen -herhangi bir fert değil- bir âlemdi. Çünkü Osmanlı irfanı, zevki, estetiği ve medeniyetimizin direniş gücü onun şahsında özetlenmiş gibiydi".
5. Okyay, ebruyu ve kâğıt aharlamayı "veli-i ni'metim" diye bahsettiği Özbek Şeyhi Edhem Efendi'den öğrenmiştir. Edhem Efendi ile çok kısa bir süre çalışabilmesine rağmen eski ebruları meşk ederek bu sanattaki ustalığını ilerletmiştir. Meşk ettiği eski ebrularla ilgili bir albüm Süleymaniye Kütüphanesi'nde yer almaktadır.
6. Kendinden önce çiçekli ebru denemeleri yapılmışsa da çiçekli ebruyu Türk ebrusuna kazandıran Okyay olmuştur. Medresetü'l Hattâtîn'de ders verdiği sırada çiçekli ebru yapmasını isteyen bir şahsa, bu sanatta çiçek olmadığını, eskilerin denediğini ancak çiçeğe pek benzemediğini söylemiş ancak aynı şahsın ısrarı sonucu denemeye karar verdiğini ve Hattat Macid Ayral'ın da yönlendirmesiyle lale ebrusu yapmayı başardığını aktarmıştır Yazılı ebru da ilk defa Okyay tarafından denenmiştir. Bu yüzden çiçekli ve yazılı ebrû, Necmeddin Ebrûsu olarak şöhret bulmuştur. Kendisi bu olayın başlangıcını şöyle anlatır:
1916 yılında Medresetü'l-Hattâtîn'deki hocalığım sırasında bir şahıs medreseye gelerek;
-Çiçekli ebrû yapmanızı istiyorum, dedi.
-Efendi beyim, Bu sanatta öyle çiçek ilan olmaz, gerçi eskiler tecrübe etmişlerdir ama o da çiçeğe pek benzemez, dedim.
-Hoca değil misiniz? Yapmanız lâzım, dedi.
Bunun üzerine eve geldim. Tekneyi kurdum, çiçek şekillerini çıkarmak için uğraşmaya başladım. O esnada bize çok sevdiğim arkadaşım Hattat Macid Ayral (1890-1961) geldi. Ben lâle yapmaya çalışıyordum.
Macid'im birden:
-Birâder, şu uçları yukarı doğru çeksene, dedi.
Ben hayatta bu işi bilmeyenlerden o iş hakkında çok şey öğrenmişimdir. Bu da öyle oldu. Elimdeki tek atkuyruğunu teknenin içinde yukarıya doğru çekince, çiçek tıpkı lâleye benzedi. Çok heyecanlandım ve büyük bir zevk duydum. Günlerden Cuma olduğu için camiye namaza indik. Namazdan sonra lâle, sümbül, karanil, o mevsimde hangi çiçekler varsa hepsinden aldım ve eve dönüşte onlara bakarak teknede aynını resmetmeye başladım. İşte Macid'in o ikazı ve Rabbimin lütfu keremiyle bu iş oldu. Daha sonra öğrencileri bu ebrûya Necmeddin Ebrûsu adını vermişlerdir.
7. Oğulları Sami Okyay (1911 – 1933) ve Sacid Okyay (1915-…) ile yeğeni Attar dükkanı ile bilinen ve Ahmet Yüksel Özemre'nin "Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı" kitabına konu edindiği Mustafa Düzgünman'a (1920-1990) ebruyu öğretmiş ve Düzgünman vasıtasıyla ebru sanatı günümüze ulaşmıştır.
8. Sami Efendi'nin yönlendirmesiyle talik ve celi talik yazıya ağırlık veren Necmeddin Okyay 1905'te talik yazıdan, 1906'da sülüs ve nesih yazılarından hocalarınca icazete layık görülmüştür. Medresetü'l Hattâtîn'de ise Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer'den celî sülüs ve tuğra çekmeyi öğrenmiştir.
9. Eski devirlerde her hattatın kendi mürekkebini yapması adet olduğu için Necmeddin Okyay da kendi mürekkebini kendisi yapmıştır. İs mürekkepçiliği konusundaki hocası ise Konyalı Abdülfettahzade Vehbi Efendi'dir. Kaynaklarda değişik formüllerle sunulan is mürekkebi zamanla yapılış tarzı bakımından giderek sadeleşmiş, Okyay'ın tarifine göre bu formül şöyledir: süzülmüş ve bekletilmiş boza kıvamındaki Arap zamkı mahlûlü taş havana konup içine azar azar is atılarak taş tokmak yardımıyla zamka yedirilir. İs havalandığı için birden konulmayıp yavaş yavaş karıştırılır ve tokmakla dövülmeye başlanır. Koyulaştıkça su eklenir. Tokmak öyle vurulmalıdır ki tabanca gibi patlamalıdır. Okyay, tokmağın bu vuruşunun çok mühim olduğunu belirterek bunun için güçlü bir hamal tutarak ona nezaret ettiğini ve bu karışımın dövülerek kıvama erdirdiğinden bahseder, tokmakla 500.000 defa tokmaklanması icap eder şeklinde bir açıklaması vardır. [1]
10. Necmeddin Okyay'ın bir diğer meziyeti geleneksel Türk okçuluğudur. Ok ve yay ile o kadar haşır neşirdir ki soy ismi kanunu çıktığında ikisinin birleşiminden "Okyay" soy ismini almıştır. Sultan Aziz'in okçubaşısı Seyfeddin Bey'den kemankeşlik öğrenmiştir. Bir nevi kemankeşlik icazeti anlamına gelen "kabze almak" için 900 gez (1 gez=66 cm) mesafeye ok atmak gerekirken Necmeddin Okyay 680 gez atabilmiştir. Bunun sebebini düzenli idman yapamamasına bağlamıştır (Özönder, 1976, s. 11). Ancak kemankeşlik Necmeddin Okyay'da vazgeçilmez bir tutku olmuştur. Ok ve yay yapımını öğrenerek eski ok ve yaylar kadar güzellerini yapmış, 1920 ve 1940 yıllarında bu gün geleneksel ata sporları bakımından önemli bir yere sahip olan Okmeydanı'nın Vakıflar İdaresince satışını iki kere önlemiştir. Okçuluğun yaygınlık kazanması için Okspor isimli okçuluk kulübünün kuruluşunda bulunmuş, yine bu ata sporunun yaygınlık kazanması için çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur.
11. Klasik Türk Ciltçiliği Necmeddin Okyay'ın maharetlerinden bir diğeridir. Köşklü Mehmet isimli bir mücellidin cilt kalıplarının eline geçmesiyle bu sanata ilgi duymaya başlamış (Ayvazoğlu, 2011, s. 14) ve Mücellit Bahaddin Efendi'nin yardımı ve kendi üstün gayretleri neticesinde ciltçiliği öğrenmiştir. Eline geçen cilt kalıplarıyla yetinmemiş, Darphane'ye devam ederek "galvanoplasti" öğrenmiş ve yeni kalıplar imal etmiştir (Derman, 2004, s. 186).
12. Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer[2] ve Gülcü Şükrü Baba[3] vasıtasıyla 1926 yılından itibaren gül yetiştirmeye başlamıştır. İlgilendiği her işte olduğu gibi gülcülüğü de aşkla yapmış, bu sebeple "gül çapkını" olarak anılmıştır (Derman, 2006, s. 27). Toygartepesi'ndeki evinin bahçesinde 400 çeşit gül yetiştirdiği, bu gülleri Latince isimleriyle ezbere bildiği, girdiği çiçek müsabakalarında madalya kazandığı, kendi adıyla yabancı kataloglara girmiş güllerin yanında siyah gül dahi yetiştirdiği ve evine gelenleri bir buket gül vererek uğurladığı kendisiyle ilgili hatıralarda yer almıştır.
13. Musiki eğitimi almamış olmasına rağmen sesinin güzelliği ve Allah vergisi kabiliyeti sayesinde "Üsküdar Ağzı Kur'an Tilâveti"nin[4] son temsilcilerinden sayılmaktadır. İnce ve pürüzsüz sesi ile kıldırdığı namazların cemaati oldukça etkilediği bilinmektedir. Arkasında namaz kılanların namazın bittiğine hayıflandıkları söylenmektedir (Bardakçı, 2007, s. 108). Arkadaşlarından hattat ve musıkişinas Ömer Vasfi Efendi'nin, Okyay'ın musiki bilgisi olmamasına rağmen tüm makamları usulünce okumasına hayret ettiği belirtilir (Derman, 2004, s. 187).
14. Vefatından üç gün evvel hasta yatağında hatırı sorulduğunda "Ölmeye çalışıyorum" cevabını verir. İcra ettiği tüm sanat dallarında zamanının tek üstadıdır. Bu sanatların, eğer ilgi alanına girmeselerdi, günümüzdeki şekliyle ilerleme kaydedemeyecekleri aşikârdır. Bu nedenle Necmeddin Okyay, bir vesile olmuş ve silinmeye başlayan değerleri yeni bir solukla tekrardan ayağa kaldırmıştır.
15. Öğrencileri Mustafa Düzgünman, Sami Okyay, Sacid Okyay, Emin Barın, Ali Alparslan ve Uğur Derman gibi üstad talebeleri ve en önemlisi azalmak bilmeyen öğrenme azmi ile bugünün sanatkârlarına yol göstermeye devam etmektedir. Bizim bu yazıdaki amacımız da Necmeddin Okyay'ın günümüz değerleri açısından tekrardan gündeme getirilmesi, belki de fakirin hane-i saadetinde Okyay imzalı bir ebru yahut hat tablosuna erişmek ve de büyüklerin tasarrufları altına girmektir.
Hakkındaki Bazı Çalışmalar
- Açıkgözoğlu, A. (2011). Necmeddin Okyay'ın "Eski Ebrulardan Örnekler" Albümü. Sanat Dergisi, s.18, 17-25.
- Alparslan, A. (2001). Talik Yazının Büyük Üstadı Hocam Hezarfen Necmeddin Okyay. Toplumsal Tarih, 96.
- Ayvazoğlu, B. (2011). Kendi Gök Kubbemizde Bir Kuyruklu Yıldız Necmeddin Okyay. Süleyman Berk (Yay. haz.).
- Vefatının 35. Yılında Hattat Necmeddin Okyay içinde (s. 12-18). İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
- Baltacıoğlu, İ. H. (1943). Necmettin Okyay ile görüştüm. Yeni Adam, 447.
- Bardakçı, M. N. (2007). Cemâl-i ilâhîye ayna bir yıldız: Mehmed Necmeddin Okyay. Tasavvuf, 18, 103-111.
- Barın, E. (1976). 93 Yaşında kaybettiğimiz, eski Türk el sanatlarının büyük ustası: Hattat Necmeddin Okyay. Hayat, 3.
- Taşatan, U. (2020) Hezarfen Necmeddin Okyay, Lale Dergisi, S.2, S.25-37
- Derman, M. U. (1968). Hezarfen üstat Necmeddin Okyay ile bir konuşma. Hayat, 51.
- Derman, M. U. (1977). Türk sanatında ebrû, İstanbul: Ak Yayınları.
- Derman, M. U. (2004). Hezârfen hattat Üsküdarlı Necmeddin Okyay. Z. Kurşun ve diğerleri (Ed.), Üsküdar Sempozyumu I Bildiriler, c. 2, (s. 182-195) içinde. İstanbul:
Üsküdar Belediye Başkanlığı Üsküdar Araştırmaları Merkezi. - Derman, M. U. (2006). Toygartepesi'ndeki ev, Türk Edebiyatı, 389, 24-32.
- Felek, B. (2011). Hattat Necmettin Efendi. Süleyman Berk (Yay. haz.). Vefatının 35. Yılında Hattat Necmeddin Okyay içinde (s. 46-48). İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
- Göksu, M. D. (2015). İstanbul kültür ve edebiyat atlası. İstanbul: Turing Yayınları.
- İbnülemin Mahmut Kemal İnal, "Son Hattatlar" s.597-601
- Şevket Rado, Türk Hattatları, s.265
- Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, s.182-185
- TRT Belgesel – Hezarfen Necmeddin Okyay bölümü
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/murekkep
[2] Üsküdar'daki Şemsi Paşa Camisinin cel'i sülüs kubbe yazısını yazmıştır. Mezar taşı kitabesi Necmeddin Okyay tarafından yazılmıştır.
[3] Necmeddin Okyay'ın sıklıkla görüştüğü kişilerden olmalıdır ki, Okyay Gülcü Şükrü Baba'nın konuşması esnasında ses tonundan yaptığı mimiklere değin aksetmelerini çok iyi bir şekilde yapabiliyordu. Başkaca malumat edinilememiştir.
[4] Ahmet Yüksel Özemre, Kur'an Tilavetinde Üsküdar Ağzı hakkındaki yazısında şunları aktarmıştır: Kur'ân tilâvetinde Üsküdar ağzına sâhip hâfızlara: 1) mûsıkîye fevkalâde hâkim olacak şekilde bir eğitim verilir, 2) hangi sûrenin genellikle hangi makāmda okunacağı, ve hattâ 3) bir sûre içindeki belirli âyetler okunurken hangi makāma geçiş yapılacağı dahî öğretilirmiş. Nazif Hoca'dan sonra bu işin eğitimiyle Hâfız Ali Üsküdarlı meşgūl olmuştur. Bu zâtın yetiştirmiş olduğu hâfızlar arasında bildiklerim: merhûm Kâni Karaca (1930 – 2004) ile İlhan Tok ve Emin Işık'tır. Tanıdığım, Üsküdar Ağzı'na sâhip diğer zevât: 1) arkasında Nakkaştepe Camii'nde terâvih ve yatsı namazları kıldığım, babamdan daha yaşlı, Osmanlı Hânedânı'nın son müezzinbaşısı ve Dümbüllü İsmail Efendi'nin (1897-1973) amcası olan Hâfız Muhiddin Tanık Efendi (1878-1952), 2) Üsküdar Emetullāh Gülnûş Vâlide Sultan Câmii imam ve hatîbi hezârfen Necmeddin Okyay Hoca (1883-1976), ve 3) Üsküdar Mihrimah Sultan Camii (İskele Camii) imâmı Hâfız Nâfiz Uncu Hoca'dır6 (1886-1958). Hezârfen Necmettin Okyay Hoca Kur'ân tilâvetinde "Üsküdar Ağzı" eğitimi almamış olmasına rağmen bu ağzı edâlı bir şekilde gāyet iyi taklîd ederdi. (ayrıntılı bilgi için: https://www.ozemre.com/makaleler/kuran-tilavetinde-uskudar-agzi)
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 25.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.11.2024 14:29