Dijitopya Dosyası: ❝Şiir Tanımlanamaz... Şiir Yaşar... Şiir Yaşatır...❞
Şiiri tanımlamak şiir kadar zordur. Edebiyat içinde bambaşka bir yere oturur şiir. Platon, şiir için "Büyülü söz" demiştir. Haklılığı, şiirin büyülü atmosferine kapılan herkesçe doğrulanır. İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu isimli kitabında; "Şiirden yoksun bir edebiyat ortamının kofluğunu hiçbir dâhiyane açıklama gideremez. Bu yüzden şiirin dolaylarında dönüp duran düşüncelerin hiçbiri bir tek şiirin başaracağı işin üstesinden gelemeyecektir." İfadelerini kullanır. Bunların üzerine şiir edebiyatın kalbidir çıkarımı yanlış değildir. Esasen durup düşününce insan tüm eserlerin özünde şiirsel bir taraf görebilir. Birçok sanat eserinin damarlarına şiir sızarken şiirin içine başka hiçbir şey sızamaz.
Şairler dahi şiirin tanımını yapmakta zorlanır. Öyle ki Ahmet Hamdi Tanpınar şiiri şiir ile anlatmıştır.
ŞİİR
Sarışın buğdayı rüyalarımızın,
Seni bağrımızda eker, biçeriz.
Acılar kardeşin teselli kızın,
Zengin parıltınla dolar gecemiz.
Sükûtun bahçesi tılsım ve pınar
Yıldızdan cümlesi karanlıkların;
İklimler dışında ezeli bahar,
Mevsimler içinde tükenmez yarın.
İçimizde sonsuz çalkanan deniz,
Gülümseyen yüzü kaderin bize,
Yıldızların altın bahçesindeyiz,
Ebediyetinle geldik diz dize.
Fransız sembolist şairlerden Valery ise şiir için, "Dil içinde başka bir dil kurmaktır." demiştir. Bir nevi şiirin özel bir dil biçimi olduğunu vurguluyor diyebiliriz. Baudelaire şiir için "Sınırlı içinde sınırsızın ifadesidir." şeklinde açıklama yapmıştır. Edebi eserler bütününde üstü örtülü birçok anlamı taşır. Verdiğimiz örneklerden de yola çıkarak bu özelliği en çok şiirin barındırdığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla anlam ve içerik bağlamında da en çok şiirlerin irdelendiği aşikârdır. Gerekliliği ise tartışma konusudur.
Şiiri düzyazıdan ayıran birçok özellik vardır. En önemlilerinden birisi de dolaylı anlatım biçimidir. Düz yazıda derin okumalarla farklı anlamlar çıkarılabilse dahi bu herkesi benzer sonuçlara götürür. Oysa şiir okuyana özgü bir anlama bürünür. Öyle ki şairin ifade etmek istediğinden çok başka noktaya dahi gidebilir. Platonun bahsettiği büyülü yanlarından biri de bu olsa gerek.
Şiir bu büyülü yanı imgelerle oluşturur. Cahit Sıtkı Tarancı, şiir için "Kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatı" diyerek açıklamıştır bu durumu. Şiir dili, günlük dilin kelimelerini kullanarak derin anlamları ifade eder. Belli bir düzen çerçevesinde kurulur şiiri oluşturan kelime zincirleri. Öyle ki içerisinden bir tanesinin çıkarılması halinde o büyü bozulur kelime dizeleri anlamını yitirir. Şiir ahengini kaybeder. Zira şiiri şiir yapan bu kelimelerin ahenkli birleşimiyle insan zihninde uyandırdığı çağrışımlardır. Şiirin ahenkli yapısını; Voltaire, "ruhun müziği", Alfred de Vigny ise "billurlaşmış coşku" olarak ifade eder. Şiirimize halk kültürünün değerlerini getirmeye, bu değerlerle şiir dünyamızı zenginleştirmeye gayret eden Ahmet Kutsi Tecer de şiiri "dilin tam anlamıyla bir ses haline gelmiş ve hayâl unsurlarından dokunmuş şekli olarak tanımlar. Onun nazarında şiir bir "transpositon" dur.
Şiirin konusu sınırsızdır. Bununla birlikte içerisinde toplumsal sorunları dile getirmek, sosyolojik çözüm yolları üretmek, bir düşünceyi dikte etmek ya da bilgilendirme havasına bürünmek gibi amaçları barındırmaz. Elbette ki şiirin fikir ve düşünceleri vardır. Kimi şairler, şiirlerinden belli bir fikrin anlaşılmasını isterler ancak şiirin ana unsurunu bu oluşturmaz. Bununla birlikte şiir için bir düşünme eyleminin gerekliliği olduğu da aşikârdır.
Şiir okurken imgelerin, betimlemelerin veya dizelerin diziliş biçiminin bizde uyandırdığı çoğu zaman adını koyamadığımız bir giz oluşur. Kelimelerin özüne inmeksizin, herhangi bir çözümlemeye ihtiyaç duymadan o insani duygularımıza değer. Bu onu düz yazıdan ayıran en önemli noktalardan biridir. Şiir, şairle ayrı özdeşleşir, okuyan her bireyle ayrı. "Şiir başka anlatım yollarıyla varılamayan beşeri bir alanın sanatıdır. Düzyazıdan beklenilen hiçbir görev şiire yüklenemez" demiştir İsmet Özel.
Şiirde mantık arama yoluna girmek yanlış olur. Zira şiir kişisel bir zihin algısıdır. Kelimeler insanın bilinçaltında şekillenir ve anlamını bulur. Böylece şiir ve insan bütünlük sağlar. Esasen şiire atfedilen ulviyet budur.
Ahmet Haşim, Piyale isimli eserinin önsözünde yer alan makalesinde Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar başlığıyla; "Şair ne bir hakikat habercisi,, ne bir güzel ve etkileyici konuşan insan, ne de yasa koyucudur. Şairin dili, "düzyazı" (nesir) gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere var olmuş, müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir." demiştir. Bunun üzerine, şiirde, açık ve anlaşılırlık aramanın şiir mantığına aykırı olduğunu söyleyebilir. Şiir anlamını kendi üreten bir dildir. Bununla birlikte şiirin anlamlanabilmesi yolunda okuyanın ruh hali, bulunduğu ortam, mevsim, çevresel faktörlerde önemlidir. Anlam bunlarla bütünleşerek okurda yer edinir.
Ayrıca şiiri hakkıyla okumak için zengin bir zihne sahip olmak gerekir. Şiirin insanla anlamlanması kişinin o şiirin içine girebilecek donanıma sahip olmasıyla ilişkilidir. Zira şiir bir hayal ürünü bir kurgu değil gerçekliğin kelime oyunlarına bürünmüş halidir. Bu yüzden de şiir en az okunma oranına sahiptir. Bu durum şiir kadar şiir okuyucularının da özel olduğunu gösterir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun yaptığı araştırmada % 33,7 lik bir oranla roman ilk sıraya yerleşmiş, %27,1 ile öykü ikinci sırada yer almış ve %10,2 gibi az bir miktar şiir okuyucularını temsil etmiştir. Araştırmanın içeriğinde en çok kitap okuyan grubun 7-14 yaş arası olduğunun belirtilmesi de çocukların kitap okumadığı yönündeki tezi çürütürken, geleceğimiz olan genç beyinlerin şiirden mahrum yetiştiği gerçeğini de gözler önüne sermektedir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir için "Musiki giydirilmiş zamandır." der. Bu bağlamda düşündüğümüz zaman önceki dönem şiirlerini anlamakta zorlandığı (eski Türkçe kelimelerin yoğunluğu nedeniyle) için okumak istememeleriyle birlikte, günümüz şiirlerinin gençliğe hitap etmediği anlamı da çıkarılabilir. Zira yaşadığımız teknolojik çağda gençlerimiz zorlanmadan bilgiye ulaşmaya alışmışken böyle bir zahmete girmeye gerek görmedikleri açıkça ortadadır. Bu durumda şairlerin poetikalarını genç neslimize çekici bir halde aktarması kadar, ebeveyn ve öğretmenlerin de şiire olan ilgi ve merakı perçinleyecek eylemler yapmaları şiirin hak etiği gibi daha üst sıralara yerleşmesini sağlayabilir.
2013 yılında Exeter Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre şiir okumanın insan hafızasında bir gelişim meydana getirdiği açıklanmıştır.
Yapılan araştırmada katılımcıların birçok farklı türde eserlerin (roman, kısa bir hikâye vs.) yanında en sevdiği şiirin okunması istendi ve bu doğrultuda beyinlerinde oluşan değişimler fMRI ile görüntülenmiş. Çıkan sonuçta katılımcıların en sevdiği şiiri okurken beyinlerinde diğer türlere göre hafızayla alakalı olan bölgede kayda değer bir hareketlilik olduğu ortaya çıktığı bildirilmiştir.
Tüm bunların ekseninde şiir okumaya her yaş grubundan insanın daha çok önem vermesi gerektiği ortadadır. Şiir okumanın kelime dağarcığını ve dolayısıyla düşünceyi, hayal gücünü, bakış açısını ve estetik zevki geliştirdiği, insani duygulara da hassaslaştırdığı gerçeğinin de altını çizerek bir Sezai Karakoç şiiriyle herkesi şiir okumaya davet etmek isterim. Zira şiir tanımlanamaz... Şiir yaşar... Şiir yaşatır...
Ben Kandan Elbise Giydim Hiç Değiştirsinler İstemezdim
Sezai Karakoç
Kendinden bir şeyler kattın
Güzelleştirdin ölümü de
Ellerinin içiyle aydınlattın
Ölüm ne demektir anladım
Yer değiştiren ben değildim
Farklılaşan sendin
Sendin bana gelen aynalarla
Sendin bana gelen sendin
Artık ölebilirdim
Bütün İstanbul şahidim
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan senin haberin var mı?
Yazar: Merve YURTSEVER - Yayın Tarihi: 29.11.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.11.2023 10:44